Kamuoyunda "Kobani Olayları" diye bilinen 6-8 Ekim 2014 tarihinde yaşananlar ile ilgili dava önümüzdeki Pazartesi başlıyor.
Olay tarihi 2014, dava tarihi 2021 diye bakınca insan "savcılık demek ki 7 yıldır bu davanın üzerine çalışıyormuş, kim bilir neler neler buldular" diye düşünmeden edemiyor.
Tabii benim gibi polisiye film düşkünleri, böyle büyük soruşturmalarda savcılığın polisi somut delillerin toplanması için acayip sıkıştırdığını düşünüyorlardır ama kazın ayağının hiç de öyle olmadığını Murat Sabuncu, T24'te açıklayıverdi.
Anlaşılan tersi olmuş, savcı polisi değil, polis savcıyı sıkıştırmış!
"Davayı açın, ille de HDP MYK'sını işe dahil edin" diyen polisten gelen imzasız bir belgeymiş.
Tipik bir durum bu: Polis, kendi sorumluluğunu başkasına yıkmak için savcıya akıl öğretiyor, savcı da Saray'ın gözüne girmek için bu talimata uyuyor ama hepsi birden tembel oldukları için bu belgeyi dosyada unutuyorlar!
Kobani davasını çok önemsiyorum, çünkü bu dava, Türkiye'de demokratik siyasetin yasaklanması yolunda atılan büyük adımlardan biri.
Bir diğer büyük adım da CHP'nin 18 yöneticisine karşı açılan, "21 Soruda Fetö'nün Siyasi Ayağı" broşürü ile ilgili dava.
Bu davalar aslında birbirinin tamamlayıcısı.
Hedefi de Türkiye'de demokratik siyaseti yasaklamak, seçime mümkünse mıntıka temizliği yaparak girmek!
Bu davanın özü, 6 Ekim 2014'te, Kobani'nin IŞİD tarafından ele geçirilmesine göz yumulduğu gerekçesiyle, HDP Merkez Yürütme Kurulu'nun vatandaşları protesto gösterilerine çağırması.
Protesto gösterileri, şiddete dönüşmediği sürece TC vatandaşlarının AİHS ve Anayasa tarafından korunan temel hakları arasında.
Önceden izin almak da gerekmiyor, bununla ilgili AYM ve AİHM'nin çok sayıda kararı var.
Bir siyasi partinin yandaşlarını protesto gösterisi için sokaklara davet etmesi de bu çerçevede bir suç değildir, demokratik bir hakkın kullanımıdır ve siyasi parti faaliyetidir.
Siyasi Partiler Kanunu'na göre partiler açık propaganda yaparlar, serbesttir.
Böyle bir gösteride suç, gösteriye katılanların şiddete yönelmeleriyle başlar.
Gösteriye çağrı ile değil.
Ve suç kişiseldir, cezai sorumluluk işleyeni bağlar.
Suça azmettiren varsa o da elbette sorumludur.
Kobani iddianamesinin, onca laf kalabalığı arasında somut deliller ve tanıklıklar ile ortaya koyamadığı da budur: HDP Merkez Yürütme Kurulu, suçu bizzat teşvik etti mi?
Dosyada partinin aldığı bir karar var ve bu karar şiddete davet etmiyor, Anayasal hakkın kullanılmasına yönelik bir çağrı.
Üstelik parti, şiddetin başlamasıyla birlikte aksi yönde bir çağrı da yapmış.
Bu olaylar sırasında tutuklananların sayısı 300'den fazlaydı.
İşlenen suçlarla ilgili olarak davalar açıldı, yargılamalar yapıldı, cezalar verildi.
Soruşturulmayan konu ise şuydu: 46 kişi öldürülür, 682 kişi yaralanırken, devletin güvenlik güçleri ne yapıyordu?
Olaylara müdahale taktikleri mi yetersizdi, sayıları mı eksikti, teçhizatları mı yoktu?
Yoksa emir-komuta zincirinde hatalı emirler mi verildi?
HDP dışındaki siyasi unsurlar, bu olaylarda nasıl rol aldılar?
Protesto gösterilerine katılanlar ile Hüda Par yandaşları arasındaki çatışmalarda kaç kişi öldü, kaç kişi hakkında dava açıldı?
Öldürülen TC vatandaşları arasında bir ayrımcılık yapılmadığını var saymak isterim elbette ancak bu yönde işaretler de var.
Tabii bunlar ceza soruşturmasıyla ilgili olarak işin hukuki yönü.
Meselenin bu yönünü araştırmadan, Saray'dan gelen bir işaret ve polisten gelen emirlerle açılan bu dava ise siyasi!
Siyasi bir dava, çünkü iktidar koalisyonu, seçimlere kadar HDP'den ve onun temsil ettiği 6,5 milyon vatandaşın oyundan kurtulmak istiyor.
Yapılmak istenen bu: Muhalefetin siyaset yapmasını önlemek, cezalandırma tehdidi ile sindirmek!
Muhalefetin bütün unsurlarıyla bu siyasi davaların karşısın çıkması gerekir.
Bugün HDP'ye, yarın CHP'ye! Ya öbür gün?
* * *
Atatürk'ün de ifade özgürlüğünü engellediler
Mersin Çamlıyayla İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, Nutuk'un okullarda dağıtılmasını yasaklamış.
Yasaklama gerekçesi şöyle:
1-Osmanlı Padişahı Vahdettin'e yönelik "soysuzlaşmış, alçak" ve dönemin Osmanlı Hükümeti'ne yönelik "aciz, haysiyetsiz ve korkak" ifadeleri kullanılması.
2-Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün elinde sigara gösterilerek öğrencilere olumsuz örnek teşkil edecek öğelere yer verilmesi.
Böylece, ölümünün üzerinden 83 yıl, Nutuk'un okunmasından 94 yıl sonra Mustafa Kemal Atatürk de "ifade özgürlüğünü kullanması yasaklanan" vatandaşlarımızdan biri oldu.
Milli Eğitim Müdürlüğü'nün yasakladığı bu ifadeler, doğrudan doğruya Atatürk'e ait çünkü; adı üzerinde Nutuk bu!
Elindeki sigara ile öğrencilere kötü örnek oluyorsa, "Atatürk Kocatepe'de" fotoğraflarının ve panolarının da "buzlanması" gerekecek sanırım.
Benim kişisel ölçülerime göre Vahdettin, bildiğiniz sıradan bir vatan haininden başka bir şey değildi.
Ülkeyi işgalden kurtarmak için savaşarak ölmeyi göze alanlar için Şeyhülislamına fetva bile yazdıracak kadar hem de!
Savaş kazanılınca, o günlerin en büyük düşmanı İngilizlerin gemisine binip sıvışması da cabası!
Ama memleketin siyasal İslamcıları, "keşke Yunan kazansaydı, saltanat devam ederdi" zihniyetinde oldukları için, Vahdettin'e de bayılmalarında bir gariplik yok.
Aslında bu işleri MHP Genel Başkanı'na sormak gerek.
Biliyorsunuz memleketin Hain Tayin Etme Genel Müdürlüğü görevini fahri olarak sürdürüyor.
İnternetten kontrol ettim, birilerine hain dediği konuşmalarının toplamı 550 bin adete ulaşmış.
Ne dersiniz Devlet Bey, Vahdettin hain midir, değil midir?