55 dakikalık bu konuşma süresince Putin prompterdan yararlanmadığı gibi, yazılı bir metne de hiç bakmamış.
Tahmin edebileceğiniz gibi Rusça yapılan bu konuşmayı dinlemedim.
Sırp asıllı Amerikalı ekonomist Branko Milanoviç'in bloğunda bu konuşmayla ilgili yazdığı analizi (Putin's Century of Betreyal Speech) okudum.
Ukrayna'nın tarihsel kökenleriyle ilgili "tarihi" bir değerlendirmeyi takiben Rusya'ya nasıl ihanet edildiği, nasıl ötekileştirilip, itilip kakıldığına ve Rusya'ya karşı girişilmiş ihanetler zincirinin artık kırılma zamanının geldiğini vurgulayan bir konuşma.
O konuşmadan sonra işgalin başlaması kaçınılmazdı ve nitekim öyle de oldu.
Zaten Rusya'nın, Ukrayna sınırında yaptığı dev askeri yığınakta olduğu gibi muazzam bir askeri gücü seferber ediyorsanız o gücün bir işe yaramasını da beklersiniz.
Putin de öyle düşünüyordu ve Ukrayna'nın direnemeyeceğini, ABD ve AB'nin de bu işgali engellemeye yönelik fiziki bir müdahalede bulunamayacağını öngörmüştü.
ABD ve NATO'nun, "asla askeri olarak yanıt vermeyeceğiz, Ukrayna hava sahasında uçaklarımız uçmayacak" açıklamaları, aslına bakarsanız Putin'e verilmiş bir tür "garanti" işlevi gördü.
Böylece Putin, kayda değer askeri direnişle karşılaşmayacağını, daha öncekiler gibi sıradan ekonomik yaptırımlarla yetinileceğini ve Ukrayna'yı yutmanın yanına kâr kalacağını düşünerek düğmeye bastı.
Öngörüleri gerçekleşmedi.
Ukrayna hâlâ direniyor ve artık anlaşılıyor ki o muazzam askeri güç Ukrayna'nın tümünü işgal bile etse, orada uzun süre durabileceği bir pozisyonu elde edemeyecek.
ABD ve Batı'nın hedefi, Ukrayna'yı korumak değil, Rusya'ya zarar vermekti ve bu hedef gerçekleşti.
Rusya ekonomisi ciddi bir krize girmek üzere, askeri başarı gecikiyor.
Putin'in geldiği bu noktada "şerefli bir çıkış" arama ihtimali de bana sorarsanız kısa vadede yok.
Çünkü Rusya'daki gibi oligarşik diktatörlük rejimleri için en tehlikeli zamanlar da tam bu zamanlardır.
Rusya'nın kendine özgü tarihi de tarihe bakarak bugünü açıklamaya çalışan Putin için bir şeyler ifade ediyor olmalı.
Birinci Dünya Savaşı'na girmek konusunda Rus ordusunun çok gönüllü olmadığını ancak Çar'ı ikna edemediklerini biliyoruz.
Cepheden gelen yenilgi haberlerinin Petersburg'daki yansımalarını ve savaşın etkileri yüzünden felç olmuş ekonomik durumun öfkelendirdiği kitlelerin devrime nasıl yol açtığını ve Rusya'daki rejimi değiştirdiğini de!
Sovyetler Birliği'ni yıkılışa götüren de yine böyle bir ümitsiz savaştı. Afganistan'daki yenilgi, artık Sovyet rejiminin tabutuna çakılan son çivi olarak değerlendiriliyor.
Bugünkü Rusya'da da böyle bir rejim değişikliği beklenebilir mi?
Eğer bu savaş, Putin'in istediği gibi sonuçlanmaz ise evet, Rusya'da başka siyasi gelişmeleri beklemeliyiz.
Bu tür rejimler için en büyük tehlike, iktidar elitlerinden kaynaklanır.
Batının ambargosu nedeniyle servetlerinin önemli bölümünü kaybeden ve belki de bir daha asla o kaybettiklerine kavuşamayacak oligarkları unutmayalım.
Onlar bu rejimin taşıyıcı unsurları.
Savaşı kaybetmiş askeri güç her zaman bir diğer ciddi tehlike odağıdır.
Bunlar güçlerini birleştirerek hem yenilginin sorumlusundan kurtulmayı hem de kendileri için yeni bir şans aramayı düşünebilirler.
Bir yandan da Rusya'da baş gösteren savaş karşıtı ayaklanmalar var.
Polisin, askerin her türden hak arayışını ve toplu halk hareketini şiddetle bastırdığı bir ülkede, on binlerce insan neredeyse her gün savaşı protesto ediyor.
Bir yandan ambargolar ile daha da zorlaşacak hayat şartları diğer yandan Rusya gibi büyük olanaklara sahip bir ülkenin kaymağının küçük bir azınlık arasında paylaşılmasına duyulan öfke!
Kısa vadede bunun demokratik bir dönüşüme yol açmayacağını ama rejim içinde bir iktidar değişikliği için zemin hazırlayabileceğini düşünmek gerek.
Ve dünya için Putin'i tehlikeli kılan da tam olarak bu durum.
Bu tehlike ile yüzleştiği gün nasıl bir çıkış yolu arayacağını asla tahmin edemeyeceğimiz bir karakter.
Kendi kaderi ile Rusya'nın kaderini aynı gören bir megaloman.
Batı, Rusya'yı ekonomik olarak çökertmenin hesaplarını yaparken, önüne hiç beklemediği ağırlıkta bir faturanın sürüldüğünü de görmeye hazır olmalı.
* * *
Vatana ihanet tam olarak budur!
"İhanet İşleri Genel Müdürü" Devlet Bahçeli'ye benzemek istemem ama zeytinliklerde maden arama ve üretme faaliyetlerine izin verilen yönetmelik değişikliği, bu ülkenin geleceğine yapılmış gerçek bir ihanettir.
Bunu niye yaptıklarını biliyoruz.
Beşli çete mensuplarının işlettikleri termik santrallere kömür kaynağı yaratmak!
Yönetmelikle güya bir de şart getirilmiş: Maden çıkarılan saha, faaliyet bittiğinde rehabilite edilip, eski haline getirilecekmiş.
Bu tür kömür madenlerinin ya da taş ocaklarının, ormanlık alanda nasıl bir tahribat yarattığını bilmesek kandırılabiliriz.
Şunu söyleyeyim ki böyle bir şey mümkün değildir.
Böyle bir arazide ocak açılacağı zaman önce ağaçlar kesilir. Sonra yüzey toprağı kaldırılır. Sonra da kazmaya başlarlar.
Türkiye'nin dört bir yanı, böyle tahrip edilmiş arazilerle dolu.
Bu işlemin geri dönüşü, söylenildiği gibi arazinin rehabilite edilebilmesi ve eski haline döndürülebilmesi mümkün değildir.
Zeytin, Türkiye'nin en önemli tarım ürünlerinden biri.
Zeytinyağı, son derece kıymetli, altın değerinde katma değeri yüksek bir ürün.
Üç kuruşluk hırs uğruna binlerce yıldır zeytincilik yapılan bölgeleri böyle tahrip etmek tabiata da vatana da vatandaşlara da ihanettir.
Giderayak cepleri doldurmak birinci önceliğiniz biliyoruz ama kuldan korkmuyorsunuz bari Allah'tan korkun yahu!