AKP dış politikasının temel özelliğinin “rüzgarın önünde savrulmak” olduğunu, Cumhurbaşkanı’nın, Rusya Devlet Başkanı ile görüşmesinden sonra bir kez daha anladık.
Putin, Türkiye’nin, Suriye’deki PKK – ABD işbirliği ile ilgili endişelerini giderecek ilacın “Adana Mutabakatı” olduğunu söyleyince, Reis “buldum buldum” diye havalara sıçradı!
Oysa bugüne kadar AKP dış politikasını yürütenler arasında bu mutabakatın varlığını ağzına alan olmamıştı.
Mutabakat 20 Ekim 1998 tarihinde, AKP henüz iktidara gelmeden önce imzalanmış, 2010’da da yenilenmişti.
Mutabakatın özü, iki ülkenin komşusuna yönelik terörist hareketleri engellemesi ve terör örgütlerinin kendi topraklarında faaliyetlerine izin vermemesi.
Yandaş medyaya ve konuşmasında her fırsatta bu mutabakata atıfta bulunmaya başlayan Cumhurbaşkanı’na bakacak olursak Adana Mutabakatı, Türkiye’nin, Suriye’de PKK’ya karşı operasyon yapabilmesine olanak sağlıyor.
Peki bu kadar önemliydi de Putin size bunu hatırlatana kadar neden aklınıza bile gelmedi?
Cumhurbaşkanı açıkça söylüyor ki Putin hatırlatana kadar bu aklına gelmemiş:
“1998’de Suriye ile Türkiye arasında bir Adana Mutabakatı imzalanmıştır.
Bunun altında bir yerde bölücü terör örgütünün bize teslimi yatıyordu. Şimdi tabii dünkü seyahatten sonra Sayın Putin'le yaptığımız görüşmelerle bu Adana Mutabakatının yeniden gündeme gelmesi, bunun üzerinde ısrarlı bir şekilde durmamızın gerekliliğini daha iyi anlıyoruz.”
Bunu daha önce CHP de hatırlatmıştı ama demek ki Putin’in hatırlatması, Reis nezdinde daha anlamlı.
Peki bunu Putin neden gündeme getirmiş olsun?
Benzeri bir hakkı Suriye’ye de tanıdığı ve Türkiye’ye, Suriye karşıtı terörist örgütlerle mücadele yükümlülüğü getirdiği için olmasın?
Özgür Suriye Ordusu diye yere göğe sığdıramadığımız ortağımızın Suriye tarafından terörist örgüt kabul edildiğini bilmeyen var mı?
Bir kez daha ortaya çıkıyor ki dış politika, arkasında güçlü bir bilgi ve deneyim birikimi olmayan kişi ya da kurumlarca yönetilemez.
Dışişleri Bakanlığı’nın yetişmiş personelini itip – kakarak, tek özellikleri Reis’e biat etmek olan politik tipleri büyükelçi yaparak bu iş yürütülemiyor.
Anneannemi rahmetle anıyorum:
Darı unundan baklava yapılamadığı gibi, incir ağacından da oklava olmuyor!
***
Alemi aptal yerine koyan cennete gidebilir mi?
AKP’li politikacıların ortak özelliklerinden birisi de pişkinlikleri olmalı.
Akla hayale gelmez şeyler yapıp, söyleyebiliyorlar ve bu durum eleştiri konusu olunca da o bilinen küstahlıklarıyla herkesi aptal yerine koyuyorlar:
“Ben öyle demedim, sözlerim çarpıtıldı, algı operasyonu var vs. vs.”
Son örnek iki kere bakanlık da yapmış AKP Sivas Milletvekili İsmet Yılmaz.
Yılmaz’ın şu sözleri söylediği video kayıtlarında mevcut:
“Hilmi Bilgin’e desteğinizi bekliyorum. Hilmi Bilgin’e vereceğiniz destek, yarın ruz – i mahşerde (kıyamet günü) berat belgelerinizden biri olacak diye düşünüyorum.”
Yani diyor ki AKP’nin belediye başkanı adayına oy verirseniz, kıyamet günü bu işinize yarar, cennet yolculuğunda ihtiyaç duyacağınız şeylerden biri olur.
Bunun yanlış anlaşılacak bir tarafı var mı?
Bu derece densiz sözleri söyledikten sonra eleştirilince bu kez mağduru oynuyor:
“Sözlerim çarpıtıldı!”
Bu sözlerin nesi çarpıtılmış olabilir? Videoda aynen kayıtlı.
Sonra pişkinlik başlıyor:
“Benim cümlemde ‘cennet beratı alır’ şeklinde bir ifade kesinlikle yoktur. Kimin cennete gideceğini Allah bilir."
Peki, o zaman “berat belgelerinizden biri olur” ne demek?
Bu bir tek anlama geliyor: İsmet Yılmaz, vatandaşları ahmak yerine koyuyor!
İnsanları ahmak yerine koymak dinen caiz midir? Diyanet İşleri bu işlere ne diyor?
***
Surat kılları uzadıkça akıl kısalıyor mu?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin mensuplarının (müritlerinin mi deseydim acaba?) her şeyinden kendisini sorumlu hissediyor!
Bir tür “çobanlık” gibi yani!
Mesela insanların suratlarındaki kılların miktarı ve yüzün neresinde yoğunlaşacakları ile bile ilgileniyor.
Reis Bey, geçenlerde Kocaeli Başiskele Belediye Başkanı Adayı Mehmet Yasin Özlü’ye “Yasin senin niye bıyık yok” dedi.
Ve Yasin Bey de bıyığını saldı, fotoğrafını da çekip sosyal medyaya koydu ki Reis de görsün, emrinin yerine getirilmesinden mutlu olsun.
Kişisel görüşüm şu ki Yasin Bey kardeşim, ister inan, ister inanma ama hiç olmamış.
Bence bıyık sana hiç gitmiyor ama sen bilirsin, Reis mutlu olsun diye uzatmak istiyorsan uzat!
Ancak şunu da “tebliğ etmek” boynumun borcu, bunu yapmazsam yarın Ruz – i Mahşer’de hesabını veremem.
Yasin Bey kardeşim, Reis’in gözüne girmek için bıyık bıraktın ama dikkat et, bıyığın yediğin içtiğin bir şeye değmesin!
Bıyık suya girerse, içilen suyun bile haram olacağını söyleyen alimler var!
Ben bilmem. Benim sözümle bir şey yapmayın ki ben de sizin yüzünüzden cehennem ateşlerinde yanmayayım.
Ben uyarı tebliği yapıyorum: Bu bıyık işine biraz daha soğuk kanlı yaklaşın.
Aklınızla hareket edin.
Yani aynaya bir göz atın! Eşinize danışın, olmuş mu olmamış mı en iyi onlar bilir!