19 Kasım 2018

Operasyonun mesajı kime: Erdoğan'a mı, bize mi, Avrupa'ya mı?

Medeni bir ülkede savcıya gidip '"Şiddetsiz eylem için hazırlık yapıyorlar, içeri alalım mı” diyen polis, tedavi amacıyla bir süre zorunlu izne ayrılır

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta Paris’e gitti.
Orada demokratik dünya kamuoyunun duymaktan hoşlanacağı şeyler söyledi.
AB hedefinden bahsetti, çoğulculuktan filan dem vurdu.
Sonra memlekete yeni dönmüştü ki bizler gibi o da sabahın kör vaktinde polisin bir operasyon yaptığı haberini duydu.
Osman Kavala’yı bir yıldır iddianamesini yazmadan hapiste tutan savcılık, dosyayı genişletiyordu.
Bütün bunların Erdoğan’ın haberi olmadan yapılması mümkün mü?
Bilemiyorum. Bana pek mümkün gelmiyor, Adliye artık ondan habersiz su içmeye bile gidemez.
Ama su içmeye gidemiyor olsalar bile HSK bir büyüklük yapıp, hepsini yeniden bir kurstan geçirse iyi olur.


Buyurun, son operasyon gerekçeleri arasında saydıklarına bakın:

“Kavala ile hiyerarşik bir düzen içerisinde, Gezi Parkı olaylarını derinleştirmek ve yaygınlaştırmak için Anadolu Kültür AŞ’ye ait Depo isimli yerde toplantılar düzenlendiği ve sivil itaatsizlik, şiddetsiz eylem başlıkları altında Gezi Parkı olaylarının devamlılığını sağlamak için yurtdışından aktivizm eğiticileri, kolaylaştırıcılar ve duran adam, piyano çalan adam, kırmızılı kadın gibi profesyonel eylemciler getirttikleri, yeni medya oluşturma faaliyetleri içerisine girerek Gezi Parkı sürecinin devamı ve yaşanması muhtemel Gezi benzeri olaylara ilişkin kendi medyaları üzerinden gündem oluşturulmasını hedefledikleri, Kavala’nın Avrupa’da birçok kurum ve kişiyle görüşerek, Gezi Parkı olaylarında gündeme gelen biber gazının Türkiye’ye ithalinin durdurularak yasaklanması için çalışmalar yaptığı!”

“Bu iddialar ile operasyon düğmesine basanlar yeniden eğitime alınsınlar” dememin nedenini anlamış olmalısınız.
Anayasa’sı ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) bir üst hukuk normu kabul eden, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) yargı yetkisini kabul eden, bu mahkemenin kararlarını üst mahkeme kararı olarak uygulayan bir ülkede, bir savcı bunu yazabiliyorsa, ona söylenecek şeyi ben söylememeliyim.
Burada görev HSK Başkan Vekili adaşıma düşüyor, onun söylemesi daha uygun olur.
Ama ben burada okuyucularım için kısa açıklamalar yapabilirim, buyurun birlikte bakalım...

İddia: Gezi Parkı olaylarını derinleştirmek ve yaygınlaştırmak istemeleri:

AİHS, yurttaşların barışçıl amaçlar için toplanmalarını, gösteri yapmalarını bir temel insan hakkı olarak kabul ediyor. (11. Madde)
AİHM kararları da toplantı ve protesto gösterisi yapmanın, göstericiler şiddete yönelmedikleri sürece serbest olduğuna, bu hakkın kısıtlanamayacağına yönelik.
Türkiye’nin bu nedenle aldığı mahkumiyetler bir araya getirilse, kitap bile olabilir.
Bu nedenle Gezi Parkı protestolarında hukuk dışına çıkan göstericiler değil, olaya müdahale eden idare ve polislerdir.
Soruşturulacak birileri varsa bu emirleri verenler ve uygulayanlar olmalıdır.

İddia: Sivil itaatsizlik ve şiddetsiz eylem için hazırlıklar yapmak

Medeni dünyanın herhangi bir ülkesinde bir savcıya gidip “şiddetsiz eylem için hazırlık yapıyorlar, içeri alalım mı” diyen polis, önce bir psikolojik testten geçirilir, sonra tedavi amacıyla bir süre zorunlu izne ayrılır.
Sadece AİHS hükümleri ve AİHM kararları değil, TC Anayasa’sı da, Yargıtay kararları da böyle bir şeyin suç olamayacağını açıkça belirtiyor.
Şiddetsiz eylem, bir suç olmanın ötesinde isteyenin, istediği zaman, istediği yerde kullanabileceği, AİHS ve TC Anayasası tarafından teminat altına alınmış bir haktır.
'Sivil itaatsizlik' kavramı, bir hukuk kuralını şiddete yönelmeden ihlal etmektir. Bireysel bir eylemdir ve söz konusu hukuk kuralını ihlal etmenin yasal cezai sonuçları varsa ona katlanma iradesini de içerir.
Askere gitmeyi reddetmek gibi!
Şiddet yoktur, ama bu nedenle hapse girebilirsiniz. Bu eylemi yaparsanız, bunu göze alıyorsunuz demektir.
Ortada takip edilecek bir suç olması için önce eylemin gerçekleşmesi gerekir.
Askere gitmemeyi düşünebilirim ama askerlik şubesinin çağrısını açıkça reddetmediğim sürece de ortada suç filan yoktur.
Bu operasyon ile gözaltına alınan ve soruşturulan kişilerin bu nedenle suçlanamayacak olmaları bundan ileri gelir. Ortada işlenmiş bir suç yok çünkü.

İddia: 'Duran Adam-Kırmızılı Kadın-Piyano Çalan Adam' suç işlediler

Bu iddiayı basın açıklamasına koyan her kimse yazarken eminim tebessüm de etmiştir.
Ayakta durup bir yere öylece bakmak suç değildir. Amacı ne olursa olsun. Trafiği filan aksatıyorsa da polisin yapması gereken ona engel olmakla yetinmektir.
Piyano çalmak da öyle!
Kırmızılı Kadın ise zaten olayların faili değil, kurbanıdır: Gözünün içine doğrudan gaz sıkılmış bir kurbandır.
Fethullahçı çetenin bazı mensupları bu nedenle yargılanmadı mı?

İddia: “Türkiye’ye biber gazı satmayın” dediler

Bunu kime hangi ortamda söylemişler bilemiyorum. Ama böyle bir suç olmaz. Birincisi belli ki söyledilerse bile dinleyen olmamış, maşallah biber gazı stokları bitmek bilmiyor. İkincisi biber gazı kullanmak, hele barışçıl bir gösteriyi dağıtmak için kullanılıyorsa en azından “kötü muamele” suçunu oluşturur ki bununla mücadele etmek de bir haktır, suç değildir.

İddia: Gezi Protestoları hükümeti yıkmaya yönelik bir eylemdir

Hayır, böyle değildir. Bununla ilgili mahkeme kararı bile var. Mahkum edilenler bu suçtan değil, daha sonra AİHM’den beraat kararı alabilecekleri suçlardan mahkum edildiler ve cezanın açıklanması ertelendi ki olay üst mahkemelere gidemesin!

Bir iddia da benden: Fethullahçı parmağı incelensin

Gezi protestoları, Gezi Parkı’nda ağaçlar kesilmesin diye direnen bir avuç çevreciye karşı aşırı güç kullanmanın toplumda yarattığı infial ile büyüdü.
Bunda Fethullahçı polislerin parmağının olduğu da bir sır değil.
Mülkiye başmüfettişleri Kamil İlhan, Anıl Cengiz Üzgün ve İlyas Burunak ile Polis Başmüfettişi İlhan Kara’nın bu konuda yazdıkları rapor devletin arşivlerinde duruyor.
Ben bile biliyorum da savcılar mı bilmiyor bunu?
Protestoların ilerleyen günlerinde, barışçıl protesto eyleminin goşist bazı gruplarca deyim yerindeyse 'çalındığı' da bir sır değil.
Nitekim bu grupların boy göstermesinin ardından büyüt kitle Taksim’den çekildi. Ortalık Fethullahçı polisler ile goşist gruplara kaldı.
Şunu merak ediyorum: MİT ve Emniyet’teki Fethullahçı çete mensupları, bu grupları kullanıyorlar mıydı? Bu araştırılmadı. Neden?

Sonuç olarak:

Bu iddialar ile sabahın köründe insanların evini basmak, aramak her şeyden önce operasyonun kötü niyetini ortaya koyuyor.
Bu insanların yerleri, yurtları belli, savcılık bir haber gönderse gider ifadelerini verirlerdi.
Ama evleri basıldı. Bu iki amaçla yapılıyor: Birincisi operasyona hedef alınanları korkutmak, sindirmek ve aşağılamak!
İkincisi ise Türkiye’de hâlâ demokrasi olduğunu vehmederek bazı şeyleri protesto etmeyi düşünebilecek olanlara gözdağı vermek, sindirmek, pasif bir toplum yaratmak.
Bu demokrasilerde söz konusu olabilecek bir durum değildir.
Cumhurbaşkanı’nın AB üyeliğinden söz ettiği günün ertesinde bunu yapıyorsanız mesajınız kime: Cumhurbaşkanı’na mı, onun söylediği sözlere inanmaya eğilimi olan yerli ve yabancı kamuoyuna mı?

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"