Sağlık Bakanı'nın açıklamasına göre Çin şirketi tarafından üretilen Covid - 19 aşısı 11 Aralık'tan itibaren, sağlık çalışanlarına öncelik verilerek yapılacak.
Çin aşısı, henüz yeterli güvenlik testlerini geçebilmiş bir aşı değil.
Aralarında Türkiye'nin de bulunduğu birtakım "az gelişmiş ülkelerde" başlayan 3. Faz deneylerinin sonuçları alınmadı.
Kamuoyuna yansımış, elimizdeki tek bilgi Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektör Yardımcısı olan profesörün "ben aşıyı yaptırdım, hiçbir zararını görmedim, antikorlarım yeterli düzeye" demiş olması.
Ve şimdi bu aşıdan 50 milyon doz alacağız, sağlık çalışanlarından başlayarak 25 milyon kişiyi aşılayacağız.
Yani aşının üçüncü faz deneyleri vatandaşlarımızın tümü üzerinde yapılmış olacak!
Çok riskli bir iş gibi görünmüyor mu size de?
Aşının sağlık çalışanlarını enfekte edip, bütün sistemi çökertme olasılığı Sağlık Bakanlığı'nı ürkütmüyor mu?
Yoksa bu iş de iktidarın kendisine yeni bir zengin yaratması için vesile mi oluyor?
Bu aşıyı kim ithal edecek? Kaç liraya alıp, devlete kaç liraya satacak?
Bunları da bilmiyoruz ve bir süredir Türkiye'de kamu yönetimine hakim olan anlayışa bakacak olursak yiyeceğimiz tek kazık, güvenli olmayan bir aşıya sağlığımızı teslim etmek olmayacak.
Covid - 19'a karşı kullanılacak aşıların bu yılın sonuna doğru ortaya çıkmaya başlayacağını yaz ortalarından beri biliyorduk.
Nitekim bizim cırcır böcekleri yaz boyunca öterlerken, Almanya, İngiltere, ABD, Avrupa Birliği bu şirketlere yüz milyonlarca doz aşı sipariş ettiler.
O günlerde Türkiye'nin niye aşı siparişi vermediğini hâlâ bilmiyoruz.
Üstelik ön siparişleri verirken, peşin para ödemek de gerekmiyordu.
Neden acaba? Bu işi yürütecek bir aracı şirket bulamadığımız için mi?
Öyle görünüyor ki gelecek yılın ortalarından itibaren büyük ihracat pazarımızı oluşturan ülkelerde aşılama nedeniyle salgın büyük ölçüde kontrol altına alınıp, hayat normale dönmeye başlayacak.
Türkiye'nin o tarihte salgını kontrol altına alamamış olmasının yaratabileceği ekonomik tahribatı hesaplayan birisi var mı?
* * *
Barış Soydan'ın sorusuna yanıt
T24 yazarı Barış Soydan'ın önceki gün yazdığı yazı, gerçekten ilginç bir soru içeriyordu.
Sağlık Bakanlığı, devlet hastanelerine tıbbi cihaz ve malzeme satan şirketlere, alacaklarının yüzde 25'ini silmeden ödeme yapmayacağını açıklamış.
Şirketler yaklaşık 1,5 yıldır alacaklarını tahsil edemiyorlarmış.
Devletin, alacaklılarına "borcunun şu kadarını silersen paranı öderim" demesine de "saç tıraşı" deniliyormuş.
Barış Soydan, gerçekten çok ilginç bu yazısında soruyor: Devlet müteahhitlerden niye saç tıraşı isteyemiyor da tıbbi cihaz üreticilerinden isteyebiliyor?
Sorusunun yanıtını devletten bekliyor elbette ama alamayacağına da iddiaya girerim.
Onun için yanıtı ben vermeye çalışayım.
Bu işler "hesabını bilmek" ile ilgilidir.
Devletimizi yönetenler, otoyol olsun, şehir hastanesi olsun, köprü olsun, ihaleye çıkarlarken hesaplarını belli ki iyi yapmışlar.
Tabii müteahhitler de öyle.
İş kaça mâl olacak, kaça fatura edilecek, devletten ne kadar bir garanti almak lazım, ne kadar kâr edeceğiz, bu kârın ne kadarını havuzlara akıtmalıyız, kârın yüzde kaçını bu büyük projelerin müelliflerinin hesabına yatıracağız gibi ince ve detaylı hesaplardan söz ediyorum.
Belli ki tıbbi cihaz üreticileri bu kadar "ince hesap" yapmamışlar.
İnce hesap yapmadıkları için de devletimizi yönetenler farkında ki tıraş edilebilecek bir rakam ortada sahipsiz duruyor!
Rahmetli Turgut Özal ne güzel söylemişti, "benim memurum işini bilir" diye.
"Saç tıraşının" hangi ihalede gerektiğini, hangi ihalede gerekmediğini açıklayan büyülü bir söz adeta.
Tıbbi cihaz üreticileri Ankara Ulus Atatürk Heykeli önünde eylem yapmıştı