08 Nisan 2021

Hesap da sorar, bedel de ödetir!

Merkel'den tutun Biden'a kadar, adını bildiğim bütün dünya liderleri için tarama yaptım, heyhat! Ne hesap sorabiliyorlar, ne bedel ödetebiliyorlar, ne de had bildirme yeteneğine sahipler!

Muazzam bir hukuk devletimiz var, Allah nazarlardan saklasın.

Ama bizim hukuk devletimiz, nevi şahsına münhasır.

Bu da normal, Cumhurbaşkanı, 806 yıl önceki Magna Carta'da yazılanları, bugün gerçekleştirirse "adalet reformu" yapacağını zannediyor.

Biliyorsunuz emekli amiraller bir bildiri yayınladılar, o günden beri "bunun hesabını verecekleri" konuşuluyor.

Ne hesabı verecekler, niye bir hesap vermeleri gerekiyor, hesabı kim kesecek, kim tahsil edecek, tam bir muamma.

Bilmem hangi ilçenin tapu kadastro müdüründen tutun, Milli Savunma Bakanı'na kadar kimler yok ki?

Hele o haber kanallarında konuşanlar yok mu?

"Adsız alkolikler derneği" gibi bir "isimsiz hesap sorucular derneği" bile kurulabilir, o kadar çoklar!

Dün üşenmedim, internette aradım, "hesabını verecekler" yazdığınızda 958 bin sonuç çıkıyor.

Bunu en çok da Recep Tayyip Erdoğan söylemiş, 141 bin sonuç çıkıyor.

Diyeceksiniz ki buna şaşırdın mı?

Hayır, şaşırmadım elbette. Erdoğan, 100 yıla yaklaşan Cumhuriyetimizin en çok "hesap" soran, en çok "bedel" ödeten, en çok "had" bildiren lideri. Hem de uzak ara!

Mesela Atatürk, koskoca bir imparatorluğun asker paşası olmuş, savaşlara girmiş, arkadaşlarıyla Kurtuluş Savaşı'nı kazanmış, Cumhuriyet'i kurmuş, devrimler yapmış ama "hesap sormak, bedel ödetmek, had bildirmek" konusunda Erdoğan'ın eline su dökemez.

İngiliz atasözü var, "merak kediyi öldürür" diye ama ben ne de olsa Türküm, meraktan ölmem diyerek, internette küçük bir gezinti daha yaptım.

Televizyon dizisi diliyle söyleyecek olursam "'lanet olası bu mesleğin' olmazsa olmazı da merak birader"!

Başka meseleleri bilmem ama "had bildirmek, hesap sormak, bedel ödetmek" konusunda Erdoğan gerçek bir dünya lideri.

Gelecek seçimlerde, seçim afişlerinde filan bunu vurgulayabilirler, telif ücreti istemem.

Merkel'den tutun Biden'a kadar, adını bildiğim bütün dünya liderleri için tarama yaptım, heyhat!

Ne hesap sorabiliyorlar, ne bedel ödetebiliyorlar, ne de had bildirme yeteneğine sahipler!

İnsan haliyle diğer dünya halklarına acıyor!

O yüzden düşük enflasyon, sıfır faizli konut kredisi, yüksek kişi başı gelir, düşük işsizlik gibi şeyleri icat etmişler ki, o ülkelerin halklarını teselli edebilmeleri mümkün olabilsin.

Bizim için bunlar gerekmiyor çünkü başımızda dağ gibi bir lider var, hesap da sorar, bedel de ödetir, hadlerini de bildirir!

Tabii insan düşünmeden edemiyor.

Acaba bizim başımızda da bu tür işleri kanunlara ve hukuka bırakarak ekonomiyi filan kendine dert edinen bir lider olsa daha mı iyi olurdu diye.

Evet, bunu da ciddi olarak düşündüm!

Hayır, bize öylesi yaramaz!

Her millet layık olduğu gibi yönetilir derler ya, Batılılar da öyle yönetiliyorlar işte!

Ne hesap soranları var, ne had bildirenleri, ne de bedel ödetebilenleri!

Onların yaşadığı o hayata, hayat değil, "yaşantı" derim ben!

* * *

Zihin okuma yeteneğini harcıyor

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, "darbe yapmayı zihninden geçirenlere tarihin en büyük cezasını vermezsek bu millet bize 'sizden bir şey olmaz' desin" dedi.

Eski İçişleri Bakanı Faruk Sükan vardı, benim yaşımdakiler hatırlarlar.

Rahmetli, milletvekillerinin odalarını polise arattığı için "zehir hafiye" lakabını kazanmıştı.

Bu Süleyman Soylu, öyle görünüyor ki onun yerini almaya aday!

Biliyorsunuz milletvekilleri ile ilgili "mahrem bilgileri" topluyor.

Ben TBMM tüzel kişiliğini temsil eden Başkan Mustafa Şentop'un yerinde olsam, önce kendim huylanırdım bu işten.

"Sen kimsin ki milletvekilleri ile ilgili mahrem bilgileri topluyor, bir de bununla milletvekillerine aba altından sopa gösteriyorsun" diye!

Açıklamasından da anlıyoruz ki "mahrem bilgi koleksiyonculuğunun" yanı sıra "zihin okuyuculuğu" yeteneklerine de sahip olmuş.

Merak bu ya, TCK'yı filan didik didik ettim, "zihninden suç geçirmek fiilinin" bir suç olduğuna ilişkin bilgiye rastlamam mümkün olmadı.

Mesela benim zihnimden neler neler geçiyor ama bunları eyleme dökmediğim, zihnimde tuttuğum sürece sorun yok.

Mesela Ayasofya imamı olan tip de zihninden neler geçiriyor, ama bunlar suç oluşturmuyor.

Dolayısıyla tarihin en büyük cezasına çarptırılması da gerekmiyor.

Çünkü adı üzerinde, bunlar düşünceden ibaret!

Kaynanasının ölmesini zihninden geçiriyor diye hapse atılan adam duydunuz mu hiç?

İçişleri Bakanlarının, insanların zihinlerini okuyup, o okumaya dayanarak insanların cezalandırıldığı düzenler, bildiğiniz faşist rejimlerdir.

Bu arkadaş zihninden böyle bir rejimin bakanı olduğunu mu geçiriyor acaba?

Ancak bu yeteneğini bir fırsata dönüştürebilir, zihin okuma yeteneğini boşa harcamamalı!

Erdoğan 2023 Haziran'ında seçimi kaybedince işsiz kalacağına göre, Süleyman Bey de bir fal merkezi açabilir.

Madem zihin okumakta usta, işleri çok iyi gidecektir, eminim.

Bir kristal küre, üzerinde yıldızlar olan bir külah şapka ve pelerin de benden olacak, söz!

* * *

Saygı!

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na çok kızdı.

Hasta sayısının 50 bine ramak kaldığı ve Türkiye'nin bu konudaki liderlik için Hindistan ile çekişmeye başladığı gün "Bilim Kurulu siyasi rant malzemesi değildir; saygılı olun" dedi!

Bakan'a katılıyorum. Bilime saygılı olmak gerek.

Ancak sanıyorum önce Bilim Kurulu üyeleri bilime bu saygıyı göstermeli ki kendileri de saygıyı hak etsinler.

Bilim Kurulu, şu konulardaki bilimsel tespitlerini niye paylaşmıyor mesela?

  • Virüs lokantalarda normal aylarda saat 19.00'dan sonra bulaşırken nasıl oluyor da sadece Ramazan ayında tüm gün bulaşabilme yeteneği kazanıyor?
  • Virüs gündüz saatlerinde kimseye bulaşmazken nasıl oluyor da Cumartesi–Pazar tüm gün içki satan büfelerde faaliyete geçip, içki satın alanlara bulaşıyor?
  • Hükümetimiz içki içenlerden hiç hoşlanmazken nasıl oluyor da sadece içki içenleri korumak amacıyla barları bir yıldır kapalı tutuyor?

Bilim Kurulu'nun saygıdeğer üyeleri, kendilerine saygı duyuyorlarsa bu çelişkiyi bilimsel olarak nasıl açıklayabiliyorlar?

Yazarın Diğer Yazıları

AKP'nin yargıya bakışı: "Yetkili" değil, "görevli"

AKP'nin 2011'deki Anayasa taslağında "yargı yetkisinden" değil, "yargı görevinden" söz ediliyor. Taslakta ayrıca, mahkemelerin "Türk milleti adına" karar vermesi ve AYM kararlarının herkesi bağlayacağı konularında hüküm yok. O tarihte "uzlaşma" gerçekleşmediği için Anayasa tartışması ertelendi. Ancak AKP'nin Anayasa taslağı, adı konulmadan hayata geçmiş gibi bir tablo var karşımızda...

Siyaset yapmayı yasaklama davası!

Kobani davasını çok önemsiyorum, çünkü bu dava, Türkiye'de demokratik siyasetin yasaklanması yolunda atılan büyük adımlardan biri

Reis mazbut lakin o çevresi yok mu?

O çevreyi yaratanın kim olduğu söylenmeden, çevre eleştiriliyor ki Reis, yenilginin suçunu bugünkü çevresine yıkıp, birinci halkayı yeniden oluştursun, bakarsın biz de oradan bir çıkış yakalarız!