Araştırmalar ortaya koyuyor ki bu seçimlerde, iktidar koalisyonunun oyları yüzde 50’nin altına düşecek.
Büyükşehir belediyelerindeki farklar hâlâ araştırmaların hata aralığı içinde kalıyor onun için şu kazanır, bu kazanır demek kolay değil ama öyle görünüyor ki iktidar koalisyonunun oyları eriyor.
Bunda kuşkusuz en büyük pay ekonomide işlerin iyi gitmiyor olmasında.
Zaten AKP’nin oylarının düştüğü seçimler öncesinde ekonominin iyi olmadığını, buna karşılık da ekonominin iyi gittiği dönemlerde yapılan seçimlerde kişilerin gelir artışlarının AKP oylarına yansıdığını da biliyoruz.
Bunu bizden daha iyi bilen bir kişi var: Recep Tayyip Erdoğan.
Ve Erdoğan, bu sorunu aşabilmek için kutuplaştırmayı keskinleştirmekten başka bir yol da bilmiyor.
Genel tabloya bakıp bunda başarılı olduğunu da söylemek mümkün.
Çünkü normal olarak işsizliğin giderek büyümesi (her dört gençten biri işsiz), gıda maddelerindeki aşırı fiyat artışları (gıda enflasyonu yüzde 30’a dayandı) gibi faktörler, iktidarın oyunun daha da gerilemesine yol açmalıydı.
Ancak Erdoğan’ın kutuplaştırıcı politikaları, muhalefet partilerinin ciddi bir alternatif program ortaya koyamamış olmaları ile birleşince iktidar koalisyonu yüzde 50’nin biraz altında da olsa tutunabiliyor.
Ancak bu Erdoğan için çanların çalmaya başlamadığı anlamına da gelmiyor, çanların sesi uzaktan da olsa duyuluyor.
Çünkü tek adamlık hayalleriyle değiştirdiği sistem, yüzde 49,99 oy alanın bile kaybettiği bir sistem.
İşin bu kısmını seçimden sonra yine uzun uzun değerlendireceğiz.
Dikkatiniz çekmek istediğim konu aslında Erdoğan’ın siyaset üretme yeteneğinin giderek tükendiğinin ortaya çıkmış olmasıdır.
Kendisini her şeyin üstünde gören tek adamların önünde sonunda karşılaşacağı bir durum bu.
Partisi içinde sözünün üzerine söz söylenemiyor oluşu ve artık dağları aşacak kadar şişmiş tek adamlık egosu, yaptığı yanlışı görememesine ve düzeltememesine neden oldu.
Bu yerel seçimi, bir genel seçim havasına sokmamış olsaydı, gidişattan memnun olmayanlar da “dur şuna bir ders verelim” düşüncesine kapılmayacaklardı.
Binali Yıldırım, Mehmet Özhaseki ve Nihat Zeybekçi’nin sahada fark ettiklerini, etrafı danışmanlarla çevrili bin odalı Saray’ında göremedi.
Üç büyük şehrin bu üç adayı da seçimin bir yerel seçim olduğunun altını ısrarla çizmeye çalıştılar ama Reis’in sesi hepsininkinden yüksek çıktığı için bu çıkışları bir işe yaramadı.
Erdoğan, yolun sonuna yaklaşıyor ve öyle görünüyor ki bu yoldan dönüş ümidini de sadece gerginlik ve kavgaya bağlamış durumda.
***
Bunu yapan CHP’li olsaydı
AKP’li Gaziantep Milletvekili Ahmet Uzer, banliyö tren hattının açılışında kendilerini izleyen vatandaşlara şöyle dedi:
“Şeyin, trene baktığı gibi bakıyorlar.”
Türkçe bilen herkes bu cümledeki “şey” ile neyin anlatılmak istendiğini bilir, onun için ben de “şeyin” gerçek adını tekrarlamayacağım.
Bu adam, yanındaki zevata bunları söylerken gülüyordu. Yanındakilerin de AKP’li olduklarını, aralarında belediye başkanı adayının da olduğunu hatırlatayım.
Hiçbiri “ne demek istiyorsun, vatandaşlarımıza böyle söyleme, ayıp oluyor” filan demedi.
Demedikleri gibi bu sersemce espriye güldüler de.
Milletvekili Uzer, daha sonra bu davranışı nedeniyle özür diledi.
“Sevinç ve gurur ile coşkuya kapılmış”, onun için böyle konuşmuş.
Akit TV’nin muhabiri de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu idama mahkum etti, hatırlarsınız.
Akit TV yönetimi açıklama yaptı, çok üzülmüşler, kurumlarının görüşleri böyle değilmiş, zaten sosyal medyada da durum çarpıtılmış.
Adamın sözlerinin nesi çarpıtıldı, orası belli değil.
Şimdi bir de tersini düşünün.
Gaziantep’teki tipin CHP, İyi Parti, SP ya da HDP’li olduğunu.
Akit TV muhabiri yerine de mesela Halk TV muhabirini koyun, hedefteki ismi aklınıza ilk gelen AKP’li isimle değiştirin.
Ne olurdu?
Şu anda ortalık yangın yerine dönmüştü.
Gazeteler, televizyonlar her gün “CHP’li vekil millete ‘şey’ dedi” diye kıyameti koparıyordu. Havuz gazetelerindeki her köşe yazarına bununla ilgili en az bir yazı yazma görevi verilmişti.
Milletvekili partisinin disiplin kuruluna sevk edilmiş belki çoktan partisiyle ilişkisi de kesilmişti.
Muhabir deseniz çoktan hapsi boylamıştı, hakkında jet hızıyla iddianame yazılmış, tutuklanmıştı.
O ses, meydanlarda kükrüyordu: Onlar böyledir, bunlar şöyledir!
Ama yapan AKP’li olunca kimsede tıs yok.
Ne kadar ilginç bir ülkede yaşıyoruz, değil mi?
***
Milletvekili olabilirsin, fahri trafik müfettişi asla!
Bir okuyucu mektubunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bizim tuhaf kanunlarımıza ve “adam sen de”ci bürokratlarımıza ilginç bir örnek.
Birlikte okuyalım:
“Bu maili gönderme sebebim dün yaşadığım bir olay. Hatalı sollama yapan bir sürücü ile, eğer aracımı kaçacak ufak bir genişlik olmasa neredeyse kafa kafaya çarpışacaktım. Aracımda araç kamerası olduğundan plakasını tespit ettim ve video ( https://www.youtube.com/watch?v=l4t8mEXddyw ) ile bugün Sancaktepe İlçe Emniyet Trafik Denetleme birimine giderek, en azından bu sürücü için hatalı sollama ve tehlikeli araç kullanma ihlallerinden dolayı ceza yazılması talebiyle şikayetçi olmak istedim. Ancak görevli memurun bana verdiği cevap şu oldu: “Olay anına dair sizde video olması ceza yazılması için yeterli değil. Olaya bizzat bir trafik polisinin veya fahri trafik müfettişinin şahit olması lazım.” Bu durumda peki o zaman fahri trafik müfettişliği başvurusu yapmak istiyorum dedim ancak yaşım 38 olduğundan 2 sene daha beklemem gerektiğini söylediler. Evet 18 yaşında ehliyet alınan veya 18 yaşında milletvekili olabileceğiniz bir ülkede, 2001 yılında ehliyet alan yani 18 yıldır ehliyet sahibi olan benim fahri trafik müfettişi olmam için iki sene daha beklemem gerekiyor. Böyle sorumluluk isteyen bir görev için 3, 5 hatta 10 sene ehliyet sahibi olma veya en az 25 yaş gibi sınırlar olmasını anlayabiliyorum ama 40 yaş sınırı gerçekten bana biraz anlamsız geliyor. Sanki bu konuda da “trafikte ne kadar çok fahri trafik müfettişi olursa, bize de o kadar işlem yapacak dosya çıkacak o yüzden bunun başvuru yaşını 40 yapalım da öyle herkes başvurmasın” gibi bir tavır sanki. Hatırlarsanız trafik ihbarları için açılan WhatsApp ihbar hattının ömrü çok uzun olmadı.”
Mektup böyle.
Hep aynı şeyi söylüyorum. İstanbul’da trafik sorununu yaratan birçok önemli faktör var.
Bunlardan ikisi de trafik kurallarına uymayan vatandaşlar ve görevini yapmaya üşenen, görevini yapmaya korkan, boşvermiş trafik zabıtası.
Okuyucumuza katılıyorum. 18 yaşında milletvekili olunabilen bir ülkede, trafik fahri müfettişi olmak için niye 40 yaşına gelmek gerekiyor?