02 Mart 2020

Basiretsizliğini örtmek için salladıkça sallıyor

Ne yapacağını şaşırmış, olayların kontrolünü elinden tamamen kaçırmış kişiler, hele bir de devlet yönetiyorlarsa, sanki olaylara çok hakimmiş gibi bir görüntü vermek isterler

Almanca'da "aktionismus" kelimesiyle tanımlanan bir kavram var.

Bu, "bir şeyler yapıyormuş gibi görünmek için bir şeyler yapmak" anlamına geliyor.

Bizim "dostlar alışverişte görsün" sözümüze benziyor biraz.

İçinden çıkılamayan bir duruma karşı hiçbir şey yapmıyor gibi görünmemek için, esas meseleyle alakası olmayan bir şeyler yapmak durumunu açıklıyor.

Recep Tayyip Erdoğan’ın, İdlib’de, askeri bir basiretsizliğin sonucu olarak ölüme gönderilen 34 askerimizin arkasından söylediği sözleri okurken aklımdan bu geçti: Aktionismus yapıyor!

Kendisi günde iki kere, bazı günlerde üç kere mikrofon karşısına geçmeden duramıyor.

Ama ilginçtir, İdlib’de askerlerimizin başına gelenlerden sonra ortada hiç görülmedi, konuşmadı.

Saldırı perşembeyi cumaya bağlayan gece olmuştu, Erdoğan, cumartesi sabah AKP milletvekilleriyle kahvaltıda göründü.

(Bazı okuyucular bana sinirleniyorlar, Erdoğan’dan Cumhurbaşkanı diye değil, AKP Genel Başkanı sıfatıyla söz ettiğim için. Sebebi işte bu ve benzeri tutumlar. Milletin ciğeri yanıyor, Erdoğan’ın derdi partili milletvekillerini eğitmek.)

Erdoğan’ın konuşmasının sosyal psikolojide "aktionismus" için örnek olarak gösterilebilecek olmasının nedeni, konuşmasının içeriğinde yatıyor.

Ne yapacağını şaşırmış, olayların kontrolünü elinden tamamen kaçırmış kişiler, hele bir de devlet yönetiyorlarsa, sanki olaylara çok hakimmiş gibi bir görüntü vermek isterler.

Erdoğan da öyle yapıyor.

Mesela Trump ile yaptığı telefon konuşmasını anlatıyor:

"Dün gece Trump diyor ki, 'Burada Putin’in ne beklentisi var? Ne isteği var?’ 'Kamışlı’da petrol olayı var’ dedim. 'Orada petrol var mı?’ dedi. 'Var ama Deyrizor kadar değil’ dedim. Ondan sonra böyle bir tabloyla karşı karşıyayız. Bizim böyle bir derdimiz yok. Bizim ne petrol derdimiz var, ne toprak derdimiz var."

Dünyanın bir numaralı süper gücünün başkanı, Kamışlı’da petrol olduğunu, ama rezervinin Deyrizor’daki kadar olmadığını Erdoğan’dan öğreniyor!

Dünyanın bir numaralı süper gücünün başkanı, önceki geceye kadar Putin’in Suriye’den beklentisinin ne olduğunu bilmiyor. Meğerse Kamışlı’daki petrolmüş! Bunu da Erdoğan’dan öğreniyor.

Dünyanın bir numaralı süper gücünün başkanını, Erdoğan teselli ediyor: Sizin kontrolünüzde PKK – YPG’nin çöreklendiği Deyrizor’da daha çok petrol var!

Aklına geleni sallıyor, nasıl olsa milletvekilleri iki dudağının arasında, itiraz edecek, "yapma Reis çocuk muyuz biz" diyecek halleri yok.

AKP milletvekilleri söylediklerini ağızları açık dinlerlerken Erdoğan devam ediyor:

"Dün sayın Putin’e de söyledim. 'Sizin orada ne işiniz var? Üs kuracaksanız üssü yine kurun. Ama şu anda siz bizim önümüzden çekilin, rejimle baş başa bırakın. Biz gereğini yaparız’. E tabi ona da 'biz çekildik’ diyemiyorlar. Menfaatleri nedir? İnanın bunu çözebilmiş değiliz."

Trump’a diyor ki "Putin’in derdi petrol", milletvekillerine diyor ki "Putin’in menfaati nedir, çözebilmiş değiliz."

Ve bu ikisini aynı konuşmada söylüyor!

Putin’e Suriye’de üs kurma izni veriyor ama Rusya’nın orada Sovyetler Birliği zamanından beri üsse sahip olduğunu bilmiyor mu?

Rusya’nın iç savaşta Esad’ın yanında yer almasının nedeni, Suriye’nin İslamcıların eline geçmesi durumunda bu üssü kaybedeceğini düşünmesi değil miydi?

"Sen yine üssünü kur, Esad’ı bize bırak" demiş!

Putin’in ne yanıt verdiğini bilmiyoruz tabii.

Türkçede böyle durumlarda söylenecek güzel deyimler var ama Putin nereden bilsin onları.

Gördüğünüz gibi, insan bir kere kontrolü kaybetmeye görsün, ondan sonra ne diyeceğini bir türlü kestiremiyor.

* * *

Kupon arazi uzmanından vatan tarifi

Erdoğan, İdlib’de askerlerimizi kaybetmiş olmamıza meşruiyet kazandırmak için bir kez daha "şehadet" kavramına sarıldı.

Şehit Uzman Onbaşı Emre Baysal’ın cenaze törenine katıldı, cenazenin ardından bir de nutuk attı.

"Şehitlerin sevgililer sevgilisi Peygambere komşu olduğunun bilindiğini" söyledikten sonra "Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz, onlar diridirler, ancak siz bilemezsiniz" ayetini hatırlattı.

Geçen gün de sordum, askerlerimizin Suriye’de bulunmalarının nedeni Allah adına bir savaş yürütmek midir?

Teolojik bir tartışma başlatmanın yeri ve zamanı değil belki ama bu kavramın dini içeriğinden soyutlandığı bir durum var gibi geliyor bana.

Bizim toplumsal kültürümüzde, vatan savunması için ölenlere şehit deniliyor.

Erdoğan da bunu bildiği için dini şehadet kavramından, "yurtsever şehitlik" kavramına geçiş yapıyor:

"Fakat bu bir Müslüman olarak bizim sadece buradaki kalbiselim ile aklıselim ile ortaya koyduğumuz bir ifade. Biz şimdi onu ulu makama uğurluyoruz. Şu anda Suriye'de, belki Libya'da, belki çok daha farklı yerlerde geçmişte, tarihte nasıl bu mücadeleyi vermişsek, bundan sonra da yine aynı mücadeleyi vermeye devam edeceğiz. Şunu bilmemiz lazım ki şehitler tepesi hiçbir zaman boş değildir, boş kalmayacaktır. 'Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda, canı, cananı, bütün varımı alsın da huda, etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda' derken Akif merhum işte bu anlayışla bunu söyledi. Onun için bu topraklar sıktığınız zaman şüheda fışkıracak topraklardır. Bu topraklar sıradan topraklar değil, yoksa arazi olur. Ama şehit kanlarıyla yoğrulduğu zaman o şühedanın fışkırdığı toprak olur." Hangi toprak arazidir, hangi toprak kupon arsadır onu en iyi bilebilecek durumda olan Recep Tayyip Erdoğan, buna kuşkumuz yok tabii.

Ama askerlerimizin öldüğü toprak, bize değil, Suriye’ye ait.

Suriyelilerin kendi aralarındaki savaş bu.

Bizim çocuklarımızın Libya’da ve Suriye’de, buralardaki halkların kendi aralarındaki savaşlarda ölmeleri gerekmiyor.

Çocuklarımızın o topraklarda ölüp gitmesi, o toprakları şüheda fışkıran vatan toprağı yapmıyor.

Sınırlarımızı ve ülkemizi elbette başkalarının saldırılarına karşı korumalıyız. Bugün Türkiye toprakları bir saldırı ile mi karşı karşıya?

İdlib’den kaçan sivillerin Türkiye’ye girmelerinin bir tehdit oluşturacağını söylüyor.

Artık şunu idrak etmesi lazım: Türkiye’nin Suriye ile olan sınırlarının güvenliği, Suriye’deki iç savaşın bir an önce bitmesi ve Suriye’de istikrarlı bir yönetimin oluşmasıyla sağlanabilir.

İdlib’deki cihatçı terörist grupların varlığı, Türkiye’nin sınırları için de tehdittir, Türkiye’nin iç güvenliği için de tehdittir.

Türkiye’deki en ağır sonuçları olan terör saldırılarının, Suriye’den Türkiye’ye geçen cihatçı militanlar tarafından yapıldığını ne çabuk unuttunuz?

Türkiye’yi seven, Türkiye’nin güvenliğini isteyen, Suriye’deki savaşın sürüp gitmesine çanak tutmaz.

Daha çok askerimiz hayatını kaybetmeden, egonuzu yenin ve Suriye’de istikrarın sağlanmasına çalışın, iç savaşın sürmesine değil.

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"