24 Mart 2022

Bahçeli, Erdoğan'a "parmak salladı"!

Bahçeli'nin çıkışı ise Erdoğan'a durması gereken kırmızı çizgiyi işaret ediyor

Adana'da polisin "halka açık işkence gösterisinin" ardından İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, "Orantısız güç uygulamak bizim yöntemimiz olmamalı idi. Adana Valiliğimizce gerekli soruşturma başlatıldı" demişti.

Soylu'nun bu açıklamasının ardından AKP'den gelen açıklamalar da Adana'da polisin aşırı şiddet kullandığı yönündeydi.

AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "biz mücadelelerini her zaman takdir ettiğimiz güvenlik güçlerimizin içerisinde çeşitli olaylara müdahale ederken orantısız güç kullanılmasını asla kabul etmeyiz" demişti.

AKP Ardahan Milletvekili Orhan Atalay, T24'e yaptığı açıklamada "Hiç kimse bu görüntülere göz yummamızı bekleyemez. Kim emir vermişse kim organize etmişse toplumun gözü önünde cezalandırılmalı" diye konuşmuştu.

Tesadüf bu ya Süleyman Soylu'nun görevden alınması için de düğmeye basıldığı ile ilgili kulis haberleri de Adana'daki olayla eş zamanlı olarak medyaya yansımıştı.

Avrasya Araştırma'nın sahibi Kemal Özkiraz'ın iddiasına göre Soylu'nun görevden alınmasının ardından, AKP medyası bir itibarsızlaştırma kampanyası da başlatacaktı.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, Soylu'ya sahip çıkması tam da bunların arkasından geldi.

Bahçeli, "Sayın Süleyman Soylu, soy ismi gibi soyludur. Adana'da görev yapan her polisimizin tertemiz alınlarından öpüyorum. Bugün önlem almazsak, terörist başı Gülen'lerin arkası kesilmeyecektir" dedi.

Bahçeli'nin gündüz bu sözleri söylemesinin ardından Soylu da akşam saatlerinde bir internet televizyonuna konuştu.

İlk gün yaptığı açıklamayı geri almadı ama polisin şiddet kullanımı ile ilgili sözlerini yumuşattı, olayın sorumluluğunu göstericilerin üzerine yıktı:

"Arkadaşların bir kısmı söylenen hakaretlere öfkelerini yenememişler. Kendilerine de vurulmuş. Bir polisimizin ayağı kırılmış, 37'si yaralanmış. Burada devletin yapması geri çekilmek değil, devletin yapması kamu düzenini yerine getirebilmektir."

Öyle görünüyor ki iktidar koalisyonunun küçük ortağı, bir kez daha Erdoğan'a parmak sallıyor.

"Süleyman Soylu'yu yedirmem arkadaş" anlamına gelecek bu çıkışının başka bir açıklaması yok.

AKP adına söz söyleme yetkisi verilmiş Çelik "Orantısız güç kullanılması kesinlikle kabul edilemez" derken, Bahçeli yanıtını "polislerimizin alnından öperim" diye veriyor.

Hatırlarsınız, Süleyman Soylu'nun, pandemide sokağa çıkma yasağının ilk gecesini iyi yönetemeyip kargaşaya yol açtığı günlerdeki istifa gösterisi sırasında da böyle olmuştu.

O günlerde yazdığım yazıda Erdoğan'ın bunu sineye çekebileceğini ama asla unutmayacağını, Soylu'yu bir şekilde cezalandırmanın yolunu bulacağını belirtmiştim. (Saray'daki iktidar oyununun kazananı, kaybedeni. 14 Nisan 2020)

Adana'da "Başörtülü kardeşlerimize karşı" girişilen şiddet gösterisi, Erdoğan'a, Soylu ile açık kalan hesabını kapatması için aradığı fırsatı verebilirdi.

Bahçeli'nin çıkışı ise Erdoğan'a durması gereken kırmızı çizgiyi işaret ediyor.

Bu yüzden kuşkusuz ki koalisyon dağılmayacaktır o yönde bir beklenti boş bir beklenti olur.

Erdoğan'ın göreve getirdiği ve birlikte olmayı tercih ettiği karakterler, kendi başlarına istifa kararı almaya bile cesaret edemeyen, onun bir emriyle "yakışıp yakışmadığına bile bakmadan" bıyık – sakal bırakabilen, "düşük profilli" karakterler.

Soylu, bu profilin dışına çıktı arkasında bir de küçük ortağın kayıtsız şartsız desteği var.

Bu durum her şeyi tek başına kontrol etmek isteyen Erdoğan'ın ruhunda kim bilir ne fırtınalar koparıyordur.

Son günlerde kontrolden çıkmış görünen öfkesinin nedenini de burada arayın derim.

Bir yandan çok hassas bir dengede ayakta duruyor, kaybetme olasılığını artık kendisinin de gördüğü bir seçim yaklaşıyor ve gücü Bahçeli ile paylaşmak zorunda.

Onun için bu duruma dayanmak gerçekten çok zor olmalı.

* * *

6 milyar Euro'luk doğum

Geçtiğimiz hafta sonu İstanbul'da Avrupa Bölgesi Göç ve Sağlık Yüksek Düzeyli Toplantısı adı verilen bir toplantı yapıldı.

Toplantıda konuşan AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Margaritis Schinas, göçmenler için Türkiye'ye AB'nin 6 milyar Euro yardım yaptığını söyledi.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da bunun üzerine şöyle konuştu:

"Ben sadece şunu söyleyeyim. Türkiye'de gerçekleşen doğumlara yapılan masrafın, Avrupa Birliği rakamlarıyla ifade ettiğimizde 6 milyar Euro'nun çok ötesinde bir rakam olduğunu ifade etmek istiyorum. Ameliyat, poliklinik, hastane gibi diğer hizmetleri saymadım."

Keşke onları da saysaydı diye düşündüm.

Çünkü bu konuda kelimenin tam anlamıyla kimse bir şey bilmiyor.

Bir iddiaya göre 2019 yılının sonuna kadar Suriyeli geçici sığınmacılar için harcadığımız para 58 milyar dolar. Bunun 7 milyar doları BM ve AB fonlarından gelmiş.

Bir başka iddiaya göre 2021 sonuna kadar harcanan para 71 milyar dolar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da BM Cenevre Ofisi'nde düzenlenen bir toplantıda 2019 yılı sonuna kadar harcanan paranın "40 milyar doları aştığını" açıklamıştı.

Gerçek rakamı tam olarak bilebilen kimse var mı acaba?

Bu niye resmi makamlarca düzenli olarak açıklanmıyor?
Halkın, parasının nereye harcandığını bilmesinden niye korkuluyor?

* * *

Saldırıyı planlayan ile koruyan aynı odak

Gazeteci Levent Gültekin'e Bakırköy Meydanı'nda saldırıp, parmaklarını kıran çetenin yargılanması tamamlandı ve sadece iki kişiye ceza verildi.

Niye ceza verdiler de şefkatle saçlarını okşamadılar, bilmiyorum.

Mahkeme kararında bu "şefkatin izi" var ama hakim kürsüsünde oturmaya devam etmiş, oradan inip sarılarak, helallik istememiş.

Gültekin'e saldıranların sayısı 25 idi.

İki sanığa "kasten yaralama" suçundan 1'er yıl hapis cezası verilmiş. Saldırıda kemik kırığı olduğu için ceza 2'şer ay arttırılmış sonra da sanıkların "sosyal ilişkileri ve gelecekleri üzerindeki olası etkileri dikkate alınarak" ceza 11 ay 20'şer güne indirilmiş.

Yavrucaklar bu kadar da hapis yatmasınlar diye ceza hükmünün açıklanması da geri bırakılmış.

Böylece, bir gazeteciye yönelik linç girişimi, polis – savcı – hakim üçlüsü tarafından ödüllendirilmiş oluyor.

Bu bize bir şeyi daha gösteriyor: Bir güç, gazetecilere saldırıyı azmettirdiği gibi, saldırganları korumayı da başarıyor.

Bu gücün kaynağı ne olmalı?

Bir kere 25 kişinin bir meydanda toplanıp, bir gazeteciye saldırması örgütsüz olamaz.

Bunları birileri bir araya getirmiş olmalı.

Burada da bitmez: Hepsinin Bakırköy Meydanı'na getirilmesi, meydanın değişik köşelerine yerleştirilmeleri, aralarında iş bölümü talimatı da verilmiş olmalı.

İlk harekete kim geçecek, nasıl davranacak, ötekiler hangi sırayla saldırıya katılacak ve nerede duracaklar?

Bütün bunlar bir örgütün varlığını gösterir, organize bir saldırı yapıldığını anlatır.

Ama polis ve savcı soruşturmalarında buna bakmamış bile.

Sağ olsun hakim amcaları da "Savcı Bey, bu nasıl iddianame, bunların arkasındaki örgütü de araştırın, kim azmettirmiş, kim ceplerine para koymuş" diye sormayı akıl edememiş.

Ve şimdi inanmamızı bekliyorlar ki iki tane saf Anadolu çocuğu saldırıyı yapmış ve az ceza verilmiş ki gelecekteki sosyal hayatları zarar görmesin!

Hadi canım sen de!

Yazarın Diğer Yazıları

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

Suriye’nin artık zamana ihtiyacı var

HTŞ lideri Colani’nin “değiştik, eskisinden farklıyız” iddiasını ortaya koyabilecek fırsatı bulabilip bulamayacağı da şu an için belirsiz. Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu’nun içinde yer alan grupların da “demokrasi aşkıyla” yanıp tutuşmadıklarını söyleyebiliriz. Yani Suriye’de taşların yerine oturması için önümüzde çok zaman var

"
"