13 Mayıs 2020

Bağcıyı döv, üzümün önemi yok!

Akıllarındaki tek mesele bu meslek grubuna siyasi amaçları için 'nasıl hakim olabilirim, hepsine hakim olamıyorsam nasıl bölüp, yönetebilirim' sorusu

AKP Genel Başkanı, baroların seçim sistemini değiştirerek Barolar Birliği'ne hakim olma planını uygulamaya koydu.

Son habere göre, çoklu baro sistemi mi olacak, tek baro mu olacak tartışmasında önce tek baro fikri ağır basmış.

Ancak AKP Genel Başkanı talimatı verince "çoklu" baro sistemi de yeniden "masaya yatırılmış."

AKP'lilere göre çoklu baro sisteminin bir tehlikesi varmış: Ya başkaları da kendi barolarını kurarlarsa?

"Başkaları" dedikleri Kürtler, LGBTİ bireyler, farklı siyasi görüşlerdeki gruplar!

Tabii bunu daha korkutucu hale getirmek için PKK, DHKP–C gibi örgütlerin isimleri de kullanılıyor. FETÖ hiç ihmal edilmiyor.

Akıllarına şu sorular hiç gelmiyor: Baronun tek olması mı memleketin, avukatlık mesleğinin ve genel olarak adalet sistemimizin yararınadır, çoklu baro olması mı?

Adalet sisteminin en önemli unsuru olması lazım gelen avukatlık mesleğinin sorunları tek baroyla mı daha iyi çözülür, çok baroyla mı?

Bu sorunun yanıtı "çoklu baro" ise, artık başka kimlerin baro kuracağıyla ilgilenmeniz gerekmez.

Amaç, sistemi düzeltmek olmalıdır. Sistemi işlemez hale getirime pahasına ele geçirmeye çalışmanın ülkeye ve avukatlık mesleğine ne faydası olabilir ki?

Türkiye'de dava vekilleriyle, Adalet Nezareti arasındaki bağı kurmak üzere, baro sayılabilecek ilk cemiyet 1876 yılında kuruldu.

Baro Levhası'nın oluşturulduğu ilk tarih 1908.

Bunca yıllık geçmişi olan baro düzeni değiştirilirken akıllarına gelen soru, doğru yapıp yapmadıkları değil, başkalarının da baro kurabilecek olması!

Çünkü akıllarındaki tek mesele bu meslek grubuna siyasi amaçları için 'nasıl hakim olabilirim, hepsine hakim olamıyorsam nasıl bölüp, yönetebilirim' sorusu.

Başka bir soru yok kafalarında.

İktidarları süresince sadece buna odaklandıkları için Türkiye bürokrasisini ayakta tutan birçok kariyer kurumunu yok ettiler.

Sırf bu nedenle devleti Fethullahçı çeteye teslim ettiler.

Şimdi de sırf bu nedenle barolara, meslek odalarına kafayı takmış durumdalar.

Seçimi kaybedip gidecekleri gün arkalarında ayakta kalmış bir tek kurum bırakmamaya yemin etmiş gibiler sanki!

* * *

Ya aykırıdır, ya da değil

İnfaz Yasası'nı kapsam açısından Anayasa Mahkemesi'ne taşımak isteyen CHP, bu amaçla yapacağı başvuruyu ertelemiş. Gazetede okudum.

Mahkeme, kapsamı genişletecek bir karar verirse, bazı suçlardan mahkum olanlar da dışarı çıkarlar ve kamuoyu buna tepki gösterebilir endişesi, ertelemeye neden olmuş.

Gördüğünüz gibi sağdan saysan da aynı sonuç çıkıyor, soldan saysan da!

Yukarıdaki baro yazısında dikkatinizi çekmeye çalıştığım yere geldik!

İnfaz affı ile ilgili yasa, Anayasa'ya aykırı mı, değil mi?

İtirazı yapacak olan muhalefet partisinin bakacağı yer öncelikle bu olmalıydı.

Anayasa'ya aykırı ise, herkes açısından aykırıdır ve Anayasası yokmuş gibi yönetilen bir ülkede muhalefetin titizlenmesi gereken konulardan biri de budur.

Anayasa dediğimiz metin, vatandaşlar arasında fark gözetmiyor.

İnfaz Yasası, Anayasa'ya aykırı ise bazı suç türleri için aykırı, diğer bazıları için Anayasa'ya uygun olamaz.

İnfaz affının sağlayacağı olanaklardan bazıları yararlarsın., bazıları yararlanmasın hiç olmaz.

Biliyorum ki Türkiye'de bunun adına "politika yapmak" deniliyor.

Ama bir de "ilkeler, tutarlılık" filan gibi kavramlar var.

Bunların da bir önemi kalmadı mı bu ülkede artık?

* * *

Yerli ilaç

Sağlık Bilimleri Üniversitesi Basın Müşaviri Ahmet Balcı'nın, dün yazdığım yazıyla ilgili açıklamasını bilgilerinize sunuyorum:

"Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı'nın sosyal medya hesabından duyurduğu ilaç ile Sağlık bilimleri Üniversitesi ve VSY Biyoteknoloji ve İlaç Sanayi A.Ş. işbirliği ile geliştirilen TR – C – 19 isimli ilaç aynı ilaç değildir. Bizim üzerinde çalıştığımız ilaç henüz izin aşamasındadır ve süreç devam etmektedir."

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"