CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile turizm yatırımcısı Fettah Tamince arasında bir mesele var.
Kılıçdaroğlu, geçmişte Fethullahçılar ile içli dışlı olan Tamince’nin nasıl olup da soruşturulmadığını soruluyor.
Tamince de bununla ilgili dava açacağını söyledi. Hakkında herhangi bir soruşturma olmadığını, açılan dava olmadığını belirtti.
Şöyle konuştu:
“Benim 17-25 Aralık’tan sonra Bank Asya’ya para yatırdığımı iddia ediyor. Birileri o bankayı kurtarmak için seferber oldu o süreçte. Ben olmadım. Benim o bankaya koyduğum para yok, var diyorsa ispat etsin!”
Kemal Bey’e bu bilgileri veren danışmanları her halde bilgilerin, belgelerini de bir yerlerden bulmuşlardır.
Bulmuşlar mıdır, duymuşlar mıdır, yakında öğreniriz. Genel Başkanlarını, “duyumlarıyla” yönlendiriyorlarsa büyük bir hata yapıyorlar demektir.
Benim üzerinde durmak istediğim konu, 17 – 25 Aralık tarihinin Fethullahçı çete ile mücadelede bir milat olarak kabul edilmesi konusu.
Recep Tayyip Erdoğan’ın tayin ettiği bu tarih, daha sonra bazı mahkeme kararlarında ve Yargıtay kararlarında da milat olarak kabul edildi.
Sorum şu: Devlet içinde örgütlenen, iktidarı yasa dışı yollarla ele geçirmeyi hedefleyen bir gizli örgüt üyeliği ne zaman sona erer? Bu sona eriş, yasal takibattan kurtulmak için yeterli midir?
Bu tür gizli örgütlerin çalışma biçimlerinden öğrendiklerimiz var: Gizli örgüt üyeliğinden istifa etmek o kadar kolay değil.
Diyelim ki ettiniz, bir şekilde yollarınızı ayırmayı başardınız, bu bir hukuki sonuç doğurmaz.
Hukuki sonuç doğması için bir savcıya gitmeli, itirafçı olmalı, gizli örgütün faaliyetlerini, çalışma biçimlerini ve bilebildiğiniz üyelerinin kimler olduğunu açıklamalısınız.
Ancak o vakit gizli örgütten ayrılmış olmanızın bir hukuki sonucu olur.
Bu yoksa, siz istediğiniz kadar ben ayrıldım deyin, hukuk nezdinde ayrılmış sayılmazsınız. Elbette cezanız fiilen devam edenler kadar olmaz ama üyeymiş gibi cezalandırılırsınız.
Yarın Karayılan ya da Bayık “Ben PKK’den istifa ettim, artık alakam yok” derlerse, cezai takibattan kurtulacaklar mı?
17 – 25 Aralık’ı kendileri için milat ilan edip, çeteyle ilişkisini kesenlerin sayısı hiç de az değil.
Peki bunların kaçı örgütün amaçları, örgütlenme biçimi, gizli imamların kimlikleri, emir komuta zincirinin halkaları gibi konularda itirafçı oldu?
Bunlar yasal süreçlerden geçmiş olsalardı, TSK ve polisteki gizli imamları daha önce açığa çıkarmak ve takip etmek, belki de darbe girişimini önlemek mümkün olur muydu?
Yanıtı vermek kolay değil ama örgütün gizli şeması darbe girişiminden önce çözümlenebilir, MİT, polis ve askeri istihbarat gerekli önlemleri zamanında alabilirdi.
Öte yandan kanunların suç olarak tanımladığı bir eylemi, suç olmaktan çıkarma yetkisi kime aittir?
Yanıtı çok basit: Türkiye Büyük Millet Meclisi!
Hem kanunu değiştirmek hem de af ilan etme yetkisi, TBMM’dedir.
Bunun dışındaki kişi ya da kurumlar, suç için bir milat belirleyip, o tarihten önce işlenen suçları affetme yetkisine sahip değildir.
FETÖ üyeliğinden soruşturulmamanın miladı 17 – 25 Aralık olarak Cumhurbaşkanı tarafından belirlendi.
Bunun amacı açık: Bu çete yararına yapılmış o tarihten önceki şahsi ve kurumsal eylemleri ceza takibinden kurtarmak.
Bazı mahkemeler ve savcılar da bu tarihi, örgüt ile bağın kesilmesinin miladı olarak değerlendiriyor.
Bu bir hukuk devletinde kabul edilemez. Bu yetkisiz bir af ilanıdır.
Çünkü bu örgüt, devleti ele geçirme planlarına 17 – 25 Aralık tarihinden sonra başlamadı.
Başından beri amacı buydu!
***
Biz işimize bakalım Binali Bey
AKP İzmir Milletvekili Binali Yıldırım’a (Biliyorsunuz çok fazla sıfatı var ama hepsi eski, onun için milletvekili sıfatını kullanmamız artık daha doğru.) daha önce sorduğum soruların yanıtını beklemeyi ertelemiştim, hatırlarsınız.
Düşünmüştüm ki Ali Babacan, rakip parti kuruyor, onun için Binali Bey’in meşguliyeti artmıştır, parti işlerine zaman ayırsın istemiştim.
Ama gördük ki Ali Babacan partisinin kuruluşunu ertelemiş.
Bu durumda Binali Bey’in sorduğum soruları yanıtlamak için yeteri kadar vakti kalıyor.
Çünkü artık kendisi düz milletvekili ve bizim Türk usulü başkanlık sistemimizde milletvekillerinin siyasette esamisi pek okunmuyor. Duyduğuma göre bakanlar milletvekillerinin telefonlarına bile çıkmıyormuş.
“Kaldır parmak – indir parmak” görevleri de bir insanın ne kadar zamanını alabilir ki?
Sorduğum soruları tekrar hatırlatmak isterim.
Bütün hayatınız boyunca eşiniz de siz de kamu hizmetinde görev yaptınız. Çocuklarınız ise maşallah muazzam ticari başarılar elde ettiler, gözüm yok, daha da başarılı olsunlar inşallah.
1 – Çocuklarınızın şu anda kaç şirketi var? Bu şirketler üzerine kayıtlı gemi sayısı kaçtır?
2 – Anlaşılıyor ki çocuklarınızın iş görüşleri muazzam. İşe atılırken kurdukları ilk şirketin sermayesi ne kadardı? Bu sermaye nereden temin edildi?
3 – Bu süreç boyunca kamu kaynaklarından kredi kullanılması söz konusu oldu mu?
4 – Bu şirketlerin yıllara göre ödedikleri vergileri kamuoyuyla paylaşır mısınız?
5 – Bu şirketlerden yurtdışında faaliyet gösterenler var mı, bunların üzerine kayıtlı gemi sayısı kaçtır?
6 – İşlerin böyle büyümesini sağlayan sihirli iş idaresi formülünü genç girişimcilere örnek olması için açıklar mısınız?
Yanıtlarınızı dört gözle bekleyeceğim, beni merak içinde bırakmayın lütfen.
Hâkim ve savcılara not: Biliyorum ki Binali Bey’in avukatları başınızın etini yiyor. Buradan ilan ediyorum: a) Herhangi bir imada bulunmuyorum. b) Binali Bey ya da çocuklarına kişisel bir husumetim yoktur. c) Kendi kişilik haklarıma ne kadar saygı duyulmasını istiyorsam, Binali Bey ve ailesinin kişilik haklarına da o derece saygılıyım. d) Kamu görevi yapanları AİHM kararlarına göre çok sert eleştirme hakkım olmasına rağmen Binali Bey’e sorduğum sorular bir eleştiri değil, Anayasa’da güvence altına alınmış bulunan halkın haber alma hakkının takibi amacını taşıyor.