01 Mayıs 2020

Amerikalıya var da Türk’e neden yok?

Sağlık Bakanı her akşam televizyona çıkıyor; "maskesiz çıkmayın, izolasyon çok önemli, kritik aşamadayız" diyor. Tamam, doğru maskesiz çıkmayalım ama maske nerde?

İktidarımız kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez politikası izliyor da ondan.

Dün bir askeri kargo daha ABD’ye doğru yola çıktı. İçinde 500 bin maske, yüz siperliği, dezenfekten gibi tıbbı malzemeler varmış.

Önceki gün de bir uçak havalanmıştı. Washington’a gönderdiğimiz maske bir milyonu buldu.

Kendi vatandaşına maske veremeyen Ankara bunu neden yapıyor? ABD’nin dişinin kovuna gitmeyecek yardım için neden uçaklar kaldırıyor?

Cumhurbaşkanı yardımla birlikte ABD Başkanı’na neden mektup yolluyor?

Nedeni açık ve net: Ankara ilişkileri düzeltmek istiyor. Kamuoyunda, medyada, Kongre’de Türkiye aleyhine oluşan havanın dağılması için çaba harcıyor.

Tıbbı yardım jestleriyle Koronavirüs salgınını fırsata çevirmeye çalışıyor. Cumhurbaşkanı’nın Kongre’ye ve medya yaptığı çağrı bunun somut kanıtı.

Cumhurbaşkanı yazdığı mektupta; "yaptığımız yardımı gösterdiğimiz dayanışmayı görün" dedi.

Öyle ya...

Kendi vatandaşına veremediği maskeyi onlara gönderdi. Kendi vatandaşına sınırlı adı altında tülbent dağıtırken, ABD vatandaşlarına gerçek maske gönderdi.

Daha ne yapsın.

ABD’den beklediği ne?

Dolar. FED, 15 ülkeyi Swap hattına aldı, dolar veriyor. Ankara o hatta girmek için bu sebeple jest üstüne jest yapıyor. Vatandaşından esirgediğini Amerikan halkına yolluyor ama istediği etkiyi yaratamadı. ABD basını görmezden geldi, ABD kamuoyunun haberi olmadı.

Yani iki uçak dolusu tıbbı malzeme ABD’deki Türkiye karşıtı havayı kıramadı.

Hülasa, tavukları esirgemedik kaz gelecek (dolar) umuduyla bekliyoruz!

Ankara dolar bekliyor, bizler de sokağa çıkmak için, işe gitmek otobüse, metroya, vapura binmek için maske bekliyoruz. Sağlık Bakanı her akşam televizyona çıkıyor; "maskesiz çıkmayın, izolasyon çok önemli, kritik aşamadayız" diyor.

Tamam, doğru maskesiz çıkmayalım ama maske nerde?

Bakan "kesinlikle para ile satılmayacak, telefonunuza kod gelmeden eczaneye gitmeyin" diyor.

Bekle Allah bekle kod gelmiyor.

Bana 16 Nisan’da barkod geldi, beş maske aldım, o kadar. Şanslıyım alamayanlar var.

Bakan’a soruyorum; basın toplantısına katılan gazeteci arkadaşlardan sormalarını rica ediyorum; beş maskeyle bir ay nasıl geçirilir? Bakan, o maskeleri nasıl kullanacağımızı izah ederse bilgileniriz, seviniriz.

Çamaşır suyuna mı atalım, kaynar suda yıkayıp ütüleyip yeniden mi kullanalım, ne yapalım?

Anlamıyorum, bu inat neden. Neden maskeye yeşil reçeteli ilaç muamelesi yapılıyor? Geçen akşam gördüm, bakanlığa maske üreten bir firmanın önünde polisler bekliyordu. Dışarıya el altından verilmesin diye, kaçak olmasın diye. Sanki silah üretiyorlar!

Kimse çıkıp Cumhurbaşkanı’na yanlış yaptık, elimize yüzümüze bulaştırdık, tülbent parçasını bile dağıtamadık diyemiyor.

Eee, otokrat rejimler böyledir. Her şeye yönetimin yegane temsilcisi karar verir. Karşı çıkılamaz itiraz edilemez. Bertelsmann Vakfı Türkiye’deki rejimi 'ılımlı otokrasi' olarak tanımlamış.

Haksız mı? Cumhurbaşkanı’na sormadan adım atılıyor mu?

Son örnek; Milli Eğitim Bakanı’na liseye geçiş sınavının ne zaman olacağı soruldu?

Amiyane tabirle "ben bilmem Cumhurbaşkanı bilir" demeye getirdi. Sınav tarihini Cumhurbaşkanı açıklayacakmış. Tek belirleyici.

Bu, Eğitim Bakanı’nın görev alanı değil mi? O niye açıklamıyor?

Bakanlar her söze neden "Cumhurbaşkanımızın talimatıyla" diye başlıyorsa ondan. Bu yaklaşım haberlerin diline de girdi. Haber kanallarını izliyorum aynı dili kullanıyorlar. Dünkü yayımlanan haber; "Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla Filistin’e tıbbı malzeme gönderiliyor" cümlesiyle başlıyordu. Haberde "Filistin’e tıbbı malzeme gönderiliyor" denmiyor, "Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla gönderiliyor" deniliyor.

Yeni rejimin, tek adam yönetiminin geldiği yer bu.

Bugün İşçi bayramı. 14.00’e kadar marketler açık daha sonrası tam sessizlik. Biz evlere çekilirken 65 yaşa nefes alma izni verselerdi ne güzel olurdu. İçlerinde eski tüfekler var. 1950 doğumlular, 1940, 1945 doğumlular.

1968 kuşağında olanlar, 1977 kanlı 1 Mayıs’ı yaşayanlar. Şimdi 70, 75, 80 yaşındalar.

Belki onlardan bir grup sosyal mesafelerini koruyarak 1 Mayıs’ı bizim adımıza kutlardı. Hatta Valilik yardımcı olsaydı 8-10 kişilik grubu Taksim’e götürseydi.

Hoş olmaz mıydı?

Benim ki de fazla hayalcilik.

Devlet sokağa çıkma yasağı olduğu halde Atatürk Anıtı’nın çevresini bariyerle çevrildi. Ne olur ne olmaz, ya ecinniler gelirse!

 

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ü camiden silme projesi ve veda…

İmamlara Atatürk’ün adını anmama yasağı koyan eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’di. Yerine gelen Ali Erbaş daha katı daha sert bir üslupla devam ettirdi. Atatürk’e ima yoluyla hakaret edilmesine bile izin verdi.

‘Menfaatimiz’ yeni mi aklınıza geldi?

Menfaatlerimiz için herkesle görüşmeliyiz yaklaşımını destekliyorum ama! Sormadan da edemeyeceğim. Esad ile neden görüşmüyorsunuz?

Bizleri Şi Cinping kurtardı, kendisine minnettarız!

Yurt dışına gitmek isteyen iki Sinovac bir doz BioNTech olmuşsa bile bir doz daha BioNTech olmaz zorunda! Bu duruma bakınca Çin Devlet Başkanı Şi Cinping iyi ki Sinovac aşılarının zamanında ülkemize gelmesini engellemiş diyorum.

"
"