Uyuşturucu ticaretinin büyüklüğünü ölçmek çok zor. Fakat kuşkusuz, dünyanın en büyük sektörlerinden biri.
Birleşmiş Milletlerin verilerine göre 2020 yılında 275 milyon yasa dışı uyuşturucu kullanıcısı vardı. Global Financial Integrity adlı bir Amerikan düşünce kuruluşu tarafından bunun ticari karşılığının, 426 ile 652 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor.
Türkiye’de önde gelen bazı isimlerin bu küresel, teknolojik ve kazançlı sektörden aldığı pay, Sedat Peker’in iddiaları ile geçen yıl gündeme gelmişti. Ülkemizin bu tedarik zincirindeki önemli rolü bu hafta biraz daha belirginleşti.
Uyuşturucunun devletlerle ilişkisi her zaman karışık olmuştur. Fakat devlet yöneticilerinin gözünde uyuşturucu algısı her zaman kamu yararına aykırı olarak yorumlanmamıştır.
Farklı devletler, uyuşturucu konusuna elbette farklı gözlerle bakabiliyorlar.
Alkol, psikoaktif maddeler, afyon, esrar ve diğer narkotikler pagan dünyada dini törenlerde sıkça yer bulur, şifacılar tarafından sağlık hizmetlerinde kullanılırdı. Tabii kullanılışlı olması kadar zararları da erkenden fark ediliyordu. Aristo bile hamileyken içki içmenin zararlarından bahsetmiş, bağımlılıktan uzaklaşmanın depresyona yol açtığını gözlemlemişti.
Çin kendi topraklarında afyon ticaretini durdurmaya çalışıp, İngiliz ve Fransız İmparatorluklarının ticari çıkarları ile ters düştüğünde, yol açtığı çatışmaların adı hala Çin’de Batı Emperyalizm ’inin en çıplak örneği olarak görülen ‘Afyon Savaşları’ olarak tarihe kaldı.
Batı İmparatorlukları için ticari çıkarlar Çin halkının sağlığından daha önemliydi.
Benzer devlet politikaları farklılıkları modern zamanlarda da devam etti ve ediyor.
Dünyanın en bağımlılık yapan uyuşturucusu olarak bilinen metamfetamin, Nazi Almanya’sında Pervitin isimli bir hap olarak her eczanede bulunurdu. O kadar yaygındı ki halk arasında ‘Volksdroge’ (Halkın Uyuşturucusu) olarak bilinirdi.
İkinci Dünya Savaşı'nın ilk yıllarında, Alman ordusu Belçika ve Fransa’daki Blitzkrieg (yıldırım savaşı) taktikleri ile yapılan hızlı istilalarının başarısını, modern tank ve uçakları kadar askerlerin Pervitin alarak günlerce uyumadan saldırıya devam etmelerine de borçluydu.
Uyuşturucu ticareti ile mücadeleye en fazla kaynak ayıran Amerika Birleşik Devletleri’nde bile, Soğuk Savaş boyunca sosyalizm ile mücadele adına istihbarat operasyonları düzenleyen CIA’nın gerek Nikaragua’da kokain üreten kontralara gerek Afganistan’da afyon ticareti yapan mücahitlere göz yumduğu iddiaları oldukça inandırıcı kanıtlar sunan iddianamelerde yer alıyor.
Dünyanın neredeyse her ülkesinde yasa dışı uyuşturucular talep buluyor. Bazı ülkelerde yasal bile olabiliyorlar.
Güney Amerika yerlileri tarafından binlerce yıldır çiğnenen koka yapraklarının kullanımı bugün Kolombiya, Peru ve Ekvator gibi ülkelerde sadece yasal olmakla kalmayıp üretimi devletlerce denetim altında tutuluyor. Yapraklardan üretilen kokain, uyuşturucu ile mücadele eden organizasyonlar için en baştaki düşmanlar arasında.
Orta Doğu’da kullanımı son yıllarda özellikle gençler arasında ciddi artış gösteren Captagon, savaş sonrası ekonomik zorluklarıyla mücadele etmek isteyen Suriye Devleti tarafından büyük bir ihracat ürünü haline geldi. Suriye’nin yasal ihracatlarının hepsinden daha büyük olan Captagon’un 2021 yılında 5 milyar dolarlık bir pazar büyüklüğüne eriştiği tahmin ediliyor.
Devletin rolü o kadar büyüdü ki artık bir ‘narko-devlet’ olarak anılıyor.
Fakat devletlerim rolü bu hikâyenin sadece bir parçası.
Güney Amerika’daki uyuşturucu kartelleri uzun yıllardır İHA, denizaltı ve şifreli telekomünikasyon teknolojileri kullanımında oldukça ileriler.
Dünyanın her bir köşesinde yeni teknolojik gelişmeler ise bu pazarın gelişimine büyük katkı sağlıyor.
Covid izolasyonları ile satışları hasar görse de uyuşturucu satıcıları yasal sektörlerden ders alarak, internet ortamındaki satışlarını ciddi oranda büyüttüler. Karanlık internet veya ağ (Dark Web) olarak bilinen, ancak özel ağlar ile ulaşa bilinen sitelerdeki uyuşturucu satışının yüz milyonlarca dolarlık bir boyuta ulaştığı tahmin ediliyor.
Adeta yasa dışı Amazon gibi şirketler kurulmakta.
Tabii bu sitelerde kullanılan döviz birimi ise kamu kuruluşları tarafından takip edilmesi oldukça zor olan kripto paralar.
Görünüşe göre ABD ‘uyuşturucuya savaş’ deklare ettiğinden beri uyuşturucu tüketimi arttı, üreticileri ve satıcıları güçlerinin doruğundalar.
Buna rağmen uyuşturucu ile mücadeleyi tek mümkün kılan şey mücadele amaçlı devlet politikaları.
Gelirleri bu denli artan, gelişen teknolojileri avantajına çevirebilen bu pazarı körükleyen gruplar ile ancak devletler sınır tanımadan, ortak çalışmalarla mücadele etmeye teşebbüs edebilir.
Fakat bu gruplar herhangi bir devletin desteğini arkalarına alabilirlerse, uyuşturucu üretici ve taşıyıcılarının işi inanılmaz kolaylaşırken, bu desteği mümkün kılanlar da hayal edilemeyecek servetlere kavuşuyor.
Tabii destek veren devletlerin itibarları ve uluslararası ilişkileri de ciddi riske giriyor.
Bunun faturası da sonuçlara katlanması gereken vatandaşlarına patlıyor.
Bu konu gündeme gelmeye devam ettikçe ve yeni bilgiler gün ışığına çıktıkça, Türkiye acaba nasıl etkilenecek?