31 Temmuz 2022

Azınlık bir devlet başkanına hazır mıyız?

Kemal Kılıçdaroğlu altılı masanın mutabakata varması halinde cumhurbaşkanı adayı olmaktan onur duyacağını açıkladı. Siyasi rüzgarlarda büyük bir değişiklik olmaz ise, büyük ihtimalle muhalefetin adayı o! Adaylığı, bazı mecralarda açıkça veya karanlık koridorlarda, 'Kızılbaş' kelimesi gibi etiketler, uyarılarla beraber dönüyor

Son haftalarda İngiltere'nin seçim süreci Türkiye'nin gündemindeydi.

Boris Johnson'un dürüstlüğünün sorgulanması ile gerçekleşen sivil 'ahlak darbesi' ve ardından başlayan süreç ile Muhafazakâr Parti, yeni liderini ve ülkenin yeni başbakanını arıyor.

Elbette İngiltere'nin başbakanının kim olduğu dünya için önemli.

Türkiye'de ise bu kadar ilgi görmesinin sebebi belki de politikacıların çoğu zaman değişmiyor olması, değişenlerin de ahlaki nedenler dışında değişmesi olabilir… Fakat daha az üzerinde durulan konu, liderliğe soyunan 8 adayın profilleriydi.

Barack Obama'nın seçildiği dönem gibi bir süreç gerçekleşiyor.

8 kişilik kısa listede, 2 beyaz İngiliz kadın, 16 yaşından sonra İngiltere'de yaşamaya başlamış olan siyahi bir kadın, Hindistan, Kenya ve Tanzanya kökenli bir erkek, Saddam yıllarında Irak'tan mülteci olarak kaçmış ve vardığında İngilizce bilmeyen bir Kürt, Hint asıllı bir Budist, Çinli karısı ile iki çocuk sahibi olan bir beyaz erkek, Fransız eşi ve vatandaşlığı olan başka bir beyaz erkek vardı.

İngiltere'nin azınlıkları ile karışık bir tarihi ve epeydir melez bir toplumu var. Emperyalist tarih gerçeği ile eski kolonilerinden gelen yoğun göçün ardından, modern zamanlarda 'mültikültürellik' ve göçe açık politikalar ile ülkenin azınlık nüfusu ciddi oranda büyüdü.

Bu da doğal olarak siyasi figürlerin kimliklerine yansıdı.

Bu geçmişte; elbette karmaşık bir tarih, birçok ırkçılık hikâyesi, entegrasyonda başarısızlık örnekleri var. Fakat ülke yönetiminin etnik azınlık bir adaya verilmesinin bu kadar normal karşılanması büyük bir toplumsal hoşgörünün göstergesi.

Bu kültürler Birleşik Krallık'a yakın tarihte entegre oldu. Fakat ülkenin siyasi yapısı üzerinde çok büyük bir etkiye sahip.

Boris Johnson'un Başbakan olduğu süreçte İngiliz Parlamentosu ve Kabine, tarihinin an fazla azınlık barındıran dönemine sahipti...

Birçok ankete göre süreç boyunca parti üyeleri arasındaki en popüler aday, siyahi bir kadın olan Kemi Badenoch idi.

Süreç eylülde nasıl sonuçlanırsa sonuçlasın, Birleşik Krallık'ın bir sonraki başbakanı ya Liz Truss ile üçüncü kez bir kadın ya da Rishi Sunak ile ilk kez ikinci kuşak Hindu bir göçmen olacak.

Melez toplum tamamen benimsendiği için kamu, adayların kimlikleri yerine politikaları ya da siyasi geçmişleri ile ilgileniyor.

Mezhep kimliği, ara başlık olarak konu olsa da tayin edici bir seçim konusu değil.

Diğer yandan, bu hafta Kemal Kılıçdaroğlu altılı masanın mutabakata varması halinde cumhurbaşkanı adayı olmaktan onur duyacağını açıkladı. Siyasi rüzgarlarda büyük bir değişiklik olmaz ise, büyük ihtimalle muhalefetin adayı o!

Adaylığı, bazı mecralarda açıkça veya karanlık koridorlarda, 'Kızılbaş' kelimesi gibi etiketler, uyarılarla beraber dönüyor.

Kendisi, siyasete girdiğinden beri dini kimliğini (Aleviliğini) siyasi bir konu yapmak istemedi. Bu saygı duyulması gereken bir tercihtir. Fakat onun bu kimliği kullanmıyor olması, Cumhurbaşkanı dahil birçok politik aktör tarafından bir eksiklik (kusur) olarak nitelendirilmesine engel olmuyor.

Alevilik ve Aleviler neredeyse bin yıldır Anadolu topraklarında yer alıyor. Bireysel inanç tercihleri dışında, çoğunluktan ayrı düşen bir kültürleri yok. Bir İngiliz ve bir Hintli arasındaki kültürel farklılıklarla kıyasladığımızda dikkatimize değecek bir farklılık söz konusu değil.

Birçok seçmen, onun Aleviliğini tayin edici bir unsur olarak hissediyor. Alevi olmak, düşünme şekli Sünni kodlarla sıkı sıkıya kontrol altına alınmış toplumun dehlizlerinde 'haram' bir mesele...

Bu topraklarda yüzyıllardır yaşayan Rum, Ermeni, Museviler gibi gayrimüslim gruplara gelmiyorum bile. Aynı dini taşımayan Türk vatandaşlarına, 'gavur' demenin, daha ağır hakaretler etmenin doğal olduğu toplumda Alevi düşmanlığı aynı şeffaflıkta yürütülmemiştir. Çünkü aynı dini taşımayanlara hakaret toplumsal onaya sahiptir. Ancak Alevi nefreti, Sivas yangınında, Maraş, Çorum gibi katliamlarda kontrol edilemez şekilde ortaya çıksa da gerçekte yüzyıllardır fısıltılarla yürütülmüştür. Çünkü aynı dinden olmayanın hâkim dini tehdit edecek gücü olmamıştır ama Alevilik, aynı din içinde rakip bir mezhep olarak onca trajik baskıya rağmen sazı- sözü- folkloru ile ayakta kalmıştır.

Toplumdaki bu kültürel çatışma bu topluluklar kadar eski bir tarihten beri Türkiye ve öncesinde Osmanlı İmparatorluğu'nda vardı. Fakat yeni bir sürece giriyoruz.

Bambaşka kültürlerden gelen, Türkçe ikinci dili olan, milyonlarca insan artık Türkiye'de yaşıyor ve bu sayılar göç ile artmaya devam edecek. (Bu konuyu daha önce bir yazımda ele almıştım.)

Eğer bu toprakların doğal parçası olan Alevilerle (ya da diğer etnik gruplarla) eşit bir ilişki kurmak bu kadar zor ise, şu anda Türkiye'de gerçekleşen yoğun göç ile kültürel farklılıkların çok daha ortaya çıktığı etnik gruplar siyasi arenada yer almayı talep etmeye başladığında bizi nasıl bir gelecek bekliyor?

Mehmet Önal Kimdir?

Mehmet Önal İstanbul’da doğdu. Hukuk lisans ve yüksek lisans tahsilinden sonra İngiliz Parlamentosu ve Atlantik Konseyi’nde çalıştı. İzleyen dönemde enerji sektöründe çalışmaya başladı. Ticari görevlerden sonra enerji dönüşümü ve iklim değişikliği kamu politikaları üzerine uzmanlaştı.

Avrupa Birliğini’nin teknik iklim değişikliği danışman organı olan Sıfır Emisyon Platformu’nda ve İngilterede Karbon Yakalama ve Depolama Derneği’nde görev aldı. İklim değişikliği temalarında Avrupa'da, Orta Doğu’da ve Asya'da birçok devletin yürüttüğü çalışmalara katıldı.

Profesyonel olarak kamu politikaları ve siyasi gelecekler üzerine senaryo çalışmalarında yer alıyor, büyük toplumsal gelişmeler, sosyolojik değişimler, insanlık için varoluşsal tehdit oluşturan etkenler ve küresel jeopolitik konular üzerine kafa yoruyor. Enerji sektörü profesyoneli olarak Londra ve İstanbul’da yaşıyor. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yapay zekâ çağında jeopolitik dengeler değişmekte

Bu teknoloji açık bir toplumda mı daha verimli, yoksa otokratik bir toplumda mı?

Ülkelerin vicdanları

Gelişmelere bakarsak, uluslararası toplum; eğitimde vicdanın varlığını ve vazgeçilmezliğini açıkça destekleyen bir dünya görüşünün, içinde bulunduğumuz çağdaki yaygın bencilliği alt edebileceğini düşünüyor olmalı

Genç erkeklerin ve kadınların siyasal kutuplaşması

Genç nesil kadınlar genç nesil erkeklerin oldukça soluna kayıyor