13 Nisan 2025

Joe Bonamassa: Blues-Rock'ın yaşayan efsanesi

Çok çekmiş yaşlı bir siyahi gibi gitar çalan beyaz çocuk. Ruh ve vicdan sahibi teknik mükemmeliyetçi. Hem yetenekli hem çalışkan. Geçmiş ile gelecek, ırklar ve kültürler arasında bir köprü. Blues de canımı al ağabey!

Joe Bonamassa günümüz blues-rock müziğinin en parlak yıldızlarından biridir. Dört yaşındayken eline gitarı alan ve 12 yaşında B.B. King'in ön grubu olarak sahneye çıkan bu dahi müzisyen klasik blues’a olan derin bağlılığıyla ve çağdaş bir dokunuşla yorumladığı eserleriyle bilinir.

Joe Bonamassa gitarın tüm ruhunu yansıtan bir virtüöz, sahnenin krallarını kıskandıracak bir performans ustası ve blues-rock'ın günümüzdeki en büyük temsilcilerinden biridir. Müzik dünyasına kattığı etkileyici besteleri, yorumları, teknik yeteneği ve tutkulu sahne şovlarıyla adını duyuran bir efsanedir.

Henüz 12 yaşındayken B.B. King gibi bir devle sahneyi paylaşan 1977 doğumlu Bonamassa müzik kariyerine çocuk yaşta adım attı ve harika çocuk unvanını aldı. Klasik blues ile modern rock'ı harmanlayan tarzı onu kısa sürede dünya çapında tanınan bir isim haline getirdi.

Blues müziğinin gerçek kralı B.B. King küçük Bonamassa için "bu 12 yaşındaki beyaz çocuk hayatın çemberinden geçmiş ve çok eziyet çekmiş 50 yaşındaki bir siyahi gibi çalıyor. 25 yaşına gelmeden bir efsane olacak" yorumunu yapmıştı.

Remembering B.B. King

Teknik deha ve duygu yüklü performanslar

Bonamassa'nın gitar çalma tekniği hızından çok hissettirdikleriyle öne çıkar. O çalarken blues'un hüznünü, rock'ın öfkesini ve cazın inceliğini duyarsınız. Gibson Les Paul ve Fender Stratocaster'larıyla yarattığı o eşsiz ton onu diğer gitaristlerden ayırır.

Bonamassa’nın gitar tekniği yalnızca hız ya da ustalıkla değil, duyguyla konuşur. Her notasına ruh katar, her solosu dinleyiciyi adeta bir hikayenin içine çeker. Onun sahnedeki karizması sanki geçmişin büyük ustalarıyla aynı havayı paylaşıyormuş hissi uyandırır. Eric Clapton, Jeff Beck ve Jimmy Page gibi efsanelerden aldığı ilhamı kendi özgün tarzıyla harmanlayarak müziğine bambaşka bir derinlik katar.

Diskografisi üretkenliğinin ve tutkusunun bir göstergesi gibidir. Her albüm blues’un farklı bir yönünü keşfeder ve Bonamassa’nın hem teknik hem de duygusal derinliğini gözler önüne serer.

Bence Joe Bonamassa sadece bir müzisyen değil, blues-rock'ın yaşayan bir hazinesidir.

O geçmiş ile gelecek, ırklar ve kültürler arasındaki bir köprüdür.

Blues ölmedi. Joe Bonamassa ona her nota ile yeniden hayat verdi ve ömrünü uzattı.

Joe Bonamassa: Blues Deluxe (2003)

Bu albüm adeta bir blues sevgisi ilanıdır. Bonamassa'nın klasik blues’a duyduğu saygıyı ve o şarkılara kattığı taze enerjiyi barındırır. B.B. King, John Lee Hooker ve Albert Collins gibi ustalara gönderme yapan yorumlarla doludur. Ayrıca kendi bestesi olan Woke Up Dreaming, akustik performansıyla öne çıkar.

Joe Bonamassa 2003 yılında çıkardığı üçüncü albümü Blues Deluxe ile blues'a bir saygı duruşunda bulunmakla kalmaz, aynı zamanda kendi blues anlayışının temel taşlarını da döşer.

Bu albüm Bonamassa'nın yetenekli bir gitar virtüözü olmanın ötesine geçerek gerçek bir blues anlatıcısına dönüşümünü simgeler.

Blues Deluxe 9 cover parça ve 3 orijinal besteden oluşur. Bonamassa klasik blues parçalarını birebir taklit etmek yerine onları kendi teknik yorumuyla ve çağdaş duyarlılıkla harmanlar.

You Upset Me Baby (B.B. King): Albümün açılış parçalarından biri olan bu klasik, Joe’nun güçlü vokali ve dinamik gitar sololarıyla yeniden hayat bulur. Şarkıdaki groove hissi ve tempolu düzenleme dinleyeni anında içine çeker.

Blues Deluxe (Jeff Beck Group) Albüme adını veren bu parça Jeff Beck’ten alınmıştır. Bonamassa'nın versiyonunda çok daha geniş sololara ve daha agresif bir yorumlamaya sahiptir.

Woke Up Dreaming (Bonamassa): Tamamen akustik olarak çalınan bu enstrümantal parça Bonamassa’nın teknik yeteneğini sergilediği bir vitrin niteliğindedir. Hız, parmak kontrolü ve duygu bu kısa parçada kusursuz bir dengeyle buluşur.

I Don’t Live Anywhere (Bonamassa): Blues’un tipik göçebelik ve yalnızlık temalarını işleyen bu parça sözleri ve melodisiyle karanlık bir atmosfer yaratır. Bonamassa’nın kişisel hikayesini yansıttığı parçalar arasındadır.

Walking Blues (Robert Johnson): Robert Johnson’ın efsanevi blues ruhunu günümüze taşıyan bu parça modern bir groove ile klasik slide gitarın harika bir karışımını sunar.

Mumbling Word (Bonamassa): Gospel etkili, duygusal bir kapanış niteliğindeki bu şarkı Joe’nun ne kadar samimi bir hikaye anlatıcı olduğunu gösterir.

Joe Bonamassa: Sloe Gin (2007)

Joe Bonamassa’nın kariyerinde duygusal derinliğiyle öne çıkan albümlerin başında gelen Sloe Gin 2007 yılında yayımlandı ve dinleyicilerinin yüreğine dokunan zamansız bir blues-rock başyapıtı olarak yerini aldı. Bonamassa bu albümde sadece bir gitarist olarak değil, bir hikaye anlatıcısı ve duyarlı bir yorumcu olarak karşımıza çıkar.

Önceki albümlerinde zaman zaman sert riff’ler ve enerjik sololarla blues’u rock sınırlarına yaklaştıran Bonamassa Sloe Gin’de frene basar ve daha içsel, daha dingin bir ifade biçimini benimser.

Albüm adını Tim Curry tarafından yazılan ve daha önce farklı yorumlara da konu olmuş Sloe Gin adlı parçadan alır ve Joe’nun bu versiyonu belki en dokunaklısıdır.

Sloe Gin: Albümün kalbi. Yavaşça yükselen bu epik parça, Bonamassa’nın sadece gitarıyla değil, vokaliyle de ne kadar etkili olduğunu gösterir. Hüzünlü, narin ve son derece insancıl.

Ball Peen Hammer: Ağır ritmi ve groove’u ile albümün en dikkat çeken şarkılarından. Delta blues’un modern bir yorumla buluşması.

Seagull (Bad Company cover): Akustik gitar eşliğinde sade ve melankolik bir yorum. Dinleyicide deniz kıyısında yalnız kalmak gibi bir his bırakır.

India / Mountain Time: Gitar solosu açısından albümün zirvesi. Bonamassa duyguyu notalara dökmekte ustalığını bu parçada bir kez daha gösterir.

Around the Bend: Hafif country etkileri taşıyan bu parça albümün yumuşak yüzünü öne çıkarır. Bonamassa’nın köklere olan sadakatini yansıtan bir beste.

Joe Bonamassa: The Ballad of John Henry (2009)

Bu albüm Bonamassa'nın hem bestecilikte hem de vokalde ne kadar geliştiğini gösterir. Açılış parçası The Ballad of John Henry güçlü riff’leri, orkestral düzenlemeleri ve etkileyici hikayesiyle onun imza şarkılarından biridir. Blues, hard rock ve soul’un kusursuz birleşimidir.

The Ballad of John Henry Joe Bonamassa'nın kariyerindeki en sağlam ve güçlü yapıtlarından biridir. Bu albümde Bonamassa geleneksel blues’un özünü korurken rock’ın sertliğini ve soul’un duygusunu harmanlar.

Albümün ismini aldığı The Ballad of John Henry Amerikan halk edebiyatında yer alan bir demiryolu işçisinin makinelere karşı verdiği mücadeleyi anlatan efsaneye dayanır. Bu figür insan emeğinin onurunu, direncini ve kaçınılmaz sonla olan yüzleşmesini temsil eder.

The Ballad of John Henry blues’un kalbinden beslenen ama rock, gospel, funk ve akustik unsurlarla zenginleştirilmiş çok katmanlı bir albümdür. Joe Bonamassa burada yalnızca gitar çalmaz, hikaye anlatır, karakter yaratır ve atmosfer kurar.

The Ballad of John Henry: Albümün açılış ve parçası. Yavaş tempolu, güçlü riff’lerle bezeli bir blues-rock marşı. Gitar tonu karanlık, vokal güçlü.

Stop: Sam Brown’ın soul klasiği Bonamassa’nın ellerinde patlayan bir blues-rock bombasına dönüşür. Özellikle kadın vokal destekleriyle dinamik bir yapı kazanır.

Happier Times: Duygusal yoğunluğu yüksek, yavaş tempolu bir balat. İçsel kırılmalar, geçmişe duyulan özlem ve sessiz bir hayal kırıklığı hissiyle dolu.

Feelin’ Good: Nina Simone’un klasik şarkısı Bonamassa’nın güçlü vokali ve sert gitar dokunuşlarıyla yepyeni bir form kazanır.

Funkier Than a Mosquito’s Tweeter: Albüme beklenmedik bir funk enerjisi kazandıran bu parça groove ve stil açısından farklı bir soluk sunar.

Joe Bonamassa: Dust Bowl (2011)

John Steinbeck'in Gazap Üzümleri kitabını okudunuz mu? Ünlü yazar 1930'larda Büyük Buhran sırasında devamlı esen şiddetli toz fırtınaları yüzünden her şeylerini kaybeden Oklahoma'lı çiftçilerin korkunç koşullarda California'ya göçlerini anlatır ve kesin tavsiyemdir.

Bu dönem yalnızlık, çaresizlik ve göç temalarıyla Amerikan tarihine kazınmıştır. John Bonamassa bu geçmişi bir metafor olarak kullanarak içsel çöküntüleri, yorgun umutları ve güçlü ayakta kalma çabasını şarkılarına yansıtır.

Joe Bonamassa her albümünde başka bir hikaye anlatır. 2011 tarihli Dust Bowl bu anlatıların belki de en atmosferik ve sinematik olanıdır. Amerika’nın tozlu yollarından, ıssız kasabalarından ve kayıp ruhlarından beslenen bu albüm sadece bir müzik dinletisi değil, bir manzara, bir duygu ve bir yolculuktur.

Albüm Bonamassa'nın geleneksel blues köklerine bağlı kalırken aynı zamanda rock ve hatta country unsurlarını da işlediği çeşitli bir müzikal palet sunar.

Dust Bowl: Albümün atmosfer kurucu parçası. Bonamassa’nın güçlü vokali ve derin gitar tonlarıyla açılan bu şarkı dinleyiciyi anında o tozlu, yalnız dünyaya çeker.

Tennessee Plates: Country-rock etkisinin güçlü hissedildiği, enerjik ve eğlenceli bir şarkı. John Hiatt'ın sesiyle buluşunca ortaya efsanevi bir ikili çıkar.

No Love on the Street: Blues’un şehirli, kirli, karanlık yüzünü temsil eden bir parça. Gitar tonu keskin ve sert. Bir suç filmi soundtrack’i gibi.

Slow Train: Albümün açılış şarkısı. Yavaş yavaş tırmanan yapısı tıpkı adını taşıdığı tren gibi ağır ama durdurulamaz. Hem lirik hem enstrümantal anlamda güçlü bir giriş.

Sweet Rowena: Daha yumuşak, country ağırlıklı bir parça. Vince Gill'in vokaliyle albüme içten ve melankolik bir renk katar.

Eğer müzikle bir yere gitmek istiyorsanız Dust Bowl sizi alıp hem geçmişe hem de kendinize ait daha önce farkında olmadığınız yerlere götürür.

Joe Bonamassa: Blues of Desperation (2016)

Joe Bonamassa'nın 2016’da yayımladığı Blues of Desperation onun blues ile yaşam biçiminin en çarpıcı ve en kişisel yansımalarından biridir. Bu albüm sadece müzikal bir eser değil, aynı zamanda bir ruh halinin ve bir içsel hesaplaşmanın dürüst bir ifadesidir.

Blues of Desperation umut kırıklıkları, içsel çöküşler, yalnızlık ve kalp ağrısı gibi karanlık duyguları merkezine alır. Ama bu karanlık boğucu değil, aksine etkileyici ve aydınlatıcıdır. Bonamassa hayattaki inişleri müziğe dönüştürürken sadece notalara değil, duygulara da şekil verir.

Albüm sanatçının diğer albümlerine göre daha geniş bir ses paletine sahiptir. Klasik blues unsurlarının yanında gospel koroları, country dokunuşları ve hatta progresif rock etkileri yer alır. Bonamassa müzikal olarak hem sınırları zorlar hem de her zamanki blues köklerine sadık kalır.

This Train: Albümün açılış parçası. Hızlı, kirli, çarpıcı. Tıpkı bir yük treni gibi ilerleyen ritmiyle Bonamassa’nın enerjik yüzünü gösterir. Gitar tonları oldukça sert ve güçlü.

Mountain Climbing: Gümbür gümbür bir ritimle hayattaki mücadeleyi anlatan güçlü bir parça. Bonamassa burada blues ile hard rock arasında mekik dokur.

Drive: Albümün en atmosferik ve etkileyici parçalarından biri. Orta tempolu, gece yolculuğu hissi veren bu parça, yalnızlık ve arayış duygularını kusursuz yansıtır.

Blues of Desperation: Albüme adını veren bu epik parça 7 dakikayı aşan süresiyle adeta bir blues senfonisi. Bonamassa'nın en içten vokallerinden biri yoğun ve katmanlı gitar düzenlemeleriyle birleşir.

The Valley Runs Low: Gospel ve Americana etkilerinin öne çıktığı duygusal bir şarkı. Bonamassa’nın yumuşak vokali umudun en sönük halini bile aydınlatır.

Joe Bonamassa: Redemption (2018)

Joe Bonamassa her albümünde ruhunun başka bir köşesini açan, blues’u kişisel bir günlük gibi kullanan bir sanatçıdır. 2018 yılında yayımlanan Redemption bu içsel yolculukların belki de en yoğunlarından biridir. Bu albümde sadece blues değil, pişmanlıklar, yalnızlık, iç çatışmalar ve sonunda gelen arınma hissi var. Adı gibi bir kurtuluş hikayesi anlatır.

Albüm hayatın zorluklarına ve kişisel çatışmalara dair karanlık ama etkileyici temalar içerir. Bonamassa burada daha içe dönük, daha kırılgandır. Müzikal olarak da blues yanında gospel, country, soul ve hard rock gibi farklı dokular da mevcuttur.

Bonamassa Redemption ile bir blues albümünün çok ötesine geçer. Bu albümde yer yer bir itirafçı, yer yer bir hikaye anlatıcısı, bazen bir pişman biridir, ama asla yapmacık değildir. Bu müzik derin yaraların, yanlış kararların, kırık kalplerin ve uzun gecelerin dışavurumu gibidir.

Evil Mama: Albümün açılış parçası. Funk ve blues’un enerjik bir karışımı. Gitarlar güçlü, ritim seksi ve vokal alaycı. Bonamassa burada öfkesini alaycı bir enerjiyle aktarıyor.

King Bee Shakedown: Klasik 50’ler blues havasında hızlı ve eğlenceli bir şarkı. Sürükleyici riff’leri ve retro tavrıyla albümdeki en keyifli parçalardan biri.

Redemption: Albümün kalbi. Orta tempolu, duygusal ve anlatımı yoğun bir parça. Bonamassa’nın vokali burada çok güçlü ve içten. “Kendimi kaybettim ama kendimde buldum” diyor.

Self-Inflicted Wounds: Derin sözleri ve yavaş tempolu yapısıyla albümün en iç burkan şarkısı. Adeta bir iç hesaplaşma. Gitar solosu konuşur ve sitem eder gibi.

I’ve Got Some Mind Over What Matters: Funky bir yapı, güçlü bir mesaj: "Hayatımın kontrolünü tekrar elime alıyorum." Karanlık tünelin ucunda yanan umut ışığı gibi.

Stronger Now in Broken Places: Parçalanmış ama yeniden ayağa kalkmış bir ruhun şarkısı. Akustik tınılarla başlayan ve içten bir vokalle devam eden bir parça.

Joe Bonamassa: Royal Tea (2020)

Joe Bonamassa'nın albümlerinin bazıları Amerika’nın tozlu yollarında, kimileri Delta Blues’un derinlerinde gezinirken Royal Tea onu bu kez İngiltere'nin sisli sokaklarına, 60’ların efsanevi blues patlamasına götürür.

Bu albüm Bonamassa'nın çocukluk kahramanlarına bir saygı duruşu ve Clapton, Page, Beck ve Mayall gibi İngiliz ustalara yazılmış bir mektup niteliğindedir.

Londra’da Abbey Road stüdyolarında kaydedilen albüm İngiliz blues’una adanmıştır. Daha sofistike aranjmanlar, klasik rock etkileri ve yer yer Beatles'vari dokunuşlarla farklı bir tat sunar.

Albüm ilk andan itibaren sizi İngiltere’nin blues-rock geçmişine götürür. Ama bu nostaljik bir tekrar değil, aksine modern bir yeniden doğuştur.

Royal Tea: Albümün ilk parçası. Tıpkı albüm kapağındaki klasik İngiliz estetiği gibi gururlu ve gösterişli. Gitar tonu doygun, vokal öne çıkan ve yapı olarak Led Zeppelin-vari bir dokunuşa sahip.

Why Does It Take So Long To Say Goodbye: Albümün duygusal doruk noktası. Hüzünlü bir melodi, içten bir vokal ve adım adım yükselen bir gitar solosuyla Bonamassa’nın en yürek burkan parçalarından biri.

Lookout Man: Hızlı tempolu, enerjik bir parça. Klasik blues-rock hissiyatını barındırıyor. John Mayall’ın eski albümlerinden fırlamış gibi.

High Class Girl: Swing ve blues’un zarif bir birleşimi. Hafif caz dokunuşları ve alaycı sözleriyle farklı bir karakter sunar.

Savannah: Akustik gitar ön planda. Country-blues etkileriyle yumuşak ama etkileyici. Bonamassa'nın hikaye anlatıcılığına alan açtığı bir parça.

Canlı performanslar

Bana sorarsanız Joe Bonamassa'nın en parladığı platform canlı performanslardır. Sanatçı seyircilerle iletişim kurar, onlardan enerji ve güç alır ve bu gücü yaratıcılığına aktarır.

Bu nedenle sizin için aşağıdaki altı süper konser kaydını seçtim. Amsterdam konserinde Beth Hart'ı ve Royal Albert Hall konserinde Eric Clapton'u dinlemenizi özellikle öneririm.

Beth Hart'ın Your Heart Is as Black as Night şarkısını dinlemeden bu dünyadan göçmeyin. Carnegie Hall'daki akustik geceyi ve Hollywood Bowl'daki orkestra aranjmanlarını da kaçırmayın.

Benim kişisel favorim 2015 yılına ait Live at the Greek Theatre.

Joe Bonamassa: Live at the Royal Albert Hall (2010)

Joe Bonamassa: Beacon Theatre: Live From New York (2012)

Beth Hart & Joe Bonamassa: Live in Amsterdam (2013)

Joe Bonamassa: Live at the Greek Theatre (2015)

Joe Bonamassa: Live at Carnegie Hall An Acoustic Evening (2017)

Joe Bonamassa: Live at the Hollywood Bowl with Orchestra (2023)

* * *

Her gün bir süre olsun iyi müzik dinlemeyi ve bu kötü dünyadan kopmayı unutmayın.

Sahte gündemler dünyalılara ve umurunda olanlara kalsın.

Mehmet Ali Çiçekdağ kimdir?

Prof. Dr. Mehmet Ali Çiçekdağ İstanbul'da doğdu. Sankt Georg Avusturya Lisesini ve Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirdi. İki yıl Ege Üniversitesi İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesinde asistanlık yaptıktan sonra burslu olarak ABD'ye gitti. California Üniversitesi'nin Santa Barbara kampüsünde siyaset bilimi dalında yüksek lisans ve doktora yaptı. 40 yıldan fazla ABD'de kalan Çiçekdağ çeşitli üniversitelerde Amerikan politikası, uluslararası ilişkiler ve mukayeseli devletler dersleri verdi.

Çiçekdağ'ın ikinci uzmanlık alanı Yabancı Dil Eğitimi ve Dilbilimidir. Monterey Institute of International Studies'ten eğitim dalında ikinci bir M.A. aldı. Defense Language Institute'te Akademik Eğitim ve Geliştirme bölümünün başkanlığını ve Türkçe Bölümünün başkanlığını yaptı.

1980'lerde Boğaziçi Üniversitesinde Siyaset ve Uluslararası İlişkiler bölümünde tam zamanlı öğretim üyeliği yapmış olan Çiçekdağ, bugünlerde aynı bölümde yarı zamanlı olarak Amerikan Politikası dersleri veriyor. T24'te siyaset ve müzik yazıları yazmayı seviyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bir diğer popüler narsist otokrat: El Salvador Başkanı Nayib Bukele

Dünyanın en popüler diktatörü. Dijital başkan. Ütopyacı kripto fenomeni. Nüfusun yarısı mahkûm, yarısı gardiyan. Ekonomi katili resmi para bitcoin. Trend topic başkan. Havalı influencer. Çifte hukuk standardı. Şovmen tüccar. Önce güvenlik, sonra özgürlük…

Gary Moore: Duygunun gitarcısı, ruhun sesi

Müziği bir hikaye, bir yara, bir isyan ya da bir özlem. Yakıcı, iç titretici, samimi, gerçek, coşkulu, hüzünlü. Hem sade hem detaylı. Gary Moore çalmaz, anlatır. Gitarı gözyaşlarıyla konuşturur. Blues sadece çalınmaz ya da dinlenmez, yaşanır. Hayat kısa, sololar uzun

ABD İç Güvenlik Bakanı Kristi Noem

Gucci çantasını çaldırırken Gizli Servis seyretti. Savunma hakkı verilmeyen mahkumların önünde Rolex'ini sallayarak fotoğraf çektirdi. Eğitilemez diye köpeğini öldürdü. Halka Çin malı havai fişek yerine ABD malı silah satın almasını önerdi

"
"