23 Temmuz 2020

Nasıl kadın katili olunur?

Daha ne kadar ölmemiz lazım? Ne kadar ölsek ikna olursunuz?

Sevdiğiniz kadın size "hayır" derse tabancayı çekebilirsiniz. Kıskandıysanız sokak ortasında bıçaklayabilirsiniz. Ayrılmak isterse boğup bir kenara atabilirsiniz...

Sevdiği için öldürüyor erkekler, kıskandığı için, "namusuna" helal geldiği için, kızdığı için, yolda başkasıyla konuşurken gördüğü için, terk edildiği için… Öldürmek için hep bir bahane var… Çünkü katile ikna olan komşular, "bilirkişiler" ve devlet var…

Takım elbiseye, kravata iyi hâl veren mahkeme heyetleri var… Uygulanmayan yasalar var…

27 yaşındaydı Pınar Gültekin. Cemal Metin Avcı tarafından öldürüldü, varile konup ormana atıldı…

İki gündür hashtag Pınar…

Psikolog Arzu Aydın "Hayatlarımız #'den ibaret olmaya başladı, ne acı" yazmış. Hayatlarımız değil ölümlerimiz hashtag oluyor aslında. Yaşarken fark edilmeyen, umursanmayan yaşamlarımız, acılarımız ancak öldüğümüzde görülüyor. Ve bu başka kadınları yaşatmaya yetmiyor.

Yasalar uygulanmadığı için yetmiyor.

Devlet kolluk kuvvetiyle, mahkemeleriyle "yok" dese bile katilin arkasında durduğu için, insanlar "ama" ile başlayan cümleler kurduğu için yetmiyor.

Sonra başka bir gün doğuyor, başka bir kadın ölüyor.

Başka bir isim için # ile başlayan lanetleyen cümleler kuruyoruz…

Bir yandan da, evet bir yandan da kadına şiddeti meşru gören cümlelerle vuruluyoruz.

"Ne olacak bu kadınlar? Şiddete uğradık, tacize uğradık, bizi vurdular… Tutun dilinizi! Kadın her zaman erkeğin bir adım gerisinde olmak zorunda. Bizim kadınlar maalesef ki adama saydırıyorlar, küfür ediyorlar, gaza getiriyorlar. Ee erkekler de…"

Bu sözleri kimin söylediğini yazmayacağım. Bir kişi tarafından söylenmiş olsalar bile bu sözler aslında anonim. "O saatte orada ne işi vardı?", "Sinirli adammış kızdırmasaydı", "O kadar kısa etek mi giyilir" tecavüzü, şiddeti meşrulaştıran böyle yüzlerce cümle var. Bu sözleri her on kişiden aşağı yukarı biri söylüyor, aklından geçiriyor ya da savunuyor.

Yıllar evvel Özgecan Arslan öldürüldüğünde" Nasıl tecavüzcü olunur?" başlıklı bir yazı yazmıştım. O günden bu güne değişen bir şey yok. Pınar Gültekin ile ilgili de "evli bir adamla ne işi vardı?" diye soruluyor. Katili değil Pınar’ı sorgulayan anlayış olduğu sürece ne katledilen kadınlar azalacak ne de katiller…

Geçtiğimiz hafta Gazete Kadıköy için söyleşi yaptığım psikiyatrist Arzu Erkan Yüce şiddet failleriyle ilgili şunları söylemişti:

"Bir dönem trafik canavarı diye bir kavram vardı, kamu spotları olurdu. Trafik kazaları insan hatalarıyla olmuyor da sanki bir canavar var, geliyor aramızdan birkaç tanesinin canını alıp gidiyor gibi algı yaratılıyordu. Oysaki trafik canavarı dediğin şey alt komşun, baban, annen, sen, ben, biziz. Canavar dediğinde oradaki sorumluluğu reddedip bir başka şeye atıyorsun. Failler de böyle, senin benim gibi insanlar. Oysa insanların kafasında 'tacizci, istismarcı, sapık' diye bir kategori var ve bu canavarlar geliyorlar bizim çocuklarımızı kaçırıyor ve tacize, tecavüze maruz bırakıyorlarmış gibi, ciddi bir inkâr var. Failler sensin, benim, birimizin babası, amcası, abisi."

Yani katil, tacizci, tecavüzcü dediğimiz insanlar uzaydan gelmiyor. İçimizdeler, bizim gibi, bizimle yaşıyorlar. Komşumuz, yakınımız… Aynı işleri yapıyor, aynı sokaklardan geçiyor. Birlikte çay, kahve içiyoruz. Ve "ama", "o da", "fakat" diye başlayan her cümlemizle şiddeti meşrulaştırıyor, masumlaştırıyoruz.

"Çocuğuna sahip çıksaydı" dediğinizde tacizciyi kollarsınız.

"Kadın dediğin de biraz susacak" dediğinizde dayakçı kocaya arka çıkarsınız.

 "Kocandır sus" dediğinizde katilin eline bıçağı verirsiniz.

"Evini bil" dediğinizde mermi namluya sürülür.

"Öyle bir kızın evli erkekle ne işi var?" dediğinizde tecavüzcüye yancı olursunuz. Katilin adını yazmaya çekinip öldürülenin boy boy fotoğraflarını manşet yaptığınızda azmettirirsiniz. Faili mazbut aile babası diye gösterip öldürüleni "evli adamla ilişkiye girmiş" diye lanse ettiğinizde cinayeti masumlaştırırsınız.

Bir kadının ne giydiği, kimi sevdiği, kiminle ne yaşadığı şiddet görmesi, tecavüz edilmesi veya öldürülmesi için bahane olamaz.

Bir kadın sevmekten vazgeçebilir, terk edebilir, boşanmak isteyebilir. Dayak atamazsınız, vuramazsınız, bıçaklayamazsınız. Dayak atanı, bıçaklayanı, öldüreni, söveni savunamazsınız.

Bir kadın evli bir adama aşık olabilir, ilişki yaşayabilir. Yaşam tarzını, duygularını sorgulayamaz, şiddeti makul göremezsiniz.

Daha ne kadar ölmemiz lazım?

Ne kadar ölsek ikna olursunuz?

Kaçımız daha yakılarak, boğularak, kesilerek öldürülürsek ceza indirimlerinden vazgeçersiniz?

Kaç çocuk daha tacize uğrayıp, istismar edilirse "rızası vardı" demeyi bırakırsınız?

Daha kaç kadın çocuklarının önünde bıçaklanırsa "kocasına niye karşı gelmiş" diye sormaktan vazgeçersiniz?

Daha kaç kadın dayak yerse Diyanet İşleri bürolarınız "Kocanız sizi döverse polise gitmeyin, akşama sevdiği yemekleri yapın" demez?

Yasaları uygulamak için kaç kadının daha ölmesini bekliyorsunuz?

Yazarın Diğer Yazıları

Tekli koltuk

Hanımlar, beyler! O koltuklardan kalkıp aramıza katılın. Katılın ki neler söylediğimizi, neler yaşadığımızı, ne istediğimizi, neyi savunduğumuzu ve ne yapabileceğimizi görüp duyun. Tartışın, konuşun, birlikte karar verin yani çoğalın. Çünkü birlik olmak tek olmaktan büyüktür. Ne kadar rahat olursa olsun, tekli koltuk kanepeden hep küçüktür

Makul isyandan makus tarih çıkar

Ülkenin batısında bir yerlerde bir yıkım, yangın adaletsizlik olduğunda avazı kadar çıkan sesimiz doğusunda yaşandığında içimize kaçıyorsa hak ve adalet meselesi ile ilgili derin çelişkimiz var demektir...

Sokak güzeldir

Kayboluyoruz… Küçük hesaplarımızla didişirken o büyük bir denizin ortasında kayboluyoruz. Ve bunun için bir fırtına olması da gerekmiyor. Çünkü hayat insanı fırtınadan daha şiddetli savuran bir şey

"
"