17 Ağustos 2019

Mahcubiyet değil mecburiyet

Korkutmak gibi olsun diye söylüyorum; doğa ile savaşa girmeyin kazanamazsınız… Evladınıza bırakmayı hesapladığınız servet bir doğa olayına bakar… Bırakın evladınızı taş üstünde taş bulmazsınız…

“Ağacın parasını verdik” dedi beyaz adam. O sırada Kaz Dağları için binler nöbet tutuyordu. O sırada ülkenin dört bir yanından tüm sosyal medya kanallarından tepki mesajları atılıyordu. “Orman izinleri kapsamında bu izinler için yaklaşık 5 milyon dolar ödedik” dedi beyaz adam…

5 milyon dolar…

O sırada on binler ağaçların, suyun, çekirgenin, kaplumbağanın, kuzukulağının ve kendinin yaşam hakkını savunuyordu…

195 bin ağaç kesildi Kaz Dağlarında. Birileri “o kadar değil” diyor. Velev ki dört bin olsun. Kırk beş bin olsun.  Herkes bilir ki; bir ağacı keserken sadece o ağacı, o ağacın gövdesini, dallarını kesmezsiniz. O ağacın dallarına konan kuşun yuvasını yıkarsınız. O ağaçtan beslenen böceğin öğününü kesersiniz. O ağacın altında büyüyen bitkinin canını alırsınız.

“Parasını verdik” dedi beyaz adam. Yani Alamos Gold CEO’su John McCluskey parasını verdiği ağaçların birkaç yıl sonra yeniden büyüyeceğini söylüyor.  Kaz Dağları’ında 18 memeli, 41 kuş, 10 sürüngen ve 117 böcek türü yaşıyormuş. Onların yaşaması için yurt verdin mi? Beyaz adamın parası var, izni var, siyanürü var. Ama beyaz adam hala paranın yenmediğini bilmiyor…

Bütün dinler, inançlar ve bütün vicdanlar kendini koruyamayan canlıları korumayı emreder, onlara zarar vermemeyi… Kapitalizm hariç… O hepimizin de iyi bildiği gibi gölgesini satamayacağı ağacı keser. Kanadını kıramadığı kuşu öldürür. Sesini satamadığı cırcır böceğini ezer.

Tam üç haftadır Kaz Dağları için nöbet tutuluyor. Yedisinden yetmişine binlerce insan gidip geliyor. Herkes kendince, elinden geldiğince bir şeyler yapmaya çalışıyor. Lakin atılan herhangi bir sosyal medya iletisinden anında haberi olan bunun için soruşturmalar açan savcılar, vekiller, danışmanlar,  bakanlar Kaz Dağları için edilen feryatları görmüyor, duymuyor! “Yaratılanı, Yaradan'dan ötürü sevdiğini” iddia edenler 195 bin ağacın, 283 farklı bitki örtüsünün, kuşun, böceğin, bunlar için feryat eden insanların sesini duymuyor.

Hiçbir din güçsüzü yok etmeyi emretmez. Hiçbir din altın için, para için daha çok kazanmak için kurdun, kuşun, böceğin yuvasını yıkamayı affetmez. Dünya harikası bir alanı yok edip, binlerce canlıya zarar verip en iyi ihtimalle yerinden yurdundan ettikten sonra kurban kesip yaratana sığınamazsınız. 

Ve en önemlisi doğaya savaş açarsanız, kazanamazsınız. Kesilen her ağaç, yerinden edilen her kuş, yuvası yıkılan her karınca yani doğa er ya da geç intikamını alır. Üstelik öbür dünyada falan değil. Tam da bu dünyada…  Sel olur alır, fırtına olur alır, heyelan olur alır. Betona boğulan kentlerde yaşanan felaketler kanıtıdır.

Mahcubiyet duyduğun için değil, mecbur olduğun için kuşla, ağaçla, kurtla, sincapla yaşıyorsun. Doğa bu olduğu için. Doğanın bir dengesi olduğum için. İnsan denen canlının bu dünyada tek başına yaşayabilmesi mümkün olmadığı için. Çekirgenin de bir işi var bu dünyada, tarla faresinin de. Hayat için gürgen de lazım, çam da lazım. Bu “çok şükür ettiğiniz” doğanın dengesini arılar da sağlıyor, çekirge sürüleri de.  

Karaçam, göknar, kayın “Böldürmeyiz” diye çığlıklar attığınız yeri vatan yapıyor. Tarla kuşu da bu vatan, ağacın dalına konan kuş da, kertelenkele de…

Vatan yeşil yeşil dolarlar değil. Kaz Dağları vatan. Vatan Salda Gölü… Her bir karışı evin gibi sahiplenip korumak vatan… Bölünecek diye nara atmak, lince kalkışmak değil, talan edilirken isyan etmek vatanseverlik.  Satmamak vatanseverlik… “Parasını verdik” dedirtmemek. “Benim sana satacak tek bir ağaç bir karıncam bile yok” diyebilmek…

Gerisi riya, gerisi yalan…

Demem o ki; hani bunca yalan, bunca talandan sonra bir mahcubiyet yaşamıyorsunuz ya bari mecburiyetiniz olduğunu hatırlayın.  Korkutmak gibi olsun diye söylüyorum; doğa ile savaşa girmeyin kazanamazsınız… Evladınıza bırakmayı hesapladığınız servet bir doğa olayına bakar… Bırakın evladınızı taş üstünde taş bulmazsınız…

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Tekli koltuk

Hanımlar, beyler! O koltuklardan kalkıp aramıza katılın. Katılın ki neler söylediğimizi, neler yaşadığımızı, ne istediğimizi, neyi savunduğumuzu ve ne yapabileceğimizi görüp duyun. Tartışın, konuşun, birlikte karar verin yani çoğalın. Çünkü birlik olmak tek olmaktan büyüktür. Ne kadar rahat olursa olsun, tekli koltuk kanepeden hep küçüktür

Makul isyandan makus tarih çıkar

Ülkenin batısında bir yerlerde bir yıkım, yangın adaletsizlik olduğunda avazı kadar çıkan sesimiz doğusunda yaşandığında içimize kaçıyorsa hak ve adalet meselesi ile ilgili derin çelişkimiz var demektir...

Sokak güzeldir

Kayboluyoruz… Küçük hesaplarımızla didişirken o büyük bir denizin ortasında kayboluyoruz. Ve bunun için bir fırtına olması da gerekmiyor. Çünkü hayat insanı fırtınadan daha şiddetli savuran bir şey

"
"