17 Eylül 2018

İşçisin sen köle ol!

"Ömrü boyunca bir kere bile tahtakurusu ile karşılaşmamış olanlar, işçiler tahtakurularına bir müddet daha tahammül edemedikleri için kızıyor"

Üçüncü havalimanının adının ne olacağının hararetli tartışmalara konu olduğu bunun dışında her bir şeyin tıkır tıkır işlediği ve her bir şeyin yolunda olduğu ülkemizde havalimanı inşaatında çalışan işçiler asgari koşulların yerine getirilmediği gerekçesiyle (14 Eylül 2018) eylem başlattı. Bu gereksiz (!) eylem üzerine güvenlik güçleri, şantiye alanına gitti ve işçilere biber gazıyla müdahale etti. Sonra da yüzlerce işçi gözaltına alındı.

Havalimanın hizmete açılmasına sayılı günler kala işçilerin eylem başlatması her konuda bilgisi ve yorumu olan muhterem (!) insanlar için şaibeli bir durumdu ve elbette provokasyondu. “Madem koşulları bu kadar kötüydü de neden bu güne kadar seslerini çıkarmamışlardı” Öyle ya hizmete açılmak için binlerce ağacın kesilip çevrenin yerle yeksan ettiği havalimanı bir gurur(!) meselesi.

Ömrü boyunca bir kere bile tahtakurusu ile karşılaşmamış olanlar, işçiler tahtakurularına bir müddet daha tahammül edemedikleri için kızıyor.

Ömrü boyunca ipek çarşaflara uzananlar, kuş tüyü yastıklara başını koyup yatanlar işçiler yataklarından şikâyet ediyor, değişmesini istiyor diye kınıyor.

Özel şoförleri son model arabalarını istedikleri salisede kapıya getirmediği için kıyameti koparanlar, 17 işçinin yaralandığı kazadan sonra “servis sorunu çözülsün” diyen işçilere fırça atıyor.

Ömrü boyunca bir kez bile tehlikeli bir işte çalışmamış olanlar, tırnağına kıymık batsa olay çıkaranlar, işçilerin daha fazla ölmek istememesine ‘hainlik’ diyebiliyor.

Bir akşam yemeği bir işçinin maaşı olanlar ve güzel yemek yemeği ve seçmeyi büyük bir maharet sayıp akıl verenler, işçilerin yemeklerinden böcek çıkmasını istememelerini  “zamanlamama manidar” gibi pek fiyakalı cümlelerle şaibeli hale getirmeye çalışıyor. E bravo!

Cem Karacanın pek güzel bir şarkısı vardır. Her dinlediğimizde yoksullar ve zenginler arasındaki deriiiin uçurumu bir kez daha hatırlar, sarsılırız. Hani “şu elleri ak yumuk yumuk, ojeli tırnakları” olan kıza sevdalanan elleri nasırlı çırak.  Bir romandaki hayali belki gerçek yapmak için heveslenen. Arkası kuşlu aynada saçlarını tarayan…  O havalimanında çalışan işçiler de bizim çırak nasıl hiç binemeyeceği arabaları tamir ettiyse, hiçbir zaman içinde yaşayamayacakları evleri inşaat etti. Hiç binmeyecekleri uçaklar için havalimanı inşaatında çalıştı. Ve bu zorlu koşullarını o pamuk gibi eller yazsın diye sesini duyurmak için elinden geleni yaptı. Birkaç kişi dışında kimse onları duymadı. O birkaç kişinin durması da bir işe yaramadı.

Birilerinin hilal kaşlarını kaldırıp “kim bu serseri” dediği işçilerden 2018 yılının ilk yedi ayında 1103’ü hayatını kaybetti. En fazla ölüm inşaatlardaydı, renkli sayfalar bunu görmedi, gördüyse de yazmadı… 

Havalimanı inşaatı bir an önce bitsin diye işçiler gece gündüz çalıştırıldı. Ve bu yoğun mesai nedeniyle 400 işçinin öldüğü 2018 yılının başında, Şubat ayında iddia edildi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı aynı günlerde rakamın 27 olduğunu açıkladı. Otomobilini tamire getirenler, pardon gurur kaynağı havalimanı “bir an önce bitsin” diyen çok bilirler “27 insan nasıl ölür, niye ölür? Çalışma koşulları neler?” diye sormayı aklından bile geçirmedi. İşçilerden ağır çalışma koşullarına dayanamayanlar bıraktı bazıları tulumları giyip bareti takıp devam etti.

Zam talebi yok, prim ya da ikramiye isteği yok. 6 aydır ödenmeyen maaşlarını istiyorlar. Tahtakurusu ile hasbıhal etmek, yemeklerinden böcek ayıklamak istemiyorlar. İnsana uygun yataklarda yatmak, insanca muamele edilmesini istiyorlar. Köle değil işçi olduklarını söylüyorlar. Bunun için eylem yaptılar. Tuzu kuru olanların bilmez; bıçağın kemiğe dayandığı anlar vardır…

Çok akıllı yazanlarımız ve bilenlerimizin “biraz daha dişlerini sıksalardı ya” dedikleri işçilerin inşaat bittiğinde kalan maaşlarını asla alamayacaklarını bilmemeleri normal (!). Anormal olan işçilerin eylem yaptıklarında “coplanma, gözaltına alınma, tazminatsız kapının önüne koyulma gibi riskleri” yaşayacaklarını bilmeleri.

Bir ülkede hakkını aramak ne zamandan beri coplanma gerekçesi oluyor? Hamamböcekleri ile uyumak istememek ne zamandır gözaltı nedeni? İş cinayetlerine önlem alınmasını istemek ne zamandır tazminatsız işten çıkarmak için haklı neden?  Pardon biz kaçıncı yüzyıldayız? Bu havalimanı yüzyılın projesiydi değil mi?

Anormal olan işçilerin eylemi değil, “bu eylem niye şimdi?” sormaktır.  İşçilerin talepleri ortada, bir günde çözülebilecek sorunlar aylardır çözülmedi.  “Bu kadar büyük bir projede bu sorunlar neden yaşanıyor?” diye sormak yerine hilal kaşlarınızı işçilere kaldırmak daha kolay ve riski düşük. Çünkü işçilere kızdığınız için kimse sizi “provokatör” ilan etmez.

 Velev ki her şey kurmaca olsun, hadi biraz daha ileri gidelim “provokasyon” olsun. Bu durumda Çalışma Ve Sosyal Güvenlik Bakanın polisten önce çıkıp bir açıklama yapması gerekmez miydi? Oraya polisten önce müfettişin gitmesi gerekmez miydi?

Beyler, bayanlar!  29 Ekim’de hizmete açılacak ve adı için birbirinize girdiğiniz havalimanını, o işçiler yaptı. Her santimetre karesinde onların emeği, canı kanı var. Siz onların sesini duymadınız, posta kutularınıza gelen mailleri okumaya dahi tenezzül etmediniz. Baktılar ki sizden fayda yok, onlar gözlerinde tomurcuk yaşlarla ağar ağar doğrulup ve köle değil işçi olarak yaşamına devam etmek istedi. Haklarını aradılar, haklarını…  İnsan hakkını, işçi hakkını… Çünkü yıl 2018… Her şeyi bildiğiniz gibi bunu da iyi bilirsiniz ama hatırlatayım dedim; kölelik 19. Yüzyılda sona erdi.

Yazarın Diğer Yazıları

Makul isyandan makus tarih çıkar

Ülkenin batısında bir yerlerde bir yıkım, yangın adaletsizlik olduğunda avazı kadar çıkan sesimiz doğusunda yaşandığında içimize kaçıyorsa hak ve adalet meselesi ile ilgili derin çelişkimiz var demektir...

Sokak güzeldir

Kayboluyoruz… Küçük hesaplarımızla didişirken o büyük bir denizin ortasında kayboluyoruz. Ve bunun için bir fırtına olması da gerekmiyor. Çünkü hayat insanı fırtınadan daha şiddetli savuran bir şey

Neyi seçeceğiz?

Biz 14 Mayıs'ta kimin şampanya patlatıp, kimin namaz kılacağını seçmeyeceğiz; isteyenin şampanya patlatıp, isteyenin dua edeceği, inancı, dili, dini nedeniyle kimsenin ötekileştirilmediği bir ülkede yaşama arzusunu seçeceğiz