09 Şubat 2019

Hâlâ o minibüstesiniz!

"Özgecan gitti… Aradan dört yıl geçti. O minübüs hâlâ dolu…"

Tam dört yıl önce 19 yaşında bir kadın yani Özgecan Aslan, Mersin'in Tarsus ilçesinde tecavüz girişimine direndiği için bir minibüste öldürüldü. Yanmış bedeni cinayetten 2 gün sonra bulundu. Özgecan’ın yanmış bedeni toprağa karıştığında tarih14 Şubat’ı gösteriyordu. Annesi “sütünü içirdim harçlığını verip okula gönderdim” diyerek kızının böyle korkunç böyle vahşi bir şekilde öldürülmesine ‘neden’ arıyordu. Sabah sütünü içirip harçlığını cebine koyduğunuz evladınızın yanmış bedenini toprağa vermeyi tarif edecek cümle bulamıyorum.  

Yüz binler Özgecan için üzüldü. Gözyaşı döktü. Özgecan için yüz binlerce mesaj atıldı. Hükümet yetkilileri suçluların cezasın bulacağına dair koca koca sözler verdi. Eylemler yapıldı Özgecan için, anıtlar dikildi. Ölüm yıl dönümünde “unutmadık” dendi. Muhtemelen bu yıl da takvimler 12 Şubat’ı gösterdiğinde aynı şeyler yapılacak.

Özgecan’ın katledilişinin 1. Yılında yine buradan “Hepiniz o minibüsteydiniz!” başlıklı bir yazı yazıp ne değişti diye sormuştum. “Etek boyumuza karışan sevgilimiz değişti mi mesela? Gece hava karardığında sokakta olduğumuz için bağıran babamız değişti mi? Gece vakti bizi sokakta gören erkeklerin bakışları mı? Tacize, tecavüze uğrayan kadınların davalarının görüldüğü mahkeme kararları değişti mi? Bizi bir erkekle gören komşularımızın ‘manalı’ bakışları? Sokakların kadınlar için tekinsiz olduğunu ve sokaklarda olmamız gerektiğini düşünen anlayış değişti mi? “ Elbette değişmedi. Bu ülkede en istikrarlı konulardan biri eril bakış ve dildir.  

Biz kadınlar dört yılı tekinsiz bir hayatı sürdürmekle geçirdik. Hava karardığında sokaktaysak ardımızda durduğumuz seslerden çekinip adımlarımızı hızlandırdık. Etek boyumuza gözünü diken erkekleri görmezden gelmeye çalıştık. Otobüste, metrobüste arkamızı kolladık. Bu dünyanın yarısı olduğumuz halde bizim olan sokaklarda yürümek, çalışmak, sevmek, gülmek  için direniyoruz.

Dört yıl içinde kadına tacizi, şiddeti, tecavüzü reva gören zihniyet değişmediği gibi yenileri eklendi. Yüzlerce kadın katledildi. Binlerce kadına tecavüz edildi. Ve katillerin ve tecavüzcülerin çoğu elini kolunu sallayarak dolaşıyor. Ve daha kötüsü, en kötüsü  ‘bazı kadınların’ tacizi, tecavüzü hak ettiğini düşünen zihniyet güçlendi. Mesela gece sokakta olan kadınların. Mesela herhangi bir yerde eğlenen kadınların, denize giren kadınların, erkek arkadaşlarını evine alan kadınların,  tek başına tatile çıkan kadınların, içki içen kadınların, şort giyen kadınların, hamile olduğu halde sokağa çıkan kadınların…

Kötülük ve arsızlık gittikçe kök saldı. Bu yüzdendir ki Şule Çet’in davasında sanık avukatı okuduğu okula, bağlı bulunduğu kurumun etik değerlerine, konuştuğu yere bakmadan “Şule’nin bakire olmadığını, kızlık zarında eski yırtıklar olduğunu” söyledi. Bunu söyleyebildi. Bununla da kalınmadı davanın hâkimi Şule'nin ev arkadaşına, Şule'nin ‘erkek arkadaşının eve gelip gelmediğini’ sorabildi. Şule’nin babasına kızının neden çalıştığını sordu sonra.  Uyuşturucu verilerek tecavüz edilen, konuşmasın diye yirminci kattan atılarak öldürülen Şule’nin babasına.

Özgecan Aslan’dan sonra Şule için yine binler, yüz binler birlikte. Herkes elinden geldiğince bir şeyler yapmaya çalışıyor. Aradan geçen dört yıla rağmen biz gene ‘namuslu’ olduğunu iddia eden alçak namussuzlara Şule’nin masum olduğunu, hiçbir şekilde ölümü hak etmediğini ispat etmeye çalışıyoruz.

Şule’nin babasının gözünün içine baka baka “Şule’nin bakire olmadığını” bu yüzden tecavüze uğramış sayılamayacağını söyleyebilen avukatlar var. Ve bu avukatlar Şule’nin davası sosyal medyada gündemde olduğu için bunu yapanları şikayet edebiliyorlar.  Şule için “hak etmiş” diyenlerle ilgili yapılan bir işlem var mı bilmiyorum. Aynı avukatların eğer adaleti sağlamak istiyorlarsa bu kişiler için de şikâyette bulunmasını beklerim. Her insanın savunulmaya hakkı vardır. Fakat bir insanın ‘masum’ olduğunu kanıtlamak için başka bir insana kir atıyor, ölümünü makulleştirmeye çalışıyorsanız o kir size öyle bir yapışır ki bir daha temizlenemezsiniz.

Özgecan katledildiğinde de “o minübüste ne işi vardı” diyen ahlâksızlar olmuştu. Şimdi Şule için “orada ne işi vardı” diyenler kadar değil. Bunun nedeni saat ya da yer değil. Dört yıl içinde böyle bir haysiyetsizlik ve kötülük yerleşti. Kurumsallaştı. Bu yüzden dün oluk oluk kan akıtmaktan bahseden mafya bozuntusu bugün açık açık silahlanma çağrısı yapabiliyor ve başına hiçbir şey gelmiyor. Vahşet ve şiddet sıradanlaşıyor. 

Bir kadının bakire olmadığı ya da olmayabileceği için, evine erkek arkadaşları geldiği için, çalıştığı için, gece sokağa çıktığı için tecavüze uğramasını, tecavüze karşı durması halinde öldürülmesini ‘makul ve mazur’ gördüğünüzde tecavüz edenle aranızda bir fark yok demektir. Şimdiye kadar kimseye tecavüz etmemiş olmamız bundan sonra yapmayacağınız anlamına gelmez. Çünkü tecavüzcü doğulmaz, tecavüzcü olunur. “Namus”, “ahlak” “etek boyu” , “imam nikahı” diye diye olunur. “Orada ne işi vardı” sorusu ile başlar insan ‘tecavüzcü’ olmaya gerisi teferruattır. Makul geleni mazur görür sonra da yapmaktan çekinmezsiniz.

Özgecan gitti… Aradan dört yıl geçti. O minübüs hâlâ dolu…

Yazarın Diğer Yazıları

Tekli koltuk

Hanımlar, beyler! O koltuklardan kalkıp aramıza katılın. Katılın ki neler söylediğimizi, neler yaşadığımızı, ne istediğimizi, neyi savunduğumuzu ve ne yapabileceğimizi görüp duyun. Tartışın, konuşun, birlikte karar verin yani çoğalın. Çünkü birlik olmak tek olmaktan büyüktür. Ne kadar rahat olursa olsun, tekli koltuk kanepeden hep küçüktür

Makul isyandan makus tarih çıkar

Ülkenin batısında bir yerlerde bir yıkım, yangın adaletsizlik olduğunda avazı kadar çıkan sesimiz doğusunda yaşandığında içimize kaçıyorsa hak ve adalet meselesi ile ilgili derin çelişkimiz var demektir...

Sokak güzeldir

Kayboluyoruz… Küçük hesaplarımızla didişirken o büyük bir denizin ortasında kayboluyoruz. Ve bunun için bir fırtına olması da gerekmiyor. Çünkü hayat insanı fırtınadan daha şiddetli savuran bir şey

"
"