25 Mayıs 2025

Üniversite-belediye iş birliği kaygılı gençlere umut olabilir mi?

Boğaziçi Üniversitesi’nin 4 buçuk yıldır yaşadığı kabul edilemez süreçte İBB’nin Boğaziçi Üniversitesi akademisyenlerinin kamuoyunu aydınlatmak için düzenledikleri etkinliğe mekanını açması demokrasi için bir dayanışma örneği

“Üniversite üniversitede tartışılır”, Prof. Dr.  Betül Tanbay, Değişim Arifesinde Üniversite başlıklı etkinlikte yaptığı açılış konuşmasında söyledi bunu. Boğaziçi Üniversitesi Akademisyenleri bu etkinliği günümüzde kampüslerinde özgür bir düşünme alanı bulamadıkları için, 16 Mayıs 2025’te, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) bağlı Cemal Reşit Rey (CRR) Konser Salonu’nda gerçekleştirdi.

Geçen seneki etkinliklerinde konuşan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu bu sene tutuklu olduğu için yerine vekili Nuri Aslan ev sahibi olarak, “hoş geldiniz, sizi ağırlamaktan onur duyuyoruz” dedi. Ancak Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri çok da hoş gelmemişlerdi. Buruktular. Akılları, gönülleri bu tartışmayı yapmak istedikleri, özledikleri, kampüslerindeydi. Neredeyse 3 saat süren etkinlik boyunca konuşmaları dinlerken bir yandan hep aklımda aynı soru vardı, üniversite gerçekten sadece üniversitede mi tartışılmalıydı?

Bu soru üzerine düşünürken, beni bilgisi, fikri, deneyimi, akademiye yaklaşımı, düşünme tarzıyla etkileyen, kendime örnek aldığım hocalarımın, akademisyen dostlarımın hiçbirinin kendini üniversite kampüsüyle sınırlamadığını fark ettim. Düşünme egzersizini mekândan özgürleştirdikçe belki de zihinleri de özgürleşiyordu. Ya da belki tersi.

Etkinlik belediyeye ait bir mekânda yapıldığı için ister istemez üniversite-kent ve üniversite kent yönetimi ilişkisini düşünmeye başladım. Birçok üniversite ve belediye protokol imzalıyor, proje temelli ortaklıklar kuruyor, uluslararası fonlara birlikte başvurular yapılıyor, akademisyenler çeşitli planlama süreçlerinde istişarelere, etkinliklerde konuşmaya davet ediliyor, kurumsal ya da bireysel danışmanlık alınıyor. Yani, üniversite ve belediye belirli bir seviyede etkileşim halinde.

Peki bu etkileşim ilgili projenin dışına ne kadar çıkıyor? Belediye akademisyenlerden sadece o proje için gereken bilgiyi mi alıyor yoksa bu vesileyle kurulan ilişkiden özgür, eleştirel, analitik düşünme becerileri de ediniyor mu? Diğer tarafta üniversite, belediye ile bu etkileşiminde sadece o proje kapsamında bilgi ve analiz mi satıyor yoksa kent yönetimine, kentin ekonomik ve sosyal kalkınmasına dahil olmak için olanaklar yaratmayı düşünüyor mu? Kent mekanları ortaklaşıyor mu? Üniversite kente ne kadar açık, kendini tartışırken kente ne kadar danışıyor?

Veri toplama, bilgi üretme, paylaşma, kenti birlikte öğrenme, birlikte anlamaya çalışma, kent üzerine birlikte düşünme alanları yaratılıyor mu? Neden belediyelerin açık veri platformlarında üniversite ortaklıkları görmüyoruz, karar organı belediye meclislerinde kaç tane akademisyen bulunuyor, belediye kütüphanelerinde üniversite ortaklı kaç tane kenti birlikte düşünme etkinliği düzenleniyor, semt konağı, mahalle evi gibi kırılgan gruplara yönelik açılan mekanlarda üniversite ortaklı kaç eğitim düzenleniyor, kampüslere belediyeden kaç üst düzey karar alıcı derse, kütüphaneye konuşmaya, kent yönetiminin fırsat ve kısıtlarını anlatmaya davet ediliyor. Kaç derste öğrenciler sınıftan çıkıp kenti kent yöneticileriyle birlikte geziyor?

Bu sorular aklımdan geçerken bir yandan da sahnedeki konuşmaların aslında bir üniversite tartışması olmadığını fark ediyorum. Ana konuşmacı Prof. Dr. Cemal Kafadar, değişimin arifesinde üniversiteyi tartış(a)mıyor, çoktan değişmiş bağlamda geçtiğimiz mart ayında müdürü olduğu Harvard Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Merkezi’ndeki görevinden alınması ve meslektaşlarının buna tepkisini paylaşıyor. Konuşmasında “hangisi olduğu fark etmeksizin üniversitenin özerkliği için tavır almalıyız” diyor. İlk paneldeki akademisyenlerin ise tamamı günümüzde üniversitelerin yaşadığı hukuksuzlukları ve baskıyı paylaşıyor. Yani, üniversite üniversitede tartışılamadığı gibi, akademisyenler sırayla üniversitenin uğradığı haksızlıkları anlatmaktan, aslında panelde tartışmanın kendi de gerçekleşemiyor.

O cuma akşamı CRR’de bir konserle ruhumu dinlendirmek varken bu depresif içerikle zihnimi yormanın neşesiyle paralelde düşünmeye devam ediyorum. Boğaziçi Üniversitesi’nin 4 buçuk yıldır yaşadığı kabul edilemez süreçte İBB’nin Boğaziçi Üniversitesi akademisyenlerinin kamuoyunu aydınlatmak için düzenledikleri etkinliğe mekanını açması demokrasi için bir dayanışma örneği. Yani, tam da projecilik dışı bir üniversite-belediye iş birliği örneği.

Kentte akademisyenler için demokratik bir tartışmaya, en azından özgür ifadeye alan açılması belki de Boğaziçi Üniversitesi ve İBB’nin içinden geçtiği karanlık dönemin en parlak anlarından biri olarak kalacak. Boğaziçi Üniversitesi kendi geleneklerine göre özgür ortamına kavuştuktan sonra bile belki kentin farklı mekanlarında akademisyenlerin farklı kentlilere buluşması, kenti birlikte anlamaya, yaşamaya ve iyileştirmeyi düşünmeye başlamasına ilham olacak. Bu da belki ikinci paneldeki liselinin “bize gelecek vaat edilmiyor” haykırışına, yerelden, umut dolu bir cevap olacak.

Itır Akdoğan kimdir?

Itır Akdoğan, Notre Dame De Sion Fransız Lisesi’nin ardından Galatasaray Üniversitesi’nde iletişim lisansı, Université Libre de Bruxelles’de (ULB) uluslararası politika yüksek lisansı ve Helsinki Üniversitesi’nde sosyal bilimler doktorası yaptı.

Finlandiya Adalet Bakanlığı ile Kuzey Avrupa, Almanya Uluslararası İşbirliği Kurumu GIZ ile Afrika’daki projelerle uluslararası e-demokrasi danışmanıdır.

Dijital Politik Fanteziler kitabının yazarıdır. Akademik çalışmalarını e-demokrasi alanında devam ettirmektedir.

Itır Akdoğan 2015’den bu yana TESEV’in Araştırma Direktörüdür.

 

Yazarın Diğer Yazıları

İstanbul’da sivil toplum ve kurumsal siyasetin buluşma ağı, kent konseyi

Kenti dert edinen İstanbullular için alternatif bir sivil alan...

Radyosunun mu sesi olmak?

Kâinatın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine açık radyolara, bu ilkeyi kendine şiar edinmiş Açık Radyo’ya ihtiyacımız var. İnsanların onun sesi değil onun insanların sesi olmaya devam etmesine ihtiyacımız var

Yerel yönetimler bi dursa ilerler mi?

Bi durma ile kenti sadece görmediğimiz, aynı zamanda duyduğumuz ve kokladığımız da hatırlandı. Kentte farklı seslerin ve kokuların eksikliği ancak bi durarak fark edildi. Yüksek maliyetli ama genellikle yanlış planlanmış anketlerle değil. Demokratik görünmek için düzenlenmiş ama genellikle bilgili katılıma alan açmayan çalıştaylarla değil. Ham verisinin genellikle anlamlı kullanılmadığı şikâyet hatlarıyla da değil. Sadece bi durarak. Bi terasta...

"
"