Bu yazım geç kaldığı için okurlarımdan özür dilerim, bazı sağlık problemleri yüzünden geciktim. Biraz da Volkswagen'in (VW) Türkiye yatırımı hakkında vereceği kararı bekledim.
Tahmin ettiğim gibi karar biraz daha bekleyecek ancak bence olumlu olacak.
Hatırlarsınız, VW üst yönetimi, hükümetin Suriye "müdahelesini" protesto için Manisa’daki VW yatırımını "askıya" almıştı.
Bugüne kadar bir haber çıkmadı. Ben de olanları ve olasılıkları inceledim.
Ancak bu konuya geçmeden önce değinmek istediğim başka bir konu var; Ben çok önem veriyorum...
Milletçe "29 Ekim Cumhuriyet Bayramı"nı kutladık.
Kimileri çok kimileri az coşkulu, kimileri de coşkusuz...
Hatta bir kısım (nüfusa da kayıtlı; yani sahici, sonradan olma değil!) vatandaş kutlamadı. Bunlar epey cahiller; "Türk Milletinin nasıl var olduğu; yani kişisel var oluşları" hakkında bilgileri yok.
Rahmetli babam "Cahil-i Echel" derdi. Yani öyle bir cahil ki "Bilgisizliklerinin seviyesi hakkında dahi bilgileri yok!" anlamında!
Sayın Cumhurbaşkanı, yaptığı 29 Ekim konuşmasında "Gazi Mustafa Kemal bize 'muasır medeniyetin üzerine çıkmak' gibi bir hedef ve vasiyette bulunmuştur. Bunun için yapılması gereken ilk iş milli sanayi oluşturmaktır" diye doğru bir söz söyledi.
Daha önce de TBMM’de AK Parti grup toplantısında konuşan Erdoğan, sanayi konusunda Türkiye’nin geldiği noktayı anlatarak "Türkiye’de tasarlanabilecek, üretilebilecek, geliştirilebilecek hiçbir ürün, yazılım ve sistemin acil durumlar haricinde dışarıdan alınmayacağını" söyledi. Aslında bu savunma sanayii için idi; ancak başka konuşmalarında gayet açık ve net anlaşılır bir ifade ile OTOMOTİV SANAYİİ için de aynı değerlendirmeyi yapmıştı.
Nitekim; 2017 Mayıs’ında yapılan TOBB Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada; Cumhurbaşkanı Erdoğan "Bir teklifim var. Bu milletin evladı olarak buna hasretim. Gelin, şu yerli, yüzde 100 üretimi olan otomobilimizi TOBB içerisinden çıkartalım. TOBB yüzde 100 yerli otomobili 'Made in Turkey' olarak çıkarsın. Biz bu konuda yanınızdayız. Montajcılık bu millete yakışmıyor. Artık bu millet üretebilecek beyine de ürüne de sahip" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu sözünün ardından, TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu ayağa kalkarak "Biz yaparız yeter ki siz yanımızda olun" dedi.
Cumhurbaşkanı devam ile "Demokratik ve ekonomik standartları yüksek bir Türkiye için hep beraber çalışmalıyız. 15 senedir bu işi yapanlara hep gelin kendi otomobilimizi üretelim dedim. Hep montaj, montaj, montaj. Bu millete montajcılık yakışmıyor ya. Bu millet bunu yapabilecek beyne sahip. Ben inanıyorum ki burada sözü aldık. İnşallah TOBB çatısı altında bu işi başaracağız ve biz de üzerimize düşen görevi yapacağız" diye konuştu.
Daha sonraki bir basın konuşmasında Hisarcıklıoğlu "Cumhurbaşkanımız, genel kurulumuz sırasında, 'Ben 7 senedir bu iş için babayiğit arıyorum, bulamadım. Sen bulacaksın' dedi ve biz de bu işe talip olduk. Sonunda Türkiye’nin ilk defa yerli ve milli otomobilini üretmek için 5 babayiğit bir araya geldi. Onlar da bu işte Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin de ortak olmasını istediler. Küçük bir hisse ile biz de ortak olacağız" dedi.
"TOBB ve Yerli Otomobil" konusunu yakında derinlemesine incelemek üzere bu sözleri hatırlatarak bırakıyorum.
Şimdi gelelim "Hitler’in Halk otomobili VW’ye".
1930’larda bütün Avrupa 5/6 metre boyunda Hispano Suiza’lar, Renault’lar, Mercedes’ler Fiat’lar yaparken; birden bire bu otomobillerin yarısı kadar bir otomobil ile ortaya çıkmak için epeyce "özel" biri olmak gerek. Üstelik bu konuda hiçbir eğitimi, bilgisi yokken. Aslında Hitlerin yaptığı "yeni bir otomobil" değil; yeni bir "segment" yaratmak idi.
Bu segmentin yaratıldığını kendisi göremedi ama ikinci harpten itibaren otomobil üreten tüm Avrupa ülkeleri artık "küçük, ucuz, halka dönük" otomobil üretmeye başladılar ve aslında harpten hepsi yenik çıkan Avrupa ülkelerinin otomobil endüstrilerini kurtaran ve büyüten bu minnoşlar oldu. (VW ile birlikte, Fiat 500, Renault dauphine ve 4, Citroen 2 CV, Morris Minor vs.)
Aynı Henry Ford’un Amerikadaki halk tipi "Tin Lizzie" si gibi.
VW bugün bir dünya devi; 7 ülkenin 12 markasının sahibi. 122 adet fabrikası var ve 150 ülkede araçları satılıyor.
Türkiye’nin VW’yi kendi ülkesinde görmek için çok ciddi fedakârlıklar yaptığı söyleniyor. Oysa bence fedakârlık olmasa da geleceklerdi.
Türkiye bu yatırımı almak için; kendisi de bir AB üyesi olan Bulgaristan ile yarıştı. Bulgarlar, fabrikanın kurulmasını istedikleri Başkent Sofia yakınındaki eski bir demir çelik fabrikasını bedava verdiler, fabrika yolunu yeniden yapmayı üstlendiler, tramvay hattı döşediler, üstüne (AB Komisyonundan izin alıp!) para bile teklif ettiler.
Ancak; ben VW’nin "mecburen" Türkiye’yi seçeceğini sanıyorum. Global ticari kural ve geçerli şartlar, Türkiye’nin dünyanın en önemli otomobil pazarlarından biri olduğunu gösteriyor.
Bizim "1000 kişiye düşen otomobil sayısı" olarak Bulgaristan seviyesine gelmek için mevcut olanın üzerine yaklaşık 17 milyon otomobile ihtiyacımız var. Bizim devletin koyduğu kurallar uyarınca (ve realite de) bu otomobillerin büyük kısmı, daha uzun yıllar konvansiyonel yani "içten patlamalı motorlu" olacak. Oysa AB (Bulgaristan dahil) "Elektrikli Otomobil’e" yakın bir tarihte tamamen geçecek. Bu durumda VW’nin (zaten netameli olan) patlamalı motorlu araç üretimi ve satışı AB dışında bir yerlerde olmalı.
Kimisi Almanların "tarihsel" dostumuz olduğunu söylüyor. Ne Türkiye'nin ne de başka bir "devletin" tarihsel dostu yoktur, olmaz, olmamıştır. Milli menfaatler ne gösterirse o yapılır. Almanların dostu ise son 1000 yıldır kimse olmamıştır. Bakmayın siz Osmanlı’nın tufaya geldiğine!
Devletleri siyasetçiler yönetir. VW şirketinin en önemli ortaklarından biri olan Almanya’nın Güney Saksonya Eyaleti "siyasetçi" Başbakanı Stephan Weil’in baskısı ile bu erteleme kararının alındığı söyleniyor.
Aynı zamanda yönetim kurulu üyesi olan bu zat, kapalı kapılar arkasında muhtemelen "Birkaç ay daha bekleyin bakalım Türklerden bir şeyler daha koparabilir miyiz!" diyordur. Buna kanmamak gerek; Umarım Sanayi Bakanı'na "Böyle oluyordur!" diyen birileri vardır.
VW’nin birden oluşan bu "Türkiye aşkı!" tamamen kendi planları uyarınca ileri yıllar için yaptıkları "gelecek programı" ile ilgili.
"TOGETHER–Strategy 2025" ismini verdikleri program temel olarak "Otomobili yeniden keşfetmeye" dayanıyor.
VW yönetimi; 2025’e kadar otomobili "temiz, sessiz, akıllı ve güvenli" yapacağına söz veriyor.
Aynı zamanda "yeni temel ürün" daha "duygusal" olacak ve yepyeni sürüş deneyimleri sunacak. Öte yandan "çevre dostu ve iklim korur" olacak.
"Ancak bunları yaparsak otomobil bugün olduğu gibi gelecekte de, kişisel ve satın alınabilir bir 'köşe taşı' olmaya devam edebilir!" diyorlar.
Kısaca 2025’e kadar VW’ler (muhtemelen süreç içinde aynı guruptaki 12 farklı marka ile birlikte) "elektrikli, dijital ağ’a bağlı ve otonom sürüş yapabilen" olacaklar.
Bu yeni üretimler VW tarihindeki en büyük değişim olacak.
Böylece grup, "sustainable MOBİLity-sürdürülebilir hareketlilik" kazanmak istiyor... Buradaki "hareketlilik" OtoMOBİL'de kast edilen "hareket".
Bunu sağlamak için 30 adet yeni "tam elektrikli" otomobil yapmanın yanı sıra, temel üretim gamına "akü teknolojisi ve otonom sürüş’ü" de eklemiş olacak.
Sakın bizim "Manisa fabrikası" bunları yapacak zannedilmesin.
VW, Manisa için 1930’larda kurulan Çek Cumhuriyeti'nde Kvasiny şehrinde bulunan fabrikayı söküp getirecek ve Manisa’da Skoda Karog ve Seat Ateca üretecek.
Ancak okuyucu bunu kötü bir şey olarak algılamasın. Otomobil fabrikaları ölmez, yenilenir ama VW’nin de Türkiye’ye yeni teknoloji getireceği beklenmesin. Sadece tam kapasiteye geçince 5 bin kişi ekmek yiyecek. Bu önemli…
Hem, geçmişte Fiat ve Renault aynı şeyi yapmadılar mı?
Tofaş 1968’de kuruldu ve ilk olarak 1971 de; 1966’da İtalya'da yapılmakta olan Fiat 124’ü üretti.
Oyak-Renault ise 1969 de kuruldu ve 1969’da Fransa’da üretilmekte olan Renault 12’yi 1971’de üretmeye başladı.
Ancak, aynı kontext içine Otosan ve Anadol’u alarak bu üçlü’nün ülkemize "binek otomobili yapmayı" öğrettiğini ve (pek hevesli olmasa da!) çok köklü bir "yan sanayi" kurulmasına sebeb olduğunu söyleyebiliriz.
VW Manisa’dan böyle bir misyon beklemeyiniz; zaten gerek de yok…