08 Ağustos 2022

Başarısızlık, istifa, futbol...

Bir kişi “başarılı” ise rakamlar söyler. Hiç kimsenin “efendim bizim parti politikası ve/veya beni buraya tayin edenler yüzünden ben başarısız oldum!” deme şansı yok. Sahiden buna inanıyorlar ise “istifa” diye müessese var.

Ne yazayım diye düşünüyorum ya, kafam da güncel olayların getirdiği düşünceler oluşuyor tabii.. Ekonomik kriz geçiriyoruz; Sebebi ne? Tüm Dünya ülkelerinde ayni durum var. Koranavirüs, Ukrayna krizi vs vs.. Yani tüm dünya yöneticiler gelecek olan bu krizi görmemişler gerekli önlemleri almamışlar. Genel bir “yönetim başarısızlığı” var.                                                                                                           

Nedir bu başarısızlık?

Başarmak fiili etimolojik olarak kökeni “BAŞ” olan bir sözcük. Bir şeyin başı... Mesela sınav sonuçlarında listenin başında olursan sınavı başarmış olursun ya da bir yarışta en başta yarışı bitirince yarışı başarmış olursun vs. Yani “başarı” veya “başarısızlık”  bir kıyaslama sonucunda anlaşılıyor. Sınavda çok sayıda öğrenci var, “başaranlar” üste geçiyor. Sporda birden çok katılan var “başaranlar”, baştaki 3 atlet mesela altın gümüş bronz madalya kazanıyorlar.  Bu yüzden başarmak fiilinin kökü ''baş'' isim köküdür.                                                                                         

 Uluslararası 400 metre yarışında sen kendi derecenden çok daha iyi bir derece yaparsan; buna “KENDİ ÇAPINDA BAŞARILI” denilebilir ancak bu dereceyi yaptığın yarışta 20 atlet varsa ve sen 20’inci olmuşsan hiçbir şey yapmış sayılmazsın.

Ülkelerin (yani iktidardaki yöneticilerin)  başarıları çok çeşitli dallarda ölçülebiliyor. En genel olan da kendilerine oy veren “vatandaşlara” yani “bireylere”, “halka” verdikleri “daha iyi ve müreffeh yaşama koşulları.” Bu da para miktarı ile ölçülüyor.

O ülke vatandaşlarının o yıl için ürettikleri toplam mal ve hizmetlerin, kişi başına kendilerine dönmüş hali.

Mesela dünyanın “en çok üreten ülkesi” ABD 20 trilyon dolar üretirken, en küçük ülkelerinden San Marino 1,5 milyar dolar civarında üretiyor ama adam başına bölünce ABD ve San Marino vatandaşlarına yılda yaklaşık 50 biner dolar düşüyor. Bizim milli gelirimiz ile İsviçre’nin milli geliri aynı; yaklaşık 800 milyon dolar, ancak İsviçre bu parayı 9 milyon vatandaşı ile üretirken, biz 86 milyon vatandaş çalışarak anca üretiyoruz.

Üstelik Türkiye’de kişi başına milli gelir 2014’ten bu yana düşüyor. Resmi verilere göre kişi başına milli gelir Cumhuriyet tarihinde ilk kez 7 yıl üst üste düşüş gösterdi.  

1930/40’lı yıllarda (CEHAPE zamanı) sürekli yükselme göstermişiz. Hatta 1942’de yüzde 104.9 ile tarihimizin en yüksek büyümesini gerçekleştirmişiz.                                                              

Birey başına düşen gelir, II. Dünya Savaşı’nın akabinde 1944-1947 yılları arasında üst üste 4 yıl azalmış. 1961’de ihtilal sonrası yüzde 45.9 ile tarihimizin en büyük düşüşünü yaşamışız.

IMF Ekonomik Görünüm Raporu’na göre, 1997’de dünyanın en büyük 16'ıncı ekonomisi iken bugün 22'inci sıraya gerilemişiz. Bu arada da 1997’de kazandığımız parayı 60 milyona bölerken bugün kazandığımızı 85 milyona bölüyoruz.

Ülke toplam girdilerinde dünya 22’incisi olurken, vatandaş başına yaklaşık 9 bin dolar ile dünya 76’ıncısıyız.

Yani iktidar “Türkiye şuraya geldi buraya geldi!” derken vatandaşı değil, ülkeyiz kast ediyor. Biz de “dünyanın en zengin 22’inci ülkesinin, 76’ıncı fukara vatandaşları” olarak yaşıyoruz.  Hepimiz değil süphesiz!!.

Hep ABD Doları konuştuk!! “maaşımızı dolarla mı alıyoruz?” Bir de TL dediğimizi para birimi için bu değerlendirmeyi yapalım.

İlk T.C. parası olan TÜRK LİRASI 1923’te kullanılmaya başlandı; yaklaşık 155 kuruş (1,55 TL)  1 ABD Doları idi. Bu parite 1945’e kadar 22 yıl değişmedi.  

(Yazının bu yerinde CEHAPE sıralarından bir yaşşşaaa çıkabilir!!)                                            

1960’ta 2.8 TL, 1970’te 8.1 TL, 1980’de 90 TL (yaklaşık)                           

1990’da (yaklaşık) 3000 TL, 2001’deki krizde 1 milyon TL görüldü.                                                                                                  

2001 krizinin ardından Türkiye'de hükümet değişirken, IMF'nin kemer sıkma ve özelleştirme politikaları devreye sokuldu.

Aynı dönemde yabancı sıcak para girişleri ve özelleştirmelerle birlikte enflasyonda düşüş ve TL'de geçici bir istikrar dönemi yakalandı. 2006’da TL’den 6 sıfır atıldı; ve o gün teorik olarak 1 YTL (YENİ TÜRK LİRASI) 1 dolar oldu. Ancak günler içinde 1.30 kuruştan işlem görmeye başladı. 

Ancak ithalata, yüksek cari açığa ve yüksek dış borçlanmaya dayalı bu geçici istikrar dönemi önce 2008 küresel finans krizi, ardından da 2013'te küresel para musluklarının kısılacağı işaretleriyle son buldu.                                                                            

2013’te 1 dolar 2 TL iken 2015’te 1 dolar 3 TL oldu. Çok uzun bir süre bu istikrar korundu. (Yazının bu yerinde AKP sıralarından bir yaşşşaaa çıkabilir!!)

2003-2013 yılları arasında rekor seviyede artan kişi başına milli gelir son 7 yıldır üst üste düşüyor.

Bugün milli servetimizi tam 18 defa küçülmüş durumda. (18 YTL ; 1 USD)

Bütün bu resime, bu rakam kargaşasına dikkat ile bakıp incelersek, iktidarda olanların 2013’e kadar başarılı olduğunu görüyoruz. Ancak aynı dönemde dünyayı inceleyince, başarının “yöresel” olduğu görülüyor. Bu sürede hiçbir ülkeden daha “başarılı” bir “YERLİ VE MİLLİ” yönetim görememişiz.

Sn. Babacan’a bakarsanız, o dönemi yaratan kadro AKP’den ayrılmış da ondan…

2013’ten itibaren ise “yöresel” başarı da kaybolmuş.

Öncelikle iki ana ekonomik alanda, yani maliye ve sanayi dallarındaki yöneticiler son derece başarısız. Bugün öncelikle zaten çok kıt paramızı çok dikkatli, bilinçli harcarken, endüstrimizin üretimde harikalar yaratması bekleniyor.

Bu bakanlıklar nezdinde yaptığım araştırmalarda yapılan hiçbir “yenilik” ya da progresiv bir karar, uygulama göremedim, duymadım.

Ben politikadan anlamam. Ancak yönetimden anlarım. Bir kişi “başarılı” ise rakamlar söyler. Hiç kimsenin “efendim bizim parti politikası ve/veya beni buraya tayin edenler yüzünden ben başarısız oldum!” deme şansı yok.

Sahiden öyle ise buna inanıyorlar ise “istifa” diye müessese var.

Bu noktada yine etimolojiye başvuruyoruz. Arapça; istifa “başarısızlık veya istenmeyeni yaptığı için af dileme..” olarak izah ediliyor.

Başarılının Arapçası ise muvaffak; muwaffaḳ موفّق  "talihli, kısmetli, şansı yaver giden" sözcüğünden alıntı. Arapça tawfīḳ ise  "rast gelme, " sözcüğü ifade eder. Bu sözcük aynı zamanda "uyma, uygun olma" sözcüğünün mastarıdır.

Yani, bu dallarda en üst görevleri gören yöneticiler bazen şansları yaver gitse de, göreve uygun olup olmadıklarına önce kendileri karar vereceklerdir. Bir Sanayi Bakanımız ile elektrikli otomobil konuşurken; “Ben de otomotiv doktorası yaptım İskender Bey!!” diye beni paylamıştı.  Sonradan “Dizel motorlarda vibrasyon” konulu bir doktorası olduğunu öğrenmiştim. Bir diğer bakanımız ise Hereke Lisesi matematik öğretmeniydi.

Bugünkü Sanayi bakanı yardımcısı ile 2 yıl evvel yine elektrikli otomobil konuşmuştuk. Söylediklerimi (özellikle Sanayi 4.0 konusunda) anlamamış olacak ki “ben bir uzman gurubu kurup sizi tekrar davet edeceğim.” demişti. Bekledim bu olmadı; bu defa Sayın Bakan’a birkaç defa “görüşelim” çağrısında bulundum. Öyle ya belki de kendisi doğmadan 4 yıl önce üç kıtada ANADOL test sürüşü yapan, veya kendisi 4 yaşında iken sıfırdan bir binek otomobili yapan birisi ile bilgi paylaşmak isterdi?  Bu da olmadı; Bakan programlar, açılışlar, vs ile meşgul.

Nebati Bakan ise,  "AK Parti teşkilatlarının demokratik değerlere bakışı üzerine karşılaştırmalı bir analiz: Milli görüşten muhafazakâr demokrasiye” diye bir tez ile doktor olmuş.

Ben akademik bilimsel yönü ne olabilir diye epey düşündüm; Kendisinin ayrıca petrol istasyonu ve tekstil ticareti varmış. Bunların ekonomimize nasıl fayda sağlayabileceğini bilemedim.

Hiç kimse kusura bakmasın; bahsi geçen saygıdeğer zevat son derece değerli olabilir; hatta muhakkak öyledir.

Ancak hayatında sanayiye gidip bir tamirci ile dostluk kurmamış bir şahıstan dünyanın 20’inci ekonomisinin sanayi politikasını geliştirmesi beklenemez.

Ekonomi yönetimi ise, ancak,  ayni tip bir ülkede en az 10 farklı branşta ekonomi tecrübesi (Tahsili değil; o zaten gerek) olan kişiler ile beraber yapılır.

Bir problemin çözümünde “hiçbir hamle yapmaz iseniz” nasıl çözeceksiniz? Bu ülkede nerede ise 4 aydır faiz konusunda (dini? veya reel iddialar ile) hiçbir şey yapılmıyor. Hiçbir hareket yapmadan neyin değişeceğini bekleyebiliriz? Apandisit patladı ise yatıp biraz dinlenirsen kendi kendine geçer mi acaba?

İktidar yanlıları 2002 sonrası güzel günlerden bahsediyor. Bizim Milli Futbol Takımı da o tarihte dünya 3’üncüsü olmuştu. Bugün 43 sırada. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan…

Sayın Cumhurbaşkanı dahil, hiç kimsenin, yaşlımızı bu hale düşürmeye hakkı yok

Cumhurbaşkanı'na empati

20 yıl evvel 1 TL olan dolar bugün 32 lira olmuş. Önemi yok. Bütün dünya bizden bahsediyor ya siz ona bakın…

Murat Kurum...

Murat Kardeşim; Sen hâlâ İstanbul'u daha kalabalık yapacak "eserlerden" bahsediyorsun. Hemşerilerine de kağıt bardakta çorba! Senin kişisel olarak ne yapman gerekiyor acaba?