16 Ekim 2022

Çöpün kültür tarihi: Medeniyetin arka yüzü

İnsan dışında hiçbir canlının gezegenimizi kirletecek şekilde atığı yok, var oluşuna ihanet edecek üretimi, çöpüyle yaşama tutunma şekli, çöpünde boğulma ihtimali yok...

İnsan çöpü olan, ardında çöp bırakan yeryüzündeki tek canlı

Çöp dünyanın her yerinde gündemde, hayatın içinde; hatta medeniyetimizi oluşturan değerlerin yanı başında! Her birimizin her an, her saat, her gün ürettiği çöpler gökdelenlerin yükseldiği büyük şehirlerde, alış-veriş merkezlerinin yakınında, tatil beldelerinin ardında. Çöpler görülmek istenmese de sık sık da karşılaşılan yaşamın gerçek çıkarımı, gelişimin atığı, sanki medeniyetimizin ısırılıp bırakılmış dilimi gibi! Her alanda yeni teknolojiler geliştirmek, yaşamı değerli kılmak, bireyi mutlu (!) edecek arayışlar için çöp üretiyoruz; sanki çöp dağlarının ardında medeniyet arıyoruz. Aslında insan nerede olursa olsun çöpüyle birlikte, çöpüyle iç içe. Uzaklaşmaya çalışsa da çöpüne yakın, hatta çöpünün yanı başında yaşıyor…

Çöpten şikâyet etsek de her geçen gün artan çöplerimizle dünyayı hızla kirletmekten geri durmuyor; kendi artıklarımızda boğuluyoruz. Bırakın yerleşim alanlarının yakın çevresini, okyanusların derinlikleri, iç denizler, dağlar, ovalar, göller, neredeyse bilinen tüm nehirler çöp dolu. Hatta artık uzaya bırakılan atıklarımızdan da konuştuğumuz oluyor.

Aslında doğanın çöpü yok! Kabuklu deniz canlısından ağaç yaprağına, dalından düşen olgunlaşmış meyveden kum fırtınalarının taşıdığı zerreciklere kadar her şey ilk anda atık, artık gibi dursa da hiçbiri doğa için kısa ya da uzun vadeli kirlilik içermiyor. Hatta kısa bir zaman içinde tüm doğal organik atıklar üşüşen kurtçuklara, toprak altında yaşayan mikroorganizmalara ve başka canlılara besin olma özelliği bile taşıyor. Yani denilebilir ki, doğa kendi başına çöp üretmiyor. İnsan dışında hiçbir canlının gezegenimizi kirletecek şekilde atığı yok, var oluşuna ihanet edecek üretimi, çöpüyle yaşama tutunma şekli, çöpünde boğulma ihtimali yok...

Aslında insanın doğada yaşayan her canlı gibi atığı, artığı hep olmuş. Günümüzden 12 bin yıl önce göçebe yaşamlarını terk ederek yerleşik hayata geçmeye çalışan atalarımız tarihsel süreç içinde ölülerini yakın çevreye gömdüğü gibi çöpleri için -genelde- yakınlarında uygun yerler ayırmış. İyi ki de ayırmış; atalarımızın -yakın yıllara kadar tümüyle- organik olan atıklarından avları, çevrede yaşayan hayvan tipleri, ağaç türleri ve günlük yaşamlarındaki kullanım eşyalarının ve hayatta kalma biçimlerinin izleri sürülebiliyormuş. Yani denilen o ki; arkeolojik araştırmalarda bulunan çöp alanları, araştırılan toplum hakkında çok önemli bulgular sağlıyormuş.

İnsan medeniyetinin izleri insan atıkları üzerinden de izlenebiliyor  

Tarihte bilinen ilk sistematik çöp depolama alanı MÖ 3.000'de Girit Adasının Knossos bölgesinde tasarlanmış; çöpler kazılan derin çukurlara dökülmüş ve üstü toprakla kapatılmış. Farklı seviyelerde olan çöp katmanları sayesinde değişik yıllarda yaşayan toplumsal hayatın izleri çöp üzerinden günümüze taşınabiliyormuş.

MÖ 2500 civarında, İndus Vadisi'ndeki Mohenjo - Daro Şehrinde, evlerin içine çöp olukları ve çöp kutuları inşa edilmiş. MÖ 2100 civarında, Mısır'ın Herakliopolis kentinde zengin mahallelerinde oluşan atıkların çoğu Nil Nehri'ne dökülerek uzaklaştırılıyormuş.  

Tarihteki ilk çöp depolama alanı MÖ 3.000'de Girit Adasının Knossos bölgesinde tasarlanmış.

Antik Çin'de, MÖ 2000'li yıllarda Han Hanedanlığı zamanında çöpten faydalanma adına çalışma yapılıyor, arkeolojik araştırmalarda izleri bulunan kompost süreçlerinden anlaşıldığı kadarıyla "gübre tarifleri" ile kirliliğe geri dönüşümle çare bulunmaya çalışılıyormuş.

Dini inançlar da çöp konusunda belirleyici olmuş; temizlik güdüsü -neredeyse- her örnekte ibadetin içinde yer almış. Kudüs'te kullanılabilir su miktarı çok sınırlı olduğu için, MÖ 1600'den itibaren Yahudiler atıklarını yerleşim yerlerinden uzağa gömmek zorunda kalmışlar, çünkü inançları Kudüs sokaklarının her gün yıkanmasını şart koşuyormuş.

MÖ 1500'lü yıllarda Girit kentindeki bazı evlerin banyoları ana kanalizasyona bağlanmış; organik maddelerin işlenerek doğaya geri kazandırılması için boş araziler ayrılmış.

İnsan doğada çöpü olan tek canlı.

Antik dünyada çöp için tek tip standart hiç olmamış

Günümüzden 3000 yıl önce oluşmaya başlayan Troya antik kentinde çöpler bazen yaşanılan kapalı mekânlara, bazen de sokaklara atılıyormuş. Evdeki koku dayanılmaz hale geldiğinde, insanlar çöpleri örtmek için bir yandan toprak getirmişler, bir yandan da besledikleri domuz, köpek, kuş ve kemirgenlere çöplerindeki organik maddeleri yedirerek atıklarını imha etmeye çalışmışlar. Yapılan arkeolojik araştırmalardan anlaşıldığına göre Troya şehrinde çöp birikimi yüz yılda 4 ila 1,5m arasında bir yüksekliğe ulaşmış.  

MÖ 5. yüzyılda, Atina şehrinin çevresi çöple dolmuş, kirlilik yaşayanların sağlığını ciddi anlamda tehdit etmiş. Yaşanan sorunlar Yunanlıları kentsel çöplüklerin kurulmasını koordine etmeye zorlamış olmalı ki, MÖ 320 yılında Atina Parlamentosu çöplerin şehir duvarlarından en az 1,6 kilometre uzağa atılması yönünde bir karar almış. Çöp konusunda bilinen bu ilk kararname sonrasında insanların sokaklara çöp atmaları önlenmiş, Atina'da organik atıkların toprağa karışabileceği kompost çukurları oluşturulmuş.

Aynı yıllarda Amerika Kıtasında da benzer şeyler yaşanıyor, antik Maya toplumu organik atıklarını, kırık çanak çömlek parçalarını kazdıkları çukurlara atıyor, üstlerini taşlarla dolduruyormuş.

MÖ 320 yılında Atina Parlamentosu çöplerin şehir duvarlarından en az 1,6 kilometre uzağa atılması yönünde karar almış.

Geri dönüşüm arayışları 1000 yıl önce başlamış

Her en kadar Çinliler kâğıdın mucidi oldukları için geri dönüşüme ilk başlayan toplum olduklarını iddia etseler de, kâğıt geri dönüşümünün Japonya'da başladığına dair kanıtlar bulunmuş. Japonya'da bitkisel liflerin kıtlığı nedeniyle, atık kâğıtlar tekrardan kâğıt hamuru elde edilene kadar parçalanıp geri dönüştürüldüğü savı, MS 1031 yılına tarihlenen bir bulguyla sağlam zemine oturmuş; daha önce mürekkeple boyanmış kâğıtlardan oluşan hamurdan üretilen kâğıdın gri renkte olması bu tezi doğrular nitelikteymiş.  

MS 1031 yılında Japonya'
da atık kâğıtlar kâğıt hamuru içine atılarak geri dönüştürülmüş.

Yavaş yavaş şehirleşmenin arttığı, büyük göçün yerleşim alanlarını baskı altına aldığı Orta Çağ'da insanlar sadece kendilerine değil, genelde atıklarından besledikleri domuzlarına, kazlarına, ördeklerine ve diğer benzer hayvanlarına da şehirlerde yer aramışlar. Tabii ki hal böyle olunca çöplerin imhası yanında farklı sorunlar da yaşanmaya başlanmış. Öğlesine rahatsızlık çıkmış ki; 1131 yılında Paris kent yönetimi domuzların şehrin sokaklarında özgürce koşmasını yasaklayan bir kararname çıkarmak zorunda kalmış.  

1184 yılına kadar Roma İmparatorluğunun önemli şehirlerinde yollara dökülen çöpler için özel bakım alanları ayrılmış ama İmparatorluğun çöküşünden sonra atık toplama ve ilkel belediye çalışmaları ciddi anlamda düşüşe geçmiş; siyasi kargaşa içindeki Roma şehri, bir anda beklenmedik temizlik sorunlarıyla karşı karşıya kalmış. O zamana kadar gerek kanalizasyon, gerekse de katı atıkların doğaya katılması, çöplerin toplanması ve bertaraftı konusunda devrin standartlarına göre iyi organize olmuş halde bulunan şehir temizlik ihtiyaçlarını karşılayamamış, yerleşim alanlarından çöpleri yıllarca toplayamamış. Önceleri sokakları temizlemekten arazi sahipleri sorumluyken yasalar uygulanamamış, şehrin gücü azaldıkça şehrin çevre kalitesi bozulmuş; kirlilik artmış. Bu da demek oluyor ki, 14. yüzyıla kadar atıkların şehirlerin dışındaki çöplüklere taşınması işi uzun süre duraklamış.

Orta Çağ'da çöplerin yol açtığı kirlilik milyonlarca kişinin ölümüne yol açmış

Orta Çağ'da konut ve yaşam koşulları kötüleşmiş, büyüyen şehirlerde yaşayan halkın sağlık sorunları artmış. İnsanlığı bugüne kadar vuran en tehlikeli hastalık 1350 civarında patlak vermiş, büyük ölçüde pislikten beslenen hıyarcıklı veba yüzünden Avrupa'da 5 yılda tam 25 milyon insanı ölmüş.

1354 yılında İngiltere Kralı III. Edward bahçelerin temiz tutulmasını zorunlu kılan bir yasayı yürürlülüğe sokmuş, "tırmıkçı" olarak anılan ilk resmi çöp toplayıcılarını işe almış. Bu görevliler haftanın bir günü biriken çöpleri arabayla toplamaya başlamışlar; çöpler Londra şehrinin içinden geçen Thames Nehri'ne atılırken diğer şehirlerde uzak yerlere taşınarak yakılmaya başlanmış. 1388 yılı İngiltere için atıkların kamuya açık suyollarına ve hendeklere atılmasının yasaklandığı tarih olmuş. 1407 civarında da çöplerin tırmıkçılar alana kadar evlerde saklanması gerektiğini bildiren başka bir yasa çıkmış. Görüldüğü kadarıyla 14. ve 15. yüzyıl İngiltere'si çöpün farkında olmuş, tehlikeyi sezmiş, önlem almaya çalışmış.

1354 Yılında İngiltere'de ilk resmi çöpçüler biriken çöpleri arabayla toplamaya başlamışlar.

Tarihteki ilk ambalaj kullanımı 1551 yılında ortaya çıkmış; Alman kâğıt yapımcısı Andreas Bernhart, ürünlerine ad ve adres etiketleyerek paketlemeye başlamış. Belki de insanlığın bugün başına bela olan ambalaj kirliliğinin ilk izleri o günlerde belirmiş!

1657 yılında o günkü adıyla New Amsterdam olan Manhattan şehrinde sokaklara atık dökülmesi yasaklanmış.

Sanayi devrimi öncesi çöp konusu da, atıklardan kurtulma konusu da çok farklıymış. Bir sonraki yazımda insanın çöp dağlarında boğulmayı asırlar önce fark ederek doğaya geri kazandırmanın yollarını aradığını, bugün doğayı nefessiz bırakan plastiğin icadının nasıl heyecan yarattığını tarihsel süreci içinde irdeleyeceğim.

Ama en önemlisi insanın Ömer Faruk tarafından bu yıl okuyucuya sunulan "Bir Aşağılama Aracı Olarak Çöp" isimli kitapta yazdığı gibi "attıklarıyla atmadıklarının toplamı olduğunu" onun ağzından anlatmaya çalışacağım.

Güzellikleri biriktirmenizi dilerim.

İstanbul'un çöpleri yakın yıllara kadar denize dökülerek imha edilmeye çalışıldı. 
       27 Temmuz 1927 tarihli Son Posta Gazetesi, İstanbul'da denize dökülen çöplerden ekonomik yarar sağlanabileceğine dikkat çekiyor.

https://wasterecyclingworkersweek.org/history-of-the-garbage-man/ - resim ve son yıllar var.

https://quinterecycling.org/the-history-of-waste-and-recycling/ - resim var.

https://armarketinghouse.com/a-brief-history-of-trash/?cn-reloaded=1 - resim var.

https://huanbao.bjx.com.cn/news/20170313/813423.shtml

https://www.climate-policy-watcher.org/waste-management/the-history-of-garbage.html

https://www-tsingyangroup-com.translate.goog/?p=4420&_x_tr_sch=http&_x_tr_sl=zh-CN&_x_tr_tl=tr&_x_tr_hl=tr&_x_tr_pto=sc

İrfan Yalın kimdir?

Koleksiyoncu İrfan Yalın 1962 yılında İstanbul'da doğdu. 9 Eylül Üniversitesi, Aydın Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu mezunu. Objelerin – belgelerin peşinde "Popüler Tarih ve Kültür Yaşanmışlıkları araştırmacısı.

Bizimev TV'de yayınlanan "Koleksiyoncu" programı sunucusu - yapımcısı. Asya ve Afrika ülkelerinden tek tek topladığı el sanatlarını sergilediği Kadıköy'deki "Artemis"in kurucusu.

Koleksiyonculuğun özendirilmesi adına amatörce çalışan, sergi, sempozyum, sunu ve derleme çalışmaları içinde kültürel değerlere gönül bağımlısı… 

Yazarın Diğer Yazıları

Koleksiyoncunun kaleminden: Jübilenin kültür tarihi

Tarih öncesinde kölelerin "azat" edilmesi için kullanılan "jübile" sözcüğü yıllar içinde evrilmiş, emeklilikten araba kornasına hatta tarlaları nadasa bırakmaya kadar farklı imgeleri yüklenmiş

Koleksiyoncunun kaleminden: Oy vermenin kültür tarihi

Antik tarihte suçlular ve istenmeyen kişiler de oylanmış; en fazla oy toplayanlar sürgüne gönderilmiş

Dünya Kukla Günü kutlu olsun: Koleksiyoncunun kaleminden "kuklanın tarihi"

Kukla, hareketli hikâye anlatımında eğlenceli olduğu kadar kendini ifade etmenin de bilinen en eski sanatsal gösterim biçimlerinden biri