13 Nisan 2025
Turpun kökeni konusunda hala belirsizlikler olsa da bu alanda uzmanlaşmış bilim insanlarının tezlerinde muhtemel doğum yerinin Çin olduğu söyleniyor. Çin’de bugün hâlâ çok sayıda yabani turp türünün yaşaması da bu görüşü desteklemekte! Böyle düşünenlere göre turp Çin’den önce Orta Asya steplerine sonra da Akdeniz üzerinden farklı coğrafyalara yayılmış.
Etnobotanik alanında çalışan bazı araştırmacılar da doğal şartlarda yetişen (kara) turpun Suriye'de ortaya çıktığını Mısır, Anadolu, Yunanistan üzerinden Avrupa’ya ve Akdeniz’i çevreleyen ülkelere Mezopotamya’dan yayıldığını düşünüyorlar.
Arkeolojik kanıtlar, erken dönemde geniş bir coğrafyada yaşayan insanların hayatta kalmak için turp topladığını, tarıma geçilmesiyle birlikte yetiştirilen ilk ürünlerden birinin turp olduğunu göstermekte!
Turpun kökeni ne olursa olsun bu hafif baharatlı ve kıtır kıtır ısırıldığında ağızda ferahlatıcı bir his bırakan yiyeceğin 5000 yıldan fazla bir süre önce Mısır'da yenildiği, turpun Babil halkının sofrasında olduğu biliniyor.
Ortaya çıkarılan buluntulara göre Mısır firavunları turp yetiştirilmesine büyük önem vermişler; kazılarda fark edilmiş ki piramitlerin inşasından önce de Mısır coğrafyasında turp yetiştiriliyormuş. Turp Antik Mısır’da o kadar önemli bir gıdaymış ki; Keops Piramidi'nin iç duvarlarında bile tasvir edilmiş.
Yapılan araştırmalar sonucunda piramitleri inşa eden işçilerin günlük diyetinin büyükçe bir kısmını turpun kapladığı anlaşılmış; Keops Piramidi'nin inşası sırasında turp tedarik etmek için büyük miktarda harcama yapıldığına dair taş tabletler bulunmuş. Herodot'un yazdığına göre turpun işçilerin dayanıklılığını ve enerjisini artırdığına inanılmış.
Belki de her şartta kolay ve bol yetişen turpun büyüğü firavunlara da cesaret vermiş; yaşanan acılara, ölümlere, savaşlara sebep olmuş. Turp firavunları piramit yapımına yöneltmiş!
Antik Yunan’da turp kalıp olarak kullanılmış; turptan oyulmuş kalıplara dökülen değerli metaller tapınaklarda sergilenmiş, Tanrılara adanmış.
Eski Yunan Medeniyetinde turpa o kadar çok değer verilmiş ki, Tanrı Apollon'a adanan tüm dilekler turp kalıplara dökülüyor, turp şeklinde tasarlanmış küçük metal parçacıklarla kutsal mekanlar süsleniyormuş.
Aristo’nun öğrencisi olmasının yanında botaniğin kurucusu olarak bilinen antik çağın bilim insanı ve düşünür Theophrastus, günümüze ulaşan eserlerinde turpun tıbbi özelliklerinden bahsetmiş; Yunanların turpu sindirimi kolaylaştırıcı ve sağlık artırıcı bir sebze olarak gördüklerini yazmış.
İlk çağ düşünürleri turp sevgisini “köke” saygı olarak nitelendirmişler, yaşayan tüm kültürlerin aynı turp gibi kökleriyle ayakta kalabileceğini dile getirmişler.
MÖ 1000’li yıllarda Yunanlılar ve Romalılar için turp değerli bir yiyecek haline gelmiş; fethedilen uzak coğrafyalara götürülmüş. Roma ordusu turpu İngiltere’ye kadar taşımış.
Turp kelimesi Eski Yunancada "kolayca yetişen” anlamında kullanılan “raphanos” ifadesinden Latinceye “radix” (radicula) olarak geçmiş; Latincede bu kelime "kök" özellikle de “turp kökü” anlamında kullanılmış. Sonraki yıllarda bu kelime İngilizceye “radish”, İtalyancaya “ravanello”, Almancaya “rettich”, Fransızcaya da “radis” olarak geçmiş; turp çok dilde benzer sözcüklerle kendine yer bulmuş.
Turp, çok uzun yıllar boyunca şifa niyetine kullanılmış; iştahı artırdığına, hazımsızlığı ve kabızlığı önlediğine inanılmış. Melankoli hastaları turp taşımışlar, ilaç niyetine turp tüketmişler.
Orta Çağ’da romatizma ve akıl hastalıklarını tedavi etmek amacıyla da tüketilen turpun böbrek taşlarını düşürdüğü, yüz lekelerini ortadan kaldırdığı ve bağırsaklardaki kurtları döktüğüne inanılmış.
Çinliler 1000 yılında turpu Japonya'ya taşımışlar; turp Japon doğasında uzun köklere, beyaz- pembe-kabuklu ve dolgun etli bir hale dönüşmüş.
Geniş alanda şifa verdiğine inanılan turp bitkisine karşı Orta Çağ'da hem Avrupa'da hem de Asya’da hayranlık duyulmuş; her sınıftan insanın sofrasında turp baş köşede yer almış.
Bu yıllarda Londra'daki bahçesinde yetiştirdikleri üzerinde yaptığı çalışmalar sonucunda "Herball" isimli bir esere imza atan İngiliz bitki uzmanı John Gerard, günümüzde yediklerimize oldukça benzeyen turp türlerini yetiştirmiş; uzun, kısa, düz, yuvarlak, beyaz, kırmızı ve siyah renklerde turp hasatı yapmış. Farklı renklerdeki turplar tezgâhları şenlendirmeye başlamış.
Uzak Kıta’nın keşfi sonrasında yerleşimciler eşliğinde Amerika'ya götürülen turp tohumları Atlantik ötesindeki toprağı sevmiş; turp Yeni Dünya'ya getirilen ilk sebzelerden biri olarak kayıtlara geçmiş.
1500'de Meksika'da ve 1565'te Haiti'de turp yetiştirilmesi başlamış.
Günümüzdekine benzer büyüklükteki turplar 1586 yılından sonra İngiltere’de görülmeye başlanmış. Bazı araştırmacıların yazdıklarına göre aynı yıllarda İtalyan bahçıvanlar da küçük ve uzun turp yetiştirmeye çalışıyormuş.
Turpun Osmanlı'ya ne zaman geldiği kesin olarak bilinmiyor ancak Selçuklulardan miras kalan tarımsal bilgiler sayesinde erken dönemlerden itibaren yetiştirildiği düşünülüyor.
Osmanlı'da turp oldukça yaygın bir sebze olarak hem sarayın hem de halkın mutfağında yer almış, genelde çiğ halde salatalara katılmış ya da tazesi meze olarak tüketilmiş. Bir yandan da turşusu yapılmış; çoğu kez ilaç olarak da kullanılmış, şifası aranmış.
Osmanlı'da tarımla ilgili eserlerde turptan bahsedilmiş; 17. yüzyıl Osmanlı seyyahı Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde gittiği bazı şehirlerde turp yetiştirildiğini yazmış. Özellikle Bursa, Edirne ve İstanbul çevresinde turp tarımı yaygınmış.
Geçmişten gelen turpun sindirimi kolaylaştırdığı inancı Osmanlı’da da sürmüş; balık yanında mutlaka turp tüketilmiş.
Ünlü Osmanlı hekimi Sabuncuoğlu Şerafeddin, turpun faydalarını eserlerinde detaylı olarak anlatmış; ardından gelen lokman hekimler turpu sık sık önermişler. Mideyi rahatlatması yanında öksürüğe de iyi geldiğini yazmışlar. Turp suyu öksürük tedavisinde ve böbrek taşlarını düşürmede lokman hekimlerin önerdiği reçetelerde yer almış.
Turp farklı dillerin özdeyişlerinde de yer almış; Osmanlı’da tekerlenen “aklına turp sıkayım” ve “anası turp, babası şalgam; sen içinde gülbeşeker” sözü uzun yıllar boyunca halkın dilinde olmuş.
Türkçe’ de olduğu gibi “turp kadar sağlıklı” olmak İngilizce ve Rus dilinde de yer bulmuş. Fransızca ’da turp kadar değeri olmamak deyimi uzun yıllardan bu yana gelmiş. Çok çalıştırılan – zorlanan biri için kullanılan “turp gibi sıkılmak” ile sert gibi gözükse de yumuşak kalpli olanlar için “turp kalpli olmak” da sık kullanılmış.
Almanca ’da boşa giden çabaları "kırmızı bir turp bile kazanamamak" anlatırken “turp oyuncu” yeteneksiz, gereksiz, inandırıcı olmayan anlamında kullanılmış.
Gıda amacıyla turp yetiştirmek dışında turpun büyüğünün peşinde koşanlar tarih boyunca olmuş, hatta bölgeler – ülkeler arasında turpun büyüğünü arayanlar arasında yarışmalar düzenlenmiş. 13. Yüzyılda Almanya’da dev boyuttaki turplara hayranlık duyulmuş. Bir Alman botanikçi o yıllarda defterine 50kg civarında turplar gördüğünü yazmış. Hatta denilen o ki bugün bildiğimiz büyüklükte turplar 16. yüzyılın ortalarına kadar Avrupa’da ve İngiltere’de görülmemiş; o yıllarda yetişenler azman boydaymış.
Turpun büyüğünü arayanlar 18. yüzyılda Japonya'da, Çek Cumhuriyeti’nde ve Çin’de düzenlenen yarışmalarda kozlarını paylaşmış; özellikle Japon çiftçiler, devasa büyüklükte turplar yetiştirmek için özel teknikler geliştirmişler. Hatta bu tekniklerle büyütülen turp hasatı günümüze dek gelmiş; bugün 20-30 kg ağırlığa ulaşan "Sakurajima Daikon" isimli dev turplar Japonya’da yetiştirilmekteymiş.
Ne dersiniz, belki bizde de bu konuda mahir insanlar vardır!
"Turpun büyüğü heybededir" sözüyle başlayan tartışmada tüm tarafların “turp” üstünde buluşması -oldum olası- ülkenin kanayan yaralarına çözüm üretemeyen siyasal yapımızın turp kadar değerli (!) olduğunu göstermiyor mu?
İktidar torbaya -gerektiğinde- çıkarmak üzere koyacağı turpları ararken, muhalefeti “turp” üstünden aşağılayıp tehdit etmesi -acaba- 23 yıldır alıştığı şekliyle “turp” rakip yaratma, güçlenen muhalefetin başına aynı önceki yıllarda olduğu gibi “turp oyuncu” getirmeye çalışmak mı? Yoksa yıllardır “turp bile kazanamayan” muhalefeti en güçlü anında heybeden çıkaracağı “turp” ile ezmek mi olduğunu her iklimde yetişse de genelde soğuğu seven turp hasatı mevsiminde göreceğiz.
Bence tüm muhalefet torbadan çıkacak turpa karşı hazırlık yapmaya çalışırken sanattan istikrarlı büyümeye, dış politikadan enflasyona, çevreden insan haklarına, eğitimden enerjiye, tarımdan yoksulluğa, turizmden Kürt sorununa kısacası hayatın tüm alanlarına rahatlama getirecek planlamaları arka planda yapmalı, her anlamda hazır olduğunu belli etmeli.
Ana muhalefet partisi kendisini turp tarlasına çekmeye çalışan, bu konuda elinden geleni ardına koymayan gücün karşısına “turp” üstünden gitmeyi bırakmalı, turptan tepkiler vermek yerine ülkenin aklı başındaki tüm kesimlerini her platformda dinlemeli, hepimizi topyekün düze çıkaracak yeni fikirler üretmeli diye düşünüyorum.
Vizyonu, planlaması, hazırlığı olmayan bir hareketin günün birinde yürütmenin başına geçmesiyle her yanıyla ele geçmiş bir yapının içindeki turplarla yola devam etmesinin perçinleyeceği şey rejimin kalıcı öğesi olan “sürdürülebilir istikrarsızlık” ateşine odun atmak olacaktır, kanısındayım.
Güzellikleri biriktirmenizi dilerim.
https://www.27east.com/home-garden/a-brief-history-of-radishes-2242301/
https://medium.com/wander-wonder-write/the-radish-a-history-rooted-in-ancient-times-2448e8020b72
https://www.harvesting-history.com/the-radish/
https://www.theglobalist.com/relishing-the-radish/
https://www.sciencedirect.com/topics/agricultural-and-biological-sciences/radish
https://www.ebsco.com/research-starters/agriculture-and-agribusiness/radish
http://www.journalijdr.com/sites/default/files/issue-pdf/26289.pdf
https://www.amazon.com/-/es/Historia-r%C3%A1bano-pensante-autobiograf%C3%ADa-Spanish/dp/9681634381
Mantarlar, İlk Çağ’da "Tanrıların Yemeği" olmuş, “Yaşam İksiri” olarak değerlendirilmiş
Bir tür meşe ağacı kabuğundan doğal yollarla elde edilen “mantar” ilk olarak Eski Mısır’da kullanılmış
Günümüz yetişkinlerine çocukluk günlerini hatırlatan “Doğan Kardeş” Dergisi döneminin kültürel yapısını ve yaşam değerlerini dışa vuran zengin bir kaynak niteliğinde…
© Tüm hakları saklıdır.