13 Nisan 2025

Hayır hanımlar, beyler; Troya bir Anadolu kentidir...

Avrupa, kendi kökenlerini inşa etme doğrultusunda, tarih ve edebiyat literatüründe Troya’yı hep bir Yunan kenti olarak görmüştür. Troya arkeologları, bu gerçekdışı yargının yıkılmasında Manfred Osman Korfmann'ın büyük emeğini saygıyla belirtiyorlar

Troya denince bazı efsanevi isimler vardır. Sadece yörede değil, uluslararası alanda adı saygıyla anılır, söyledikleri, yazdıkları dikkatle okunup dinlenir. Bu kişilerden biri de yaşamını Anadolu kültürüne ve Troya'ya adamış, bu adanmışlık içinde adına Türkçe bir isim eklemiş olan Manfred Osman Korfmann'dır. Öyle ki eşi onun için "Osman Bey'in Türkiye'de bir sevgilisi var, adı Troya" dermiş, soranlara.

1942 Köln doğumlu Korfmann, dünyanın çeşit yerlerinde çalıştıktan sonra Türkiye'de Demircihöyük'te kazı çalışmaları yapmış ve ardından 1981’de yüzünü Troya'ya dönmüş bir arkeolog öğretim üyesi. Türkiye ve Troya ile o denli özdeşleşmiş ki 2003’te Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmuş ve kimliğine "Osman" adını da ekletmiş. Bugün Çanakkale'de herkes ondan saygıyla sadece "Osman Bey" diye söz ediyor.

Yaşamının son gününe kadar Troya'nın tarihsel önemi ve niteliği üzerine kazı başkanı olarak emek vermiş, onunla birlikte çalışanların gözünde neredeyse Troya'yı yeniden yaratmıştır. Bu abartılı bir niteleme değil gerçekten de. 1980'lerin ilk yarısında, elimde bir İlyada ile, bin bir zorlukla, köy minibüsleriyle ve patikalardan yürüyüşlerle ulaştığım Troya, bir şehir kalıntısı beklerken hayal kırıklığı yığınları olarak çıkmıştı karşıma. Sonraki yıllarda aralıklarla gittiğim Troya'nın adım adım yeniden doğuşuna benim gibi herkes tanık olmuştu. İşin ilginç yanı, Troya'yı keşfeden ama onu aynı zamanda soyan ve harap da eden Schliemann da bir Almandı, Korfmann da. İlahi bir kaderiydi belki bu Troya'nın.

2005'te Almanya'da öldüğünde geleneklerine aykırı biçimde yönü Troya'ya dönük olarak gömülen, vasiyetinde Çanakkale Troya Vakfı’na bağlı bir kütüphane kurulması koşuluyla kitaplarını Çanakkale'ye bağışlayan Manfred Osman Korfmann'la ilgili bir kitap yazan Troya kazı kurulu üyesi ve arkeolog Fecri Polat, onun için “Bir yıkıntı olan Troya'yı ayağa kaldırmış ve her bir taşına yeniden ve büyük bir güçle Homerosvari bir ruh üflemiştir" diyor.

Fecri Polat, Heyamola Yayınları'ndan çıkan kitabı Troya'nın Sevgilisi Korfmann'da, Çanakkale Tübingen Troya Vakfı'nın kuruluşunu anlatırken vasiyetinde çok sevdiği Çanakkale'yi unutmadığını belirterek "Elbette ki onu tarihin en önemli kentlerinden birine kazı başkanı yapan ve ona 'Osman Bey' namını veren bu topraklara, son anında bile gönül borcunu ödemek istemiştir" notunu düşüyor. Bugün Çanakkale'de tarihi bir yapıda, vakfın merkezi ve onun adını taşıyan arkeoloji kütüphanesi kente hizmet veriyor.

Korfmann Arkeoloji Kütüphanesi

Fecri Polat, yaşamını kaleme aldığı Korfmann için "O Troya'yı hayatının bir parçası haline getirmiş. Onu korumak için, farkındalık için dünyanın gündemine yeniden taşımak için elinden geleni yapmış, onunla yatıp onunla kalkmış, diyebiliriz. Zaten kitabın ismi de oradan geliyor, o bir sevgili gibi görmüş Troya'yı. Sadece bugünkü Troya kenti değil, çevrede de kazılar yapan, örneğin Akhilleus'un mezarını kazan da o. Troya zaten, bütün bir bölge olarak insanı büyülüyor. Osman Bey de bu büyüye kapılanlardan. Bu büyü nereden kaynaklanıyor derseniz, coğrafyanın çekiciliği kadar Homeros'un İlyada'sından kaynaklanıyor" diyor.

Avrupa, kendi kökenlerini inşa etme doğrultusunda, tarih ve edebiyat literatüründe Troya’yı hep bir Yunan kenti olarak görmüştür. Troya arkeologları, bu gerçekdışı yargının yıkılmasında Manfred Osman Korfmann'ın büyük emeğini saygıyla belirtiyorlar. Buna karşı çıkmış ve "Hayır, Troya Yunan kendi değildir, bir Anadolu şehridir" diyerek makaleler yazmış, konferanslarda bildiriler sunmuş. Fecri Polat "Biliyoruz ki Korfmann bu çıkışıyla Avrupa'daki önyargıları sarsarken büyük tepki çekmişti. Olacak şey miydi bu. Pişmiş aşa su katıyordu Korfmann" diyor ve devam ediyor: "Arkeolojik açıdan korurken geliştirirken yani kazı yapıp o sonuçları paylaşırken kültürel açıdan da bulguları bilgiye dönüştürmüş, analizler yapmış. Makaleleri, uluslararası konferanslarındaki sunumlarıyla, elindeki bulguları bilimsel perspektiften analiz etmiş. Başlardaki tepkilerin sonraki yıllarda, onun yetiştirdiği genç arkeologların, bilim adamlarının da bu tezi devam ettirmesiyle kabullenişe döndüğünü görüyoruz. Bana kalırsa Osman Bey'in bu topraklara hizmetinin iki boyutu var. Biri Troya'yı yeniden ayağa kaldırması, dünyanın dikkatini buraya çekmesi ve ardından kültürel açıdan da Anadolu vurgusunu kabul ettirmesidir."

Fecri Polat, kitabında Korfmann'la çalışmış ya da dostluk etmiş kişilerin görüş ve anılarına da başvurmuş. Onunla aynı üniversitede çalışmış bir başka öğretim üyesi Muharrem Satır'ın şu söyledikleri, Polat'ın vurgusunu doğrular nitelikte: "Troya kazı çalışmalarında elde edilen önemli arkeolojik buluntu olan 'Luvi mührü', içerik ve yazım şekli açısından Troya'nın Hitit benzeri bir Anadolu kültürü olduğu tezini güçlendirmişti. Bunu Korfmann her ortamda dile getiriyordu. Özellikle Avrupa'da Troya'nın Anadolu'ya ait olma ihtimali şok etkisi yarattı. Korfmann'a karşı, başını eski çağ tarihçisi Prof. Dr. Frank Kolb'un çektiği, neredeyse bir kampanyayı andırır, çoğunlukla bilimsel ve arkeolojik değeri olmayan saldırılar başladı. Yazılı ve görsel medyada devamlı tek yanlı yayınlara yer veriliyordu (...) Objektif olmayan bu eleştirilerin Korfmann'ı ne denli üzdüğüne ve onu yıprattığına da şahit oldum."

Fecri Polat, Heyamola Yayınları'ndan çıkan Troya'nın Sevgilisi Korfmann kitabında, bu çalışmasının nedenlerini şöyle anlatıyor: "Kendisini tanıyacak kadar şanslı olmadım. Fakat onun en büyük mirası diyebileceğim, yetiştirdiği öğrencilerle çalıştım. Kütüphanesinde yer alan kitaplara her gün dokundum., bazen kitapların arasında onun kendi el yazısıyla aldığı notlara rastladım. Onun geride bıraktığı en büyük eseri olan Troya kazısı ve Troya Vakfı'nda yıllarca çalışmış biri olarak her adımımda onu yanı başımda benimle konuşurken görebiliyorum (...) Eski tütün deposu olan Manfred Osman Korfmann Kütüphanesi'nin büyük demir kapısından her içeri girdiğimde, içeriden gelen kitap kokularını, yaşanmışlığı, Troya aşkını içime çekiyorum ve Osman Bey'in kulağıma fısıldadığı Homeros'un eşsiz dizelerinden Troya'ya doğru yeni bir yol çizmeye başlıyorum. Ve her sabah, Çanakkaleli ve Anadolulu Osman Bey'i rahmetle ve minnetle anıyorum."

İbrahim Dizman kimdir?

1961'de, Çanakkale'de doğdu. Ankara Üniversitesi'nde, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Türk Dili, Güzel Sanatlar Fakültesi'nde Yaratıcı Yazarlık dersleri verdi.

1983'ten beri çeşitli kültür-sanat ve edebiyat dergilerinde eleştiri-röportaj, değerlendirme ve kültür tarihi üzerine inceleme-araştırma yazıları yazdı.

İbrahim Dizman'ın ikisi roman olmak üzere yayımlanmış 20 kitabı var; bir kitabı Yunancaya da çevrildi.

Dizman'ın yönetmenliğini yaptığı 4 belgesel film de bulunuyor.

Sahnelenmiş iki tiyatro oyunu bulunmakta. Ayrıca, çeşitli sahne gösterileri de hazırladı ve uyguladı.

Kültür Bakanlığı Roman Başarı Ödülü, Behzat Ay Ödülü ve Genel-İş Abdullah Baştürk İşçi Ödülü sahibi de olan Dizman, çeşitli yıllarda Çağdaş Türk Dili ve Roman Kahramanları dergilerinin yayın yönetmenliğini ve editörlüğünü yürüttü. Türkiye PEN üyesidir. 

Kitaplarından bazıları:

Suyun ve Rüzgârın Şehri Çanakkale, İletişim Yayınları, 2020

Aşrı Memleket Trakya (T. Bilecen'le birlikte), İletişim Yayınları, 2018

Adı Başka Acı Başka (Karadeniz'in Son Ermenileri), İletişim Yayınları, 2016

Kardeşim Gibi (A. Papadopulos ile birlikte), Heyamola Yayınları, 2016

30 Yıl 30 Hayat (Ç. Sezer'le birlikte), İmge Kitabevi Yayınları, 2010

Başka Zaman Çocukları (roman), 2007, Heyamola Yayınları, 2007

Denize Düşen Dağ (monografi), 2006, Heyamola Yayınları, 2006

Belgesel filmleri: 

Kardeş Nereye: Mübadele, senaryo yazarlığı ve danışmanlık (yön: Ö. Asan), 2010

Oyunlarla Yaşayan Şehir, yönetmen, 2012

Hrant Amca: Memlekete Dönüş, yönetmen, 2016

Poliksena: Kız Öldün, yönetmen, 2018

Yola Gelmeyenler, yönetmen, 2020

 

Yazarın Diğer Yazıları

Hikâye denilen gerçek

Çocukluğumda her bahar, aynı bacanın, aynı direğin üstünde görürdük leylekleri. Kasabanın dekorunu tamamlayan doğal ögeydiler ve bizden biri gibi yaşarlardı birkaç ay

Zamanı düğümlemek

Bireyin kendi huzurlu, konforlu "zaman"ını bambaşka bir boyuta taşıyan bir akış de denebilecek olan toplumsal zaman, biraz da huzursuz edicidir. İnsanı diğer insanlarla yan yana durup ortak hafıza kurmaya çağırır; zihnini dürter, gel, der; körleşme, gözünü aç!

Biz söyleriz başkalarına kalır kelimeler

Murathan Mungan şiirlerini eline alıp sonra bırakabilen var mıdır bilmem; pek mümkün değil gibi gelir bana. Dizeleri bir anda, fırtınada çırpınan bir yelkenliye çevirir kalbimizi

"
"