16 Ocak 2023

Oyuncu Kenan Ece: Bunlar hep bıçak sırtı durumlar

Sınırlar adlı oyunla gücün kullanımını, erki, tacizi, şiddeti ve ‘normal’ ile tüm bu saydıklarımızın sınırlarını tartışmaya açan Kenan Ece ve Ecem Uzun ile Kayhan Berkin’in uyarlayıp yönettiği oyunu konuştuk ...

Medeni sınırlar içinde bir erkeğin kadına yaklaşımında hangi noktada taciz başlar? Ya da şiddet nedir? Kadın tacize uğradığını iddia ettiği andan itibaren mağdur mudur yoksa tıpkı kişinin suçu ispat edilmeden suçlu sayılamayacağı gibi (Hukukun temel kurallarındandır bu) mağdur da mağduriyetini ispat etmeden tacize/şiddete uğramış sayılmamalı mıdır? 

Hepimiz yeni edindiğimiz bilinçlenmeler ile ilişkilere bambaşka şekilde bakarken, Z jenerasyonundan kendini koruma, hakkını arama konusunda dersler alırken hâlâ gri noktalar var konuşulmayan. Evet, bir kadın sadece şu an var olan trendler ve doğruluğu su götürmez hak aramalarımızı istismar edebilir, haksız yere bir erkeği tacizci durumuna düşürebilir. Ve evet, tacizin, tacizcinin, mağdurun kadını/erkeği ya da daha doğrusu cinsiyeti yoktur. 

Tüm bu düşünceler, sorular ilginizi çektiyse şimdi hepsini cebinize koyun ve Sınırlar oyununu izlemek için ilk seansa bilet alın. Kenan Ece ve Ecem Uzun’un oynadığı 2 kişilik bu oyunun arkasında hem oyunculuğu hem de yönetmenliğini çok sevdiğimiz Kayhan Berkin var. Berkin’in Amerikalı yazar David Memet’in “Oleanna” metninden uyarladığı ve rejisini yaptığı Sınırlar, bir üniversite hocası ile öğrencisi arasında geçen diyaloglardan oluşuyor. Tansiyonu her sahnede gitgide yükselen oyunda bir dakika öğretmene (Kenan Ece) hak verirken bir dakika sonra öğrenciye (Ecem Uzun) hak veriyorsunuz. 

Tavsiyem, bu oyunu tartışmayı sevdiğiniz kişilerle izlemeniz ve oyun sonrası için başka plan yapma, evlere dağılma gibi bir hataya düşmemeniz. Çünkü oturup konuşmak, tartışmak isteyeceksiniz. Kendi öğrenciliğinizde ya da işyerlerinizde hala yaşadıklarınızı yeniden tartacaksınız. Sonuçta artık masallar bile sadece iyi ve kötünün sert ayrımı ile anlatılmıyor değil mi? 

Hayırlı olsun oyun.

Ecem Uzun: Teşekkürler, yoğun, zor bir prova süreci geçirdik.

Kenan Ece: Yaz başında başlamıştık çalışmalara.

Ecem Uzun: Arada önce ben sonra Kenan gitti, mola verip sonra devam ettik. Aralık’tan beri farklı sahnelerde oynuyoruz.

Nasıl dahil oldunuz oyuna, nasıl başladı her şey?

Kayhan bana oyunu gönderdi. Zaten Kayhan’la daha evvel Hipokrat oyununda çalışmıştık. Yine Kayhan’ın Evlilikten Sahneler oyununu izlediğimde “Ya ne güzel, keşke böyle bir oyunda oynasam” demiştim. O da “Bekle, aklımda var bir şeyler” dedi. Çok geçmeden oyun geldi. Baktım Odeanna oyunu. Yıllar evvel Dublin’de yaşarken almıştım oyunu. Hemen gidip orijinaline, notlarıma falan baktım ve hatırladım ki ben bu oyunu ilk okuduğumda hiçbir şey anlamamıştım. “Ne biçim oyun” demiştim hatta. Fakat Kayhan’ın gönderdiği oyun çok ilgi çekiciydi, rol de çok güzeldi. O şekilde kabul ettim.

Ecem Uzun: Ben de yürütücü yapımcımız Elif ile daha önce Martı oyununda çalışmıştım. Kayhan’ın Evlilikten Sahneler oyununu izlediğimde aynı şekilde çok beğenmiştim. Okulda metni okumuştuk zaten. Çok kaygan bir zemini var bu metnin. İlk okuduğumda da “Kime ne oluyor burada” dediğim bir metindi o yüzden çok mutluyum dahil olduğum için.

Orjinali ile ne kadar fark var?

Ecem Uzun: Günümüz Türkiye’sine uyarlanmış gibi düşünebiliriz değil mi?

Kenan Ece: Evet, minimal eklemeler var. Zaten 1990’ların başında yazılmış, çok da eski olmayan bir oyun.

Okurken hocalarımla, çalıştığım kişileri hatırladım. Hatta başta hocaya karşı çok hiddetlendim. Sonra öğrenciye kızdım… Siz oynarken bu ikilemlere düştünüz mü? Kadının oyunda alınganlık yapmış olabileceği aklınıza geldi mi?

Kenan Ece: Alınganlık değil ama hocası karşısında yani profesörün karşısında kendini çok güçsüz ve çaresiz hissettiğini ve profesörün bu gücü kullandığı dilden tutun kazandığı titrlere kadar her şeyden devşirdiğini düşünüyor ve bunun karşısında tutunamıyor. Bu bastırılmışlık hissini de farklı stratejiler uygulayarak gücü kendine devşirme yöntemiyle savurmaya çalışıyor. Bunların başında öğrenci birliği ile hareket etmek geliyor. Kendi başına hareket etmiyor yani aslında. Öğrenci Birliği’nin amacı da var olan erkin, -ki bu erk kullandığı dilden, okulda hangi kitapların okunacağına kadar bir takım parametreler kullanarak gücünü kötüye kullanıyor- gücüne nasıl karşı gelineceğini sorgulamak, bulmak. En azından benim oyundan anladığım bu. Oyunun bence ana konusu bu ama ilgi çekici mevzu taciz. Orası zor bir yer. Biraz seyircinin bakış açısına ve algısına bırakılıyor. Kim kime zulmediyor, kim haklı kısmı seyircinin algısına bırakılıyor ama oyunun asıl konusu güç ve bu gücün devşirilmesi.

Ecem Uzun: Hiyerarşik düzende bir hocanın öğrencisine dokunması şu an bir suç ama bu hakkı kendinde görebiliyor. Ama kız bir noktada diyor ki “Gücün karşısında sizin de boynunuzun kıldan ince olduğunu anladınız”. Oynarken özellikle bir yerde hocanın acınası halinden zevk aldığımı hissettiğimi söyledim Kayhan’a. Ama oynadığım karakterin asıl derdi o değil, anlaşılmak istiyor o. Yani oynadığım karakteri, Ecrin’i böyle bir yerden tanımlıyorum. Kenan’ın da söylediği gibi çok kaygan bir zemin. Kim haklı kim haksız ya da taraf tutmak zorunda mıyız soruları benim de kafamı kurcalıyor oyunu ilk okuduğumdan beri. O nedenle de oyun öncesi heyecanlanıyorum.

Kenan Ece Bir öğretmenin öğrencisinin omzuna kolunu atması taciz midir? Kız çaresizliğinden dolayı krize girince hoca kızı sakinleştirmek için müdahale ediyor ama dokunmanın sınırı nedir? O yüzden de oyunun Türkçe adı “Sınırlar”. O sınır ne? Adam bir parça yararlanıyor mu bu durumdan yoksa çok insani bir şekilde mi hareket ediyor? İnsan insana dokunur sonuçta ama bunlar hep çok bıçak sırtı durumlar. ‘Siz belki birinin omzuna elinizi atmayı normal buluyorsunuz ama ben normal bulmuyorum ve ben ne diyorsam gerçek o, neden sizin söylediğiniz şey gerçek olsun’ diyor öğrenci. E hadi bakalım, kim haklı? Seyirciyi de arada bırakıyor. Adam belli bir anlayışı kullanarak bir hegemonya kuruyor ama başka açıdan bakınca babacan bir profesör gibi de görülebilir…

Babacan diyebilir miyiz sahiden?

Kenan Ece: Ama babacan da bir algı… Şefkat duygusundan ötürü.

Ecem Uzun: Ki bir noktada “Ben senin baban değilim” de diyor.

Kenan Ece: Ben senin baban değilim derken sen beni babanla konuşur gibi, ona öfkenle konuşuyorsun belki ama ben senin baban değilim demek istiyor… Negatifini söylese bile aslında kendi de ilişkiyi tam bunun üstünden kuruyor. Kız üniversite eğitiminde bocalıyor, aptal olduğunu düşünüyor, bundan dolayı tetikleniyor. Hoca da diyor ki “Ben de böyleydim, bana da hep aptal olduğum söylendi, ben de hocalardan nefret ederdim.” Yani aslında ikisinin de sisteme karşı birleştiği bir nokta var…

Peki hoca omzuna sarıldığında kız da başını yaslasaydı devamında ne olacaktı? Asıl mesele bu bence… Kızın hayır demesi ve adamın buna rağmen sarılması mıdır taciz yoksa daha ilerisi mi gereklidir?

Kenan Ece: İşte bunlar zor konular… Biz de çıkamıyoruz içinden.

Ecem Uzun: Oyunu okuduktan sonra ben de öyle hissettim ve hâlâ tartışıyoruz.

Peki erk dediğimiz kişi baba da olabilir profesör de ya da patron da ama günün sonunda gücün kötüye kullanılması ya da hak aramamıza izin verilmemesi noktasında o erk, güç siyasette en tepedeki kişi ile özdeşleşiyor… Bunu Türkiye özelinde söylemiyorum ki bu zaten Amerikalı bir yazarın eseri. Ama “devlet baba” kavramındaki babanın gücü doğru ya da kötüye kullanımı, hayatımızdaki diğer erklere, diğer babalara da sirayet ediyor mu sizce?

Kenan Ece: Tabii ki. Aslında zaten cevap sorunun içinde. Güç bir ağda yayılıyor, kelimelerden tutun da giyinme tarzına, selamlaşmaya, oturma kalkmaya kadar her şeyi gücün sirayetleri olarak görebiliriz. Görmeli miyiz başka bir konu. Çünkü o zaman işin içinden çıkılmaz bir noktaya götürüyor ya da ben kendi kapasitemde çıkmaza giriyorum. Tek bir gerçek var ki o hiyerarşide yukarıdan aşağıya doğru yayılıyor her şey. Hatta kraldan çok kralcı olmak deyimi vardır. O gücü kullanırken kraldan bile daha acımasız olabiliyor günlük hayattaki erkler.

Aranızda kaç yaş var bu arada?

Kenan Ece: 42 yaşındayım.

Ecem Uzun: 30 ben.

10 yaş bile bu konulardaki anlayışta büyük bir fark yaratıyor artık. Benim öğrenciliğimde “Gel odamda konuşalım” diyen bir hocaya ya da elini omzuma atan bir hocaya itiraz edemezdim, hatta bunu taciz olarak algılamazdım bile rahatsız olsam da. Şimdiki kızların haklarını aramalarına, farkındalıklarına bayılıyorum! Oyuna bu açıdan baktığımızda da o hoca aslında kendi öğrendiği yerden yaklaşıyor.

Kenan Ece: O zaten bir süre için kızın neyden bahsettiğini  algılayamıyor. Oyunda en çok hoşuma giden şeylerden biri bu. Sonra bir yerde anlıyor: Bu benim dünyayı gördüğümden çok farklı bir bakış açısı ve benim bunu görebilmem, bakış açımı değiştirmem için çok temelden bir takım şeylerin yerini değiştirmem lazım.

Sizce diğer jenerasyonlardaki kadınları, erkekleri eğitmek gençlerin görevi mi? Yoksa onlar öğrenmekle mi yükümlüler?

Ecem Uzun: Bu niye birinin görevi olsun ki? Artık sosyal medya diye bir şey var, her şeyi her yerden öğrenebilirsin. Talep edilirse gençler daha yaşlılara yol gösterebilir ama bunu gençlere bir görev olarak yüklemek bana çok çabasız bir şey olarak geliyor. 

Aslında tam olarak jenerasyon farklının özeti bu cevap. Peki sanat, sinema, diziler, tiyatro oyunları ne kadar yön gösterici sizce? Bu oyunu 10 sene önce oynasaydınız aynı tartışmaları yaratabilir miydiniz?

Ecem Uzun.: Bugün bunu konuştuk.

Kenan Ece: Ben bu oyunu ilk okuduğumda hiçbir şey anlamamıştım. Çok da küçük değildim, 24-25 yaşındaydım ama neyden bahsettiğini anlayamamıştım. Çünkü öyle bir tartışmanın ne içindeydim, ne izleyicisiydim ne de böyle bir konunun farkındaydım.

Ecem Uzun: 2000’lerin başına mı denk geliyor ilk okuman?

Kenan Ece: Aynen, okulda okuma yapmak için sahne bulmaya çalışıyordum, o yüzden okumuştum. Problem nedir idrak edememiştim. Bu politik doğruluk bizden çok önce batıda başlayan bir tartışma o nedenle belki cahildim bu konuda, biz kültür olarak başka şeylerle ilgileniyorduk. Ama bugün bize de ithal olarak gelmeye başladı bu tartışmalar ve bir şeyleri yavaş yavaş değiştirdiği kesin. Ama tüm dünyada bu tartışmanın artık geldiği nokta şu: Bunun bir şirazesi var mı? Evet susma ve karşı koy fakat bu da bir güç ya; bunu da suistimal etme riski var… Bütün kadınlar bunu doğru sebepler için kullanacak diye bir durum yok.

Ecem Uzun: İşte o noktada mağduru görmek gerekiyor. Kadın-erkeğe indirgeyemeyiz bunu. Sen bana bir şey yaptın ve ben bunu bana yapmanı istemiyorum dedim. Senin bunu tekrarlaman taciz.

“Hayır”dan sonrası taciz. Ya da izin verilmeyen her şey taciz. Hâlâ daha çok tartışılan ve sınırları belli olmayan bir konu bu. Eğitimli eğitimsiz, farklı kültürlerden erkeklerden aynı sözleri duyuyorum: “Bir kadına selam vermeye bile korkuyorum artık çünkü taciz sayılabilir”. Bu korkutucu bir şey aslında insani ilişkiler açısından.

Kenan Ece: Bence de. Bu bilincin yükselmesini bir ilerleme olarak görebiliriz ama hayatları sterilleştirildiğini de görmemiz gerekli. Flörtü neredeyse ortadan kaldırıyor. Bu korku ile yaşamak, söylediklerini sürekli tartmak zorunda hissetmek de başka bir baskı aslında. Belki de gelişen bir şeyin ortasındayız ve henüz tam anlayamadık neyin ne olduğunu. Belki yeni jenerasyon için bunlar zaten doğuştan böyle ve hayatlarını böyle sürdürüyorlar. Oysa önceki jenerasyonlar için adaptasyon gerekiyor. Çok nokta koyulabilecek bir konu değil.

Oyunun sonu sizce daha farklı olabilir miydi? Çünkü sonuçta adamın haklı olup olmadığını tartışırken hiç tartışmasız suç işlediğini görüyoruz. Tartışmayı devam ettirecek şekilde bitmesi mümkün değil miydi?

Ecem Uzun: Belki de hâlâ daha adamı suçlu bulmayacaklar… Belki de öğrencinin hak ettiğini düşünecekler…

Kenan Ece: Olabilir evet ama… 20 sene önce oynamış olsaydık “Hak etti …” denirdi ama şimdi bunu düşünseler bile söylemekten çekinebilir izleyiciler. 

Sınırlar oyununu 17 Ocak’ta Baba Sahne’de, 27 Ocak’ta Alan Kadıköy’de izleyebilirsiniz.

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

"Dengeler: Biri Olmak" dizisinin başrolü Cihangir Ceyhan: Ferit kader kurbanı mı değil mi?

Teşekkür edip karavandan ayrılırken emin olduğum bir şey vardı; Ferit karakterini Cihangir Ceyhan'dan daha iyi canlandırabilecek bir isim düşünülemezdi

Türkiye için yeniden umutlanma vakti

İstatistiklere göre 2019’da büyükşehir belediye başkanlıkları için toplam 33 kadın aday yarışırken, 2024’te 94 kadın aday var listelerde. Belediye Başkanlığı kadın adayları ise 634’ten bin 624’e çıkmış. Net veriler yok ama 40 yaş altı aday oranında gözle görülür bir artış var. Şimdi bu ülke için yeniden umutlanma vakti değildir de nedir?

'3 Cisim Problemi'nin yıldızları T24'e konuştu: Uzaylılara inanıyorum, şu anda İngiltere'de hükümetteler!

Kabul edin, bu hafta gerçeklerden biraz uzaklaşmaya en çok ihtiyacımız olan haftalardan biri. Pazar akşamı açıklanacak sonuçların anksiyetesi arşa çıkmışken bizi yine sinema ve dizi dünyasına kaçış kurtarıyor. Neyse ki tam da bu duruma uygun olan 3 Body Problem (3 Cisim Problemi) Netflix'te gösterime girdi ve kafamızı kurcalamak için mükemmel bir senaryo sundu. Bu vesile ile dizinin oyuncuları ile sohbet ettik