22 Eylül 2019

İkiyüzlülüğümüzün sonbaharı başlıyor sevgilim

Kaçımız korkmadan ses çıkaracağız? Kaçımız popülizmin akışının dışına çıkıp itiraz edecek bu ikiyüzlülüğe?

Susarak ya da hashtaglerle, storylerle, postlarla isyan ederek nereye kadar yaşayacağız? Bu koca dünya eski sevgilimiz mi ki durmadan sosyal medyadan göndermeler yapıyoruz ve hayatımıza devam ediyoruz?

Evet, ne olursa olsun başımıza ve başkalarının başına ne gelirse gelsin "görünürde" gökyüzü hep aynı. İnsanlar doğup ölüyor, leylekler göçüyor, kırlangıçlar uçmayı öğreniyor, arı kuşları dans ediyor, uçaklar geçiyor, uçurtmalar ağaca takılıyor, bulutlar geçiyor, fırtınalar oluyor, güneş batıp ay doğuyor ama gökyüzü hep - aynı - kalıyor.

Delinen Ozon tabakası yüzünden Melbourne'da 10 dakika güneşte kalsanız bir gün boyu güneşlenmiş gibi bronzlaşabiliyorsunuz. Birleşmiş Milletler'in çevre kurumu UNEP'in yaptığı açıklamaya göre ozona zararlı maddelerin kullanımı yüzde 99 oranında azaldığı için tabaka kendi kendini tamir etmeye başlamış ve 2060 yılına kadar tamamen düzelecekmiş. Yani gökyüzü hep aynı, biz ne yaşarsak yaşayalım…

Oysa kendimizi çok önemli gördüğümüz küçük hayatlarımızda söylediklerimiz ve yaptıklarımız birbirini hiç tutmadığı için sonuçta elimizde kalan tek şey gökyüzü.

Emek Sineması yıkılmasın diye onca yazılar yazan köşe yazarları, onca hashtag paylaşan sosyal medya ünlüleri, ses çıkarttığı için saygı duyduğumuz oyuncular, müzisyenler sonrasında adı Grand Pera olan ama Pera ile hiçbir ilgisi olmayan alışveriş merkezindeki balmumu müzesinde boy boy poz verdiler.

Yıllarca sürünen canım Narmanlı Han oldukça yapay bir şekilde renove edilince aynı şey İllüzyon Müzesi'nde yaşandı.

Günlerdir #climatestrike / #iklimgrevi için hashtag paylaşan kaç kişi haftada bir günü et yemeden geçiriyor, çöplerini ayrıştırıyor, karbon ayak izine dikkat ediyor?

Bienal mekanlarını gezenler, eserlerle fotoğraf çektirenlerin kaçı gittikleri mekanların tarihini gerçekten biliyor? Bu sergiler şu an popüler olmasaydı, kaçı koşarak giderdi? O sergilerden sanatçılardan biri haksızlığa uğrayıp mahkeme salonlarına düşse (çoğu kişi gibi) kaç kişi o mahkeme salonlarında destek verecek sanatçıya? (Geçtiğimiz günlerde beraat eden Barış Akademisyeni Nazım Hikmet Dikbaş gibi…)

Kaçımız korkmadan ses çıkaracağız? Kaçımız popülizmin akışının dışına çıkıp itiraz edecek bu ikiyüzlülüğe?

Hepsini geçtim…

Cuma gecesi aramızdan ayrılan, hayatı sevmenin, azmin, hayattaki her zorluğa karşı gülümseyerek direnmenin simgesi haline gelen Neslican Tay için acıklı mesajlar paylaşanlara desek ki; her biriniz 10 lira bağış yapın ve bundan sonra Neslican gibi bu hastalığın pençesinde olan ama onun kadar popüler olamayan (Belki onun kadar güçlü olmadığından belki onun kadar dikkat çekici bir güzelliği olmadığından) çocukların yaşaması için araştırmalara katkı olsun… Kaçımız verecek o 10 lirayı?

Şu an Instagram'da #Neslicantay için 72,2k post paylaşılmış. Her birimiz 10 TL versek 722 bin 2 yüz TL eder. Araştırmalar için, ihtiyacı olanların ilaç alması için az bir rakam mı bu? Üstelik bu sadece postlarda paylaşılan… Sadece Instagram'da…

Bunu yapabilsek belki de o güzel kız bize bakıp gülümsemeye devam edecekti. Belki de "boşuna yaşamadım" diyebilecekti. Biz de boşuna yaşamamış olacaktık.

Hashtag aktivizminin sonu gelmeyebilir. Hatta bu aktivizm sayesinde çoğu kişi bilinçlenebilir, evet. Ama ya harekete geçmek? Ya yazdıklarımızla, söylediklerimizle yaptıklarımızın uyuşması ne olacak?

"Çok üzüldüm", "Kahroldum", "Mahvolduk" demek kolay… Kolay olmayan bundan sonra Neslicanları korumak… Değer verdiklerimizi korumak…

Bir gün bunu yapabilecek miyiz? Yoksa sonbahar yağmurları ikiyüzlülüğümüzü aklamak için yağıp duracak mı her Eylül'de?

NOT: Bu yazının başlığı sevgili Murathan Mungan'ın çok sevdiğim şiiri "Yalnız Bir Opera"daki bir dizeden esinlenilerek yazıldı. Son günlerde dilime dolanmış şarkı gibi mırıldandığım bu şiirin kısa bir parçası şöyle:

"Şimdi biz neyiz biliyor musun? 

Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz. 

Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada 

Bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilmeyen çocuklar gibi 

Ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek 

Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz.

Kış başlıyor sevgilim 

Hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor 

Bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan 

Oysa yapacak ne çok şey vardı

Ve ne kadar az zaman 

Kış başlıyor sevgilim 

İyi bak kendine

Gözlerindeki usul şefkati

Teslim etme kimseye, hiçbir şeye

Upuzun bir kış başlıyor sevgilim

Ayrılığımızın kışı başlıyor

Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime."

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Oyun devam ediyor: 'Squid Game'in başrol oyuncuları Lee Jung-jae ve Wi Ha-jun, ikinci sezonda izleyicileri nelerin beklediğini anlattı

Netflix’in en popüler dizilerinden olan Squid Game, 26 Aralık’ta ikinci sezonu ile karşımızda olacak. Dizinin iki başrol oyuncusu Lee Jung-jae (Gi Hun yani Oyuncu 456) ve polis rolündeki Wi Ha-joon ile dizinin yeni sezon basın lansmanında online olarak bir araya geldik ve sorduk: Şimdi neler bekliyor bizi?

Melsa Ararat: Türkiye için umutlu, dünya için umutsuzum

"Kadın bakışının girdiği şirketlerde kârlılık oranı artıyor. Ama genel olarak şirketlerin özellikle çevresel sorumlulukları, sosyal sorumlulukları, yasal haklarına saygı, işten çıkartmaların azalması, yeniden yapılanmaların azalması, risklerin daha iyi yönetilmesi açısından baktığımızda bütün sektörlerde kadınların aynı olumlu etkiyi yarattığını ortalamada görüyoruz"

Bilge Kağan Etil: Beste yaparken içsel olarak duygu bütünlüğünü hissetmem gerekiyor

Red Bull 60 Seconds Solo'da yaylı tambur tercih eden Bilge Kağan Etil, bunun nedenini "Kendime yaylı tanbur almıştım kısa süre önce. Enstrüman bir nevi seçilmiş oldu" ifadeleriyle anlattı

"
"