Geçtiğimiz hafta başında, batı basınında Küba'da, meydanları dolduran protestocuların, gıda ve ilaç kıtlığı, hayat pahalılığı, ayrıca Covid-19 pandemisiyle mücadelede karşılaşılan sıkıntılar sebebiyle, hükümet aleyhine gösteriler gerçekleştirdikleri haberleri dikkat çekti. Bunların, son 30 yıldır sokaklara yansıyan en kalabalık ve en yaygın protestolar olduğu vurgulandı. Sosyal medya üzerinden organize oldukları kaydedildi. Küba haberleri ertesi gün bizim basına da sirayet etti, yaşanan sosyal sıkıntıların nereye varacağı, sosyalist yönetimin yıkılmasına yol açıp açmayacağı, televizyonlarımızda tartışmalara konu oldu.
Yerli ve yabancı medyada en çok öne çıkarılan veçhe, tabiatıyla, ABD'nin, gösterilerdeki payı ve rolü idi. Havana'daki yetkililer, protestocuların arkasında Washington'un bulunduğunu ileri sürerken, ABD makamları, rejimin, Küba halkının barışçıl gösteri hakkına saygı göstermesi ve yapılan baskılara son vermesi gerektiğini hatırlattı.
Şu hususu baştan vurgulayım: Küba halkının yıllardır çektiği bazı sıkıntılarda Washington'un sorumluluğunu kimse yadsıyamaz. Ancak, ABD'nin düşmanca politikalarının ve özellikle ambargonun, tüm sorunların kaynağını teşkil ettiği yönündeki savunma da, gerçekleri yansıtmayan ve kolaya kaçan bir açıklama mahiyetindedir.
Küba'da, bazı gıda maddelerinin tedariğinde yıllardır sorunlar yaşanır, kuyruklarda beklemek Küba'daki yaşamın gerçeklerinden biridir. Ancak, Covid-19 pandemisinin de etkisiyle, turizm gelirlerindeki aşırı düşüşün, Küba'nın dış ödemeler dengesini alt-üst ettiği, zorunlu gıda maddeleri ithalatında aksaklıklar yaşandığı, sonuç olarak ülkede mevcut geçim sıkıntısının daha da arttığı bilinmektedir. Ekonomik krizin bir başka kaynağı da, ülkede yıllardır eşzamanlı tedavülde bulunan iki para biriminin (dolara eşitlenen CUC ile halkın kullandığı Küba pezosu -moneda nacional-) geçtiğimiz yıl içinde birleştirilmesinden ötürü ortaya çıkan enflasyondur. Küba'da görev yaptığım 4,5 yıl içinde, Raul Castro dahil, ekonomiden sorumlu tüm makamlar, 2 para biriminin birleştirilmesi icap ettiğini defalarca tekrarladılar. Ancak bu hassas mali işlemin gerekli tüm tedbirler alınmadan, altyapısı iyi hazırlanmadan gerçekleştirildiği ve neticede ciddi bir enflasyona yol açtığı görülmektedir.
Protestocuların sokaklara çıkmasına yol açan bir başka sebep, Covid-19 ile mücadelede yaşanan aksaklıklardır. Küba, tüm bölgede güçlü sağlık sistemi ile tanınır ve takdir görür. Aşı üretimindeki başarılarını senelerdir izlediğimiz Castro'ların ülkesi, bu sene ilkbahar aylarından itibaren kendi imalatı Covid-19 aşısını (Soberana2 ve Abdala) uygulamaya başlamış ve yıl sonuna doğru tüm halkın aşılanacağını duyurmuştur. Ancak, haziran-temmuz aylarında, döviz dar boğazından ötürü, turizm hareketleri serbest bırakılınca, Rus turistlerin Varadero'ya doluştukları, neticede, vakalarda büyük artışlar kaydedildiği (günlük vaka: 5 bine ulaşmış), hastanelerin yükü kaldıramaz duruma geldikleri anlaşılmaktadır. Aşı uygulamasında da sorunlar yaşandığı, gecikmelerin vuku bulduğu, yeterli şırınga üretilemediği ifade edilmektedir. Doğrusunu söylemek gerekirse, Covid-19 ile mücadele sürecinde, Küba'da karşılaşılan sorunlar, bende de hayal kırıklığına yol açmıştır. Yine de, Küba sağlık ordusunun, bu mücadeleden kısa-orta vadede alnının akıyla çıkacağına inanmaya devam ediyorum.
Küba'da yaşanan protestolara ilişkin, Havana yönetiminin yanlışlarını özetledikten sonra, şimdi de Washington'un günahlarını sıralayalım: ABD, 2. Dünya Savaşı ertesinde benimsediği, komünizm ile amansız mücadeleye dayalı McCarthy'ci politikalar doğrultusunda, sadece Castro yönetimine değil, Latin Amerika ve Karayipler bölgesinde iktidara gelen tüm solcu hükümetlere baskı uygulamış, bunlara karşı düzenlenen darbelere müdahil olmuş, gerekli gördüğü hallerde doğrudan askeri müdahalede bulunmuştur. Soğuk savaş dönemi koşullarında nispeten anlaşılabilir nitelikteki söz konusu politika, SSCB'nin yıkılması ve dünyadan komünizm tehlikesinin kalkmasına karşın, ABD'ndeki muhafazakar siyasi çevrelerde hala rağbet görmeye devam etmektedir. Florida'da yerleşik, varlıklı, Küba kökenli ABD vatandaşlarının oluşturduğu güçlü lobi, Havana'daki sosyalist yönetim yıkılıncaya kadar, Castro'ların ülkesine uygulanan ambargonun ve baskının devamı yönünde ısrarını sürdürmektedir. Söz konusu lobinin bünyesinde, Cumhuriyetçi Partiden başkan adayı olan Marco Rubio ve Ted Cruz gibi güçlü siyasetçiler de vardır.
Washington'un benimsediği köhne Küba politikasının, 55 yıldır sonuç vermediğini, İsrail dışında, tüm dünya tarafından eleştiri konusu yapıldığını, ayrıca Castro yönetimi karşıtı lobinin de Miami'de güç kaybettiğini dikkate alan başkan Obama, bir yıl süren gizli müzakerelerin ardından, 2014 yılı sonunda, Küba açılımını gerçekleştirmiş, 2015 yılı içinde iki ülke arasında karşılıklı büyükelçilikler açılmış, 2016 ilkbaharında Obama Küba'ya tarihi bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Küba'daki son senemde (2016), ABD'nden Küba'ya, neredeyse her ay kalabalık bir işadamları heyeti gelmiş, 4 kez bakan düzeyli ziyaretler yapılmıştır. Washington'un, aynı yıl içinde, Küba'yı terörü destekleyen ülkeler listesinden çıkarması da Obama açılımının önemli sonuçlarından biri olmuştur. O dönemde, Küba halkının, ABD ile ilişkilerin düzelmesinden çok memnun kaldığını, ambargonun kalkacağını, ekonomik ilişkilerin canlanacağını, ABD'li turistlerin otelleri dolduracaklarını düşünerek geleceğe ümitle baktıklarını, Küba ekonomisinin büyüyeceğine ve ülkede refahın artacağına inandıklarını bizzat izledim ve şahit oldum. Florida körfezinin iki yakasında bulunan denizden komşu iki ülke arasındaki ilişkiler, Obama'nın vizyoner dış politikası sayesinde, tam bir canlanma trendine girmişken, 2016 sonunda ABD seçimlerini Trump'ın kazanmasıyla, açılım dönemi sona ermiş, dünya ile itişen yeni başkanın döneminde, ilişkiler sadece duraklamamış, ciddi manada geriye gitmiştir. Castro düşmanlığını yürekten benimseyen Trump, görevinin son haftalarında, Küba'yı tekrar teröre destek veren ülkeler listesine dahil ettirerek 11 milyon Kübalıya son bir kazık daha atmıştır.
Geçtiğimiz yıl, ABD seçimlerini demokrat aday Biden'ın kazanması, hem Küba'da, hem Latin Amerika'da, büyük memnuniyetle karşılanmıştır. Küba halkı, yeni demokrat Washington yönetiminin, Trump politikalarını rafa kaldırıp, Obama açılımına geri döneceğini beklemiş ve ümit etmiştir. Anlaşıldığı kadarıyla, Biden yönetimi, Latin Amerika ve Karayipler ile ilişkiler konusunda başkan Obama'nın ilerici ve vizyoner görüşlerini paylaşmamaktadır. Ya da, Çin ve Rusya konularının stratejik önceliği nedeniyle, Latin Amerika ile ilişkiler henüz masaya getirilememiştir. Biden yönetiminin, Obama politikalarını benimsemesinin, bölge de barış ve istikrara katkı yapacağına şüphe yoktur. Trump döneminde bir süre "ulusal güvenlik danışmanı" koltuğunda oturan John Bolton'un mimarı olduğu, bölge ülkelerinden Venezuela, Nikaragua ve Küba'yı aynı kefeye koyan (terör üçgeni, tiranlar troykası vs…) çağdışı politikanın gözden geçirileceğini ümit ediyorum. Havana yönetimini, demokrasiye inanmayan, sosyalist oldukları meçhul, koltuk hırsından gözleri kapanmış, başarısızlıkları kesinkes kanıtlanmış durumdaki Nicolas Maduro ve Daniel Ortega ikilisiyle eş tutmak cahillik veya insafsızlık sayılmalıdır.
Küba'daki 60 yıllık rejimin, eğitim, sağlık, güvenlik, dış politika, kültür ve spor alanlarında kaydettiği başarılar dünya çapında takdir görmektedir. Ancak 1990 yılından günümüze, ekonomik alanda karşılaşılan sorunlar bir türlü çözülememektedir. Ekonomik sorunların mevcudiyeti, 2006 yılından itibaren, başta Raul Castro olmak üzere, tüm yönetici kadrolar tarafından kabul edilmekte ve bunların aşılması amacıyla (yabancı sermaye dahil) çeşitli reformlar yürürlüğe konulmaktadır. Benimsenen çözüm yolları, son 15 yıl içinde denenmiş, fakat sonuçlar beklentileri karşılamamıştır. Küba halkının, artık kuyruklarda beklemeden, temel ihtiyaç maddelerini market raflarında rahatça bulmalarının ve bu ürünleri maaşlarıyla satın alacak refah seviyesine kavuşmalarının zamanı gelmiş ve geçmiştir. Bu hedef doğrultusunda, Çin modelini mi benimserler, yoksa Vietnam'ı mı örnek alırlar, ya da Kübalı girişimcilerin önlerini mi açarlar bilemeyiz. Artık karar zamanıdır, yuvarlak top, Küba'nın genç lideri Diaz-Canel'in önünde durmaktadır. Küba halkı, kendisinden, üretimin önündeki tüm bürokratik ve ideolojik engelleri kaldırmasını beklemektedir. Bu eğitimli, her daim neşeli, kültürlü, fedakar ve cefakar halkın sabrını, daha fazla test etmeyelim lütfen.