9-15 Eylül 2013 tarihleri arasında Türkiye-Ukrayna ilişkilerinde ilk defa Türkiye’de ‘Ukrayna Kültür Günleri’ düzenlenmişti. Bu kapsamda, Ukrayna Kültür Bakanı Leonid Novohatko ve Ukraynalı sanatçılardan oluşan bir heyet Türkiye’ye gelmişti. Ukrayna’nın dünyaca ünlü Pavlo Virsky Ulusal Akademik Halk Dansları Topluluğu’nun 10 Eylül’de Ankara’da verdiği konseri zevkle izlemiştim. Pavlo Virsky’yi izlerken bile Ukrayna’nın Rusya’dan ve Rus kültüründen farklılaşmak için elinden geleni yaptığını görüyordum. Dansçıların giydiği geleneksel giysiler ve danslar Ukrayna’nın Rus kültüründen farklılaşıp Polonya’ya yakınlaşma çabası içinde olduğunu açıkça gösteriyordu. Ukrayna’da kullanılan dil ve dilin vurgusu da Lehçeyi andırmaya başlamıştı. Ukraynalılar, dillerindeki Rusça kelimeleri temizleyebilmek için sadece Lehçe değil, Türkçe’den Farsça’ya kadar yakın çevre dillerden de kelime almaya başlamışlardı. Türkiye, 1923’de cumhuriyetin ilanından sonra bir dizi devrim (harf, dil, kanunlar vb) ile kendini nasıl Doğu’dan ayırmaya ve farklılaştırmaya, Batı’ya da yakınlaştırmaya çalıştıysa Ukrayna’da Doğu olarak gördüğü ve yüzyıllardır egemenliği altında kaldığı Rusya’dan farklılaşmaya çalışmaktadır. Bu aslında Ukrayna’nın 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasından önce başlayan Rusya, Rus kültürü, Rus Ortodoksluğu ve Rusça’dan kopma sürecinin devamıdır.
Sovyetler Birliği’nin Avrupa coğrafyasında Batılılaşma istekleri
Sovyetler Birliği’nin Avrupa coğrafyasındaki bütün cumhuriyetlerinde Batı ile bütünleşme isteği ve kendini Avrupalı görme çok güçlüdür. Moskova, Ukrayna’nın AB ile bütünleşme çabalarına kızıyor ama Rus aydını da Batı ile bütünleşme yanlısıdır. Kendini “Avrupalı” olarak tanımlar. “Asyalı” veya “Avrasyalı” olarak tanımlamaz. Moskova’yı yöneten Putin-Medvedev ikilisi de Çarlık Rusyası’ndan beri Rusya’da Avrupa ile bütünleşmeyi savunan St. Petersburg ekolünün temsilcileridir. Bu nedenle, Sovyetler Birliği’nin Avrupa coğrafyasındaki ülkelerdeki Batı ile bütünleşme akımının en güçlü olduğu ülke Rusya’dır.
Sadece Ukrayna, Gürcistan ve Moldova’da değil Belarus’da bile Moskova’dan uzaklaşma ve Batı ile olabildiğince bütünleşme eğilimleri artıyor. Sovyetler Birliği’nin Avrupa coğrafyasında bulunan ülkeleri dillerini, kültürlerini, folklörlerini, tarihlerini ve kiliselerini mümkün olduğunca Rusya’dan farklılaştırarak ulusal kimliklerini ve dillerini yeniden inşaa ediyorlar.
2003 yapımı Kayıp Balık Nemo çizgi filmini Tiflis’de izlemiştim. Filmin konusu doğumunda annesini kaybeden ve babası tarafından büyütülen bir minik balığın hikayesiydi. Filmde köpek balığı dışında bütün balıklar ve deniz canlıları iyi kalpliydi. Gürcüce dublajda sadece köpek balığı Rusça konuşuyordu.
Ukrayna’da bütün çabalara rağmen Rusça’nın yaygın bir şekilde kullanıldığı da bir gerçektir. Ukrain milliyetçileri bir salonda toplanmışlar. Başkanları “Arkadaşlar, toplantıya başlamadan önce aranızda Rus var mı diye sormak zorundayım” demiş. Salonda derin bir sessizlik olmuş. Bunun üzerine başkan “Tekrar soruyorum, aranızda Rus var mı?”. Salondan ses gelmeyince “Aramızda Rus olmadığına göre rahatça Rusça konuşabiliriz” demiş.
“Ukrayna ve Gürcistan sürekli Batı’ya giden trene benzer. Mekanistin hangi görüşte olduğunun bir önemi yoktur” denir.
Yanukoviç döneminde bile Ukrayna bürokrasisi genel olarak Batı yanlısıydı. Rusya ile köprüler yakılmıştı. Ukrayna’nın büyükelçileri ABD’nin müttefikleri gibi davranıyorlardı. Ukraynalı diplomatlar uzun bir süredir Rusya Federasyonu’nun resepsiyonlarına veya BDT organizasyonlarına katılmıyorlardı.
1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılması sırasında Ukrayna, Batı komşusu ve akrabası Polonya ile benzer bir ekonomik büyüklüğe sahipti. Son yirmi yılda ise Polonya Avrupa Birliği standartlarını yakalarken, Ukrayna dibe doğru yolculuğa çıktı. Rüşvet, vahşi kapitalizm, Sovyetler Birliği’nden kalan ağır sanayinin serbest piyasa ekonomisine adaptasyonunun sağlanamaması, eğitimli genç işsizliği ülkeyi bitirdi. Ukrayna halkının bütün olumsuzlukların nedenini Rusya ve Rus sistemi olarak görmeye başlaması, Polonya’nın başarı hikayesi olarak ortaya çıkması ülkede siyasi ve sosyal tansiyonu yükselten unsurlardan biri oldu.
Avrasyacılığın ana düşüncesi de Avrasyacılık üzerinden Avrupa’ya yakın olmaktır
Sovyetler Birliği’nin Asya coğrafyasındaki ülkeler “Avrasya” ideolojisine sempati ile bakıyor. Moskova’nın öncülüğündeki askeri (Kollektif Güvenlik Anlaşması Örgütü), siyasi (BDT, Avrasya Birliği), ekonomik (Gümrük Birliği) birlik çabalarına sempati ile yaklaşıyor. Bunun ana nedeni söz konusu ülkelerin Rusya ile yeniden bütünleşmeyi istemeleri değildir. Rusya ve Rusça üzerinden Batı medeniyeti, kültürü ve değerleri ile bütünleşmektir. “Avrasya” tanımına sarılarak mümkün olduğunca “Avrupa”ya yakın olmak ve “Asyalı” olmaktan kurtulmak istemeleridir.
Ukraynalılar yeniden insanca yaşamak istiyor
Kiev’de yaşlı karı koca evde oturup sohbet ederken o gün elektriklerin hiç kesilmediğini fark ederler. Koca: “Hanım çok ilginç kaloriferde yanıyor, gaz var. Çok ilginç. Acaba eski günlerdeki gibi sıcak su da gelmeye başladı mı?” diye suyu açar. Gürül gürül sıcak su akmaya başlar. Yaşlı adam sevinçle karısına bağırır: “Hanım, hanım elektrik var, kalorifer yanıyor, sıcak su akıyor. Anlaşılan Komünistler tekrar gelmiş”. Ukrayna’da anlatılan bu fıkrada özlenilen düzen komünizm veya Sovyetler Birliği değildir. Özlenilen düzen insanca yaşamdır. Ukrayna, 21. yüzyılda insanca yaşamı AB sınırları içinde görmektedir.