NATO'da, yeni üye ülke alınmasına imkan tanıyan politikaya, açık kapı politikası deniliyor. Ancak, açık kapı denilince yol geçen hanı gibi her isteyenin bu kapıdan geçerek NATO'ya üye olabileceği de sanılmasın. NATO'nun anayasası niteliğindeki Vaşington Antlaşmasının 10. maddesi bu konuda birtakım şartlar belirlemiş. Bu çerçevede, bir ülkenin NATO'ya üye olabilmesi için Avrupa ülkesi olması, teşkilatın amaçlarını ileri götürebilecek ve Kuzey Atlantik bölgesinin güvenliğine katkıda bulunabilecek bir konumda bulunması gerekiyor. Daha da önemlisi NATO'nun karar alma yöntemi uyarınca üye ülkelerin oybirliği şart. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Baltık ülkeleri ve bazı Balkan ülkeleri NATO'ya dahil edilirken, Kuzey Atlantik bölgesinin güvenliğine katkıda mı bulunulmuştur, yoksa ilave riskler mi alınmıştır? O da ayrıca tartışılabilir.
Ukrayna'nın NATO üyeliği artık bir hayal oldu
Ukrayna'nın NATO'ya üye olabilmesinin artık mümkün olmadığı hemen hemen kesinleşmiş gibi. Putin'in ilk günden beri dile getirmekte olduğu taleplerinden birini şimdiden elde ettiği söylenebilir. Ukrayna da, NATO ısrarından vazgeçtiğine göre, şimdi sorun bunun karşılığında Ukrayna'ya ne verileceği. Ukrayna çıtayı biraz yüksekten açtı. NATO üyesi olamadığı takdirde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesi ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin'den güvenlik garantileri istiyor. Bu ülkelere daha sonra Almanya ve Türkiye'nin yanı sıra, Kanada, İsrail ve Polonya da dahil edildi. Tam da Ukrayna bilmecesinin önemli bir parçası çözüldü derken, güvenlik garantilerinin masaya sürülmesiyle daha büyük bir açmaza girildi.
Ukrayna'nın istediği güvenlik garantileri ne anlama geliyor?
Ukrayna'ya verilecek garantilerin kime karşı talep edildiği apaçık ortada. Liechtenstein'ın Ukrayna'yı işgal edecek hâli yok. ABD Başkanı ve NATO Genel Sekreteri, Ukrayna üzerinden Rusya ile savaşa girmeyeceklerini birkaç kez ifade ettiler. Rusya da Ukrayna'ya yapılacak askeri yardımları meşru hedef olarak değerlendireceklerini söylüyor. Garantör olması istenilen ülkelerin İsrail hariç hepsi NATO üyesi.Bu koşullarda bırakın sekizini, NATO ülkelerinden sadece bir tanesinin bileUkrayna'ya güvenlik garantisi vermesi, ileride olası bir Rus saldırısı halinde, NATO-Rusya savaşı anlamına gelir. Diğer bir deyişle, açık kapıdan NATO'ya giremeyen Ukrayna, arka kapıdan içeri girerek Vaşington Antlaşmasının 5.maddesindeki ortak savunmadan yararlanmak istiyor.
Budapeşte muhtırasıyla Ukrayna'ya verilen güvenceler
Güvenlik garantileri oldukça karmaşık bir mesele. Esasen ortada Ukrayna için Güvenlik Konseyinin üç daimi üyesince verilmiş güvenlik garantisi var. Bugünlerde fazla gündeme gelmese de1994 yılındakiAGİT zirvesi sırasında imzalanan bir muhtıra ile ABD, İngiltere ve Rusya tarafından Ukrayna'nın nükleer silahlarından vazgeçerek "Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması"na taraf olması karşılığında, Ukrayna'nın mevcut sınırlarıyla toprak bütünlüğüne ve egemenliğine saygı gösterileceği, Ukrayna'ya karşı güç kullanılmasından veya güç kullanılması tehdidinden kaçınılacağı, ekonomik baskı yapılmayacağı güvencesi verilmiş. Daha sonra muhtıraya imza koymamakla birlikte Fransa ve Çin de güvence veren ülkeler arasına katıldı. Diplomaside kullanılan her kelimenin ayrı bir önemi var. Budapeşte muhtırasında garanti yerine " güvence "(assurance) sözcüğü kullanılmış. Müzakereler sırasında Amerikan Dışişleri Bakanlığı hukukçularının" garanti" ifadesine karşı çıktıkları söyleniyor. Budapeşte muhtırasında verilen güvenceler, 2014 yılında Rusya'nın Kırımı işgal ve ilhakına engel olamadı. Muhtıraya imza koyan ABD ve İngiltere, yaptıkları açıklamalarda Budapeşte muhtırasına atıfta bulunmakla birlikte, Ukrayna'nın yardımına gitmediler. Ukrayna, bu sefer işi daha sıkı tutmak istiyor. Zelensky hafta içerisinde bir Türk televizyon kanalına verdiği mülakatta, garantilerin, ilgili ülkelerin parlamentolarınca da onaylanması gerektiğini söyledi. Başta Amerikan Kongresi olmak üzere, kaç ülkenin parlamentosu böyle bir anlaşmayı onaylar, orası biraz şüpheli. Türkiye örneğinde de, 1 Mart tezkeresinin akıbeti hafızalarda tazeliğini koruyor.
Sorunun bir de uluslararası hukukta meşruiyet boyutu var. BM şartı Güvenlik Konseyi kararı olmadan devletlerin kuvvet kullanmasına izin vermiyor. Tek istisnası ise 51. maddedeki meşru müdafaa hakkı. Rusya'nın veto yetkisine sahip olduğu güvenlik konseyinden Ukrayna için böyle bir karar çıkarılması mümkün değil.
Güvenlik garantilerinin en somut örneğini Kıbrıs'ta görüyoruz. Türkiye, İngiltere ve Yunanistan arasında 1959 yılında Zürich ve Londra'da mutabık kalınan ilkeler temelinde, 16 Ağustos 1960 tarihinde Ada'da imzalanan Kıbrıs antlaşmalarının önemli bir parçasını garantiler oluşturuyor. Garanti antlaşması herhangi bir yoruma mahal vermeyecek kadar açıklıkla yazılmış.Türkiye, İngiltere ve Yunanistan Kıbrıs Cumhuriyetinin bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve anayasasının temel maddeleri ile oluşan durumu garanti ediyorlar. İhlal halinde ne yapılacağı da belli. Önce bu hükümlere saygıyı sağlamak üzere, birlikte hareket edebilmek amacıyla istişareler öngörülüyor. Bu mümkün olmadığı takdirde, tarafların tek başına hareket edebilme hakkı da var.1974 yılında Nikos Sampson darbesiyle mevcut anayasal hükümler ihlal edildiğinde, İngiltere garanti yükümlülüğünü yerine getirmeyince, Türkiye müdahale hakkını tek başına kullandı.
Türkiye ne yapmalı?
Ukrayna'nın istediği güvenlik garantilerinin ayrıntılarını bilmiyoruz. Güvenlik garantileri bağlayıcılık yönünden siyasi nitelikte mi, hukuki nitelikte mi olacak? Bu konuda ayrı bir garanti anlaşması mı yapılacak? Yoksa müzakereler sonucunda ortaya çıkacak barış anlaşmasının garantör ülkeler tarafından da imzalanmasıyla mı yetinilecek ? Eğer ayrı bir anlaşma düşünülüyorsa, tek bir anlaşma mı? Her garantör ile ayrı ayrı anlaşmalar mı akdedilecek? Garanti yükümlülüğü topluca mı yerine getirilecek? Kıbrıs örneğinde olduğu gibi garantörlerin bireysel olarak hareket etmesine imkan tanınacak mı? Daha açıklığa kavuşturulması gereken bir dizi soru var. Bu aşamada boş bir havuza atlayarak kolu bacağı kırmamak lazım. Mevcut bir savaşa son verelim derken kendimizi bir başka savaşın içinde bulmak da var. İkinci Dünya savaşının Almanya'nın, İngiltere ve Fransa'nın güvenlik garantileri verdiği Polonya'ya saldırmasıyla başladığını unutmayalım.
Ukrayna'ya güvenlik garantisi verilmeden önce hatırda tutulması gereken bir önemli nokta da Montrö Sözleşmesi. Eğri oturup doğru konuşalım. Savaşın tarafı haline gelecek bir Türkiye'nin, Montrö'nün uygulanması konusunda eli bu kadar rahat olabilir mi?