24 Mayıs 2025

“Üç Deniz Girişimi”, üç kâğıt oyunu olmasın

ABD’nin kendisinin Karadeniz’deki mevcudiyetine sınırlamalar getiren Montreux rejimini hiçbir zaman içine sindiremediği bir gerçek. Bir şekilde boğazları bypass ederek Karadeniz’e çıkmak istediği biliniyor

Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye, 28-29 Nisan tarihlerinde Varşova’da düzenlenen zirvede, “Üç Deniz Girişimi”ne (3DG) İspanya ile birlikte sessiz sedasız bir şekilde “stratejik ortak” olarak dahil oldu. Anlaşılan Yunanistan sonunda vetosunu kaldırarak Türkiye’nin önünü açmış. Çoğumuzun adını ilk kez duyduğu 3DG, kuzey güney ekseninde Baltıklardan Adriyatik ve Karadeniz’e uzanan bir hatta, ulaştırma, enerji ve dijital alanlardaki eksikliklerin giderilmesini, bu yolla geliştirilecek alt yapı projeleriyle girişimde yer alan ülkeleri birbirlerine bağlamayı hedefliyor. Avusturya, Polonya, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Romanya, Slovenya, Slovakya, Estonya, Litvanya, Letonya, Bulgaristan ve Macaristan girişimin “kurucu katılımcı üyeleri.” 2023 yılında Yunanistan’ın da dahil olmasıyla üye sayısı 13’e çıkmış. ABD, Almanya, AB Komisyonu ve Japonya stratejik ortak. 3DG ismi, üyelerinin hepsinin Baltık, Adriyatik ve Karadeniz arasındaki bölgede yer almalarından kaynaklanıyor. Aslında Yunanistan’ın katılımıyla 3DG, Ege’ye de indiğinden belki de dört denizden bahsetmek daha doğru olur.

Girişimde yer alan ülkelerin hepsi aynı zamanda Avrupa Birliği üyesi. En belirgin ortak noktaları ise Avusturya haricinde hepsinin eski demir perde ülkesi olmaları. Demir perdenin batısında kalan Avrupa ülkeleri, gelişmiş otoyol ağları, demir yolları şebekeleri, gaz ve petrol boru hatlarıyla birbirlerine bağlıyken, daha az gelişmiş eski doğu bloğu ülkeleri modern bir alt yapıya sahip değiller.

3DG’nin doğuşu

Avrupa içerisinde kuzey güney eksenindeki bu dengesizliğe ilk kez 2014 yılında Amerikan menşeli bir düşünce kuruluşu olan Atlantik Konseyi’nin, “Avrupa’yı tamamlamak” (completing Europe) başlıklı bir raporunda dikkat çekilmiş. Bu rapordan ilham alan Hırvatistan’ın o zamanki cumhurbaşkanı Kolinda Grabor Kitaviç ile Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda, 2015 yılında New York’ta BM Genel Kurul Toplantısı marjında bir araya gelerek 3DG’ni başlatmışlar. Bir yıl sonra da Dubrovnik’de ilk 3DG Zirvesi düzenlendi.

3DG çerçevesinde geliştirilen projeler

Gün geçtikçe bölgesel bir iş birliği forumu haline gelen girişime daha sonraki yıllarda iş forumu ve alt yapı projelerine finansman sağlamak amacıyla oluşturulan yatırım fonu eklendi. 3DG çerçevesinde bugüne kadar katılımcı üye ülkeler tarafından 143 proje hazırlanmış. Toplam maliyeti 150 milyarı avroyu aşan alt yapıya ilişkin bu projelerin yüzde 49’u ulaşım, yüzde 37’si enerji, yüzde 14’ü ise dijitalleşme sektörlerine ait.

3DG projelerinden en önemlilerinden birisi Türkiye’nin de yakından ilgilendiği “Via Carpatio” Otoyolu projesi. BM çerçevesinde gerçekleştirilen “Trans Avrupa Kuzey Güney Otoyolu”nu (TEM) anımsatan 718 km uzunluğundaki bu proje, Litvanya limanlarını Polonya, Slovakya, Macaristan, Romanya ve Bulgaristan üzerinden Yunanistan’daki Selanik limanına bağlıyor. “Via Carpatio” otoyolunun bir kolunun Sofya’dan sonra Türkiye’ye kadar uzatılması da gündemde.

3DG’nin siyasi yansımaları

3DG katılımcı üyeleri arasındaki iş birliğini geliştirmek ve alt yapı projelerine finansman sağlamak açılarından önemli bir ekonomik girişim olarak değerlendirilmekle beraber, siyasi açıdan epey tartışmalı bir proje. Girişimin sahibi AB gibi görünse de mühendisliği ABD patentini taşıyor, her aşamasında ABD tarafından güçlü bir şekilde destekleniyor. İlk bakışta eski doğu bloğu ülkelerindeki alt yapının geliştirilmesiyle, bu ülkelerdeki Rusya’nın etkisinin azaltılmasını amaçlanmış olduğu söylenebilir. Bugün için ise Amerika’nın bir numaralı rakibi haline gelen Çin’in “kuşak ve yol” projesine bir alternatif olarak 3DG’ni desteklendiğini düşünmek de mümkün. 3DG’nin ilk yıllarında girişimi AB’nin altını oymak için ABD tarafından tezgahlanmış bir proje olarak görenler de olmuştu. Nitekim Almanya uzun bir süre 3DG’ne çekingen yaklaşmış, zirvelerine bakan düzeyinde iştirak etmiş.

3DG ve Türkiye

Türkiye, girişimin ilk yıllarında üyelik başvurusu yapmadan uzun bir müddet sürecin gelişimini uzaktan izlemekle yetindi. Bu arada, Türkiye’nin 3DG ile ilişkisinin nasıl şekilleneceği ülke içinde yeni bir tartışma başlattı. Bir kesim 3DG ile iş birliğini geliştirmenin Türkiye için birçok kazanımı beraberinde getirebileceğine inanıyor. Özellikle enerji nakil hatları için bir merkez olmak isteyen Türkiye için 3DG’nin önemli bir potansiyel olduğunu vurgulanıyor. Ancak diğer bir kesim de 3DG’yi Atlantik macerası olarak niteleyerek uzak durulmasını tavsiye ediyor.

Ama Türkiye için asıl gözden kaçırılmaması gereken önemli bir unsur, 3DG’nin Montreux Boğazlar Sözleşmesi üzerindeki olası etkileri. ABD’nin kendisinin Karadeniz’deki mevcudiyetine sınırlamalar getiren Montreux rejimini hiçbir zaman içine sindiremediği bir gerçek. Bir şekilde Boğazları bypass ederek Karadeniz’e çıkmak istediği biliniyor. ABD, 3DG çerçevesinde geliştirilecek bir projeyle böyle bir imkânı zorlamak isteyecektir. Bunun iki yolu görünüyor. Birincisi Baltıklardan Beyaz Rusya, Ukrayna üzerinden Dinyeper nehrini kullanarak Karadeniz’e inmek. İkincisi ise Tuna nehriyle Almanya, Avusturya, Macaristan, Sırbistan güzergahı üzerinden Romanya’dan Karadeniz’e açılmak. Ancak bugüne kadar her ikisi de mümkün olamadı. Rusya Federasyonu son askeri harekatıyla Ukrayna’yı işgal ederken Dinyeperin Karadeniz’e döküldüğü bölgeyi de hedef aldı. Sırbistan, 3DG’ye katılımcı üye olması için ikna edilemediğinden, Tuna üzerinden de bir proje gerçekleştirilemiyor.

Katılımcı üye olmasak da, her halükarda 3DG’nin gelişimini dikkatle izlemekte yarar var.

Hasan Göğüş kimdir?

Hasan Göğüş, 1953 yılında Gaziantep’te doğdu. 1976 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu.

1977’de Dışişleri Bakanlığı’na girerek diplomatik kariyerine başladı. Yurt dışında sırasıyla Yeni Delhi Büyükelçiliği’nde ikinci kâtip, Birleşmiş Milletler Cenevre Ofisi Türkiye Daimî Temsilciliği’nde başkatip, Londra Büyükelçiliği’nde müsteşar, Avrupa Güvenlik ve İş birliği Teşkilatı (AGİT) Türkiye Daimî Temsilciliği’nde Daimî Temsilci Yardımcısı olarak çalıştı.

Dışişleri Bakanlığı merkez teşkilatında Müşterek Güvenlik İşleri, Savunma Anlaşmaları ve Uygulama dairelerinde ikinci katiplik, Müsteşar Özel Kalem Müdürlüğü, Bağımsız Devletler Topluluğu Genel Müdürlüğünde Orta Asya Daire Başkanlığı, Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma Genel Müdür Yardımcılığı, Çok Taraflı Siyasi İşler Genel Müdürlüğü, Avrupa Birliği ve Avrupa ülkeleriyle İkili İlişkilerden Sorumlu Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Merkezdeki son görevi sırasında Türkiye-Hollanda ilişkilerine katkılarından dolayı Hollanda Kraliçesi Beatrix tarafından “Oranje Nassau” nişanı ile ödüllendirildi.

Büyükelçi sıfatıyla Türkiye’yi sırasıyla Hindistan (Nepal, Sri Lanka ve Maldivler’e akredite olarak) Yunanistan, Avusturya ve Portekiz’de temsil etti. 2018 yılında Dışişleri Bakanlığı’ndan emekliye ayrılan Hasan Göğüş, halen merkezi Roma’da bulunan Uluslararası Kalkınma Hukuku Örgütü Danışma Konseyi Başkanı ve Okan Üniversitesi Mütevelli heyeti üyesi olarak görev yapıyor. 2021 yılı başından bu yana da T24’te dış politika konusunda köşe yazıları yazıyor.

Hasan Göğüş’ün ayrıca 42 yıllık meslek anılarını derlediği Doğan kitap’tan yayınlanmış, “Zor Başkentlerde Diplomasi” ve İdeal Kitap’tan çıkan “Diplomasi Yazıları” isimli iki kitabı bulunmaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları

Önce ekmekler bozuldu

En vahimi de gencecik Mahza Amini’nin “baş örtüsünü çıkardı” diye ölümüne sebep olan İran’ın, koca Genel Kurmay Başkanı’nı koruyamayacak kadar acze düşmüş olması. Anlaşılan İran ordusu, artık sadece kadınlara gücü yeter hale gelmiş

Müzakere etmiş olmak için müzakere etmek

Niteliği ne olursa olsun, herhangi bir sorunun müzakereler yoluyla çözümlenebilmesi için, soruna müdahil olan tüm tarafların çözüm yönünde siyasi iradeye sahip olmaları gerekir. Aksi takdirde, Kıbrıs örneğinde görüldüğü gibi, 50 yıl da müzakere edilse, siyasi irade yoksa bir yere varılamıyor.

Portekiz'de aşırı sağ neden yükselir?

Portekiz’de Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmesine karşın yetkileri sınırlı. Demek ki devlet başkanının doğrudan halk tarafından seçiliyor olması, mutlaka başkanlık sistemine geçilmesini gerektirmiyormuş. Avusturya da aynı modeli uyguluyor.

"
"