Yunanlılar ile birbirimize ne kadar benzediğimizi, Teodorakis’in ardından kaleme aldığım yazıda anlatmaya çalışmıştım. Tabiatıyla aramızdaki farklılıklar da sadece ayrı dinlere mensup olmakla sınırlı değil. Ayrıştığımız özelliklerin başında da Yunanlıların abartma ve paranoya derecesindeki Türkiye korkusu gelir. Yunanlılar, Türkiye ile yatıp Türkiye ile kalkarlar. Yunan medyası kendilerini doğrudan ilgilendirmese de, Türkiye hakkında haber yapmaya çok meraklıdır. Türkiye olmasa, herhalde Yunan gazetelerinin önemli bir bölümü tezgâhlarını kapatmak zorunda kalırlardı. Türkiye haberi içermeyen Atina Haber Ajansı (ANA) bültenini, ancak Atina’da göreve başladıktan 64 gün sonra görebilmiştim. Oysa Türk medyasında, Yunanistan ile ilgili haberlere heyecan verici bir gelişme olmadıkça nadiren rastlanılır.
Yunanlılara benzemeyelim
Sanki son dönemde, bu konuda biz de yavaş yavaş Yunanlılara benzemeye başlıyoruz. Son bir ay içerisinde, Yunanistan ile ilgili daha çok haber okuyup televizyon programları izlemeye başladık. Yunanistan, Fransa ile savunma ve güvenlik işbirliği anlaşması imzaladı, ABD ile mevcut anlaşmasını yeniledi diye bazılarımızda bir telaş bir telaş görmeyin. Neredeyse, ABD’nin Dedeağaç’a yaptığı askeri yığınakları, Türkiye’yi işgal hazırlıkları olarak yorumlayanlar bile var. Herhalde ABD’nin böyle bir niyeti olsa, burnumuzun dibine kadar gelmesine ihtiyacı yok.
Yunanistan’ın hevesi kursağında kaldı
Yunanistan, Türkiye’ye karşı ikili planda attığı adımlardan da istediği sonuçları pek elde edememişe benziyor. ABD ile yenilenen Savunma İşbirliği Anlaşması ve Dışişleri Bakanı Blinken mektubundan sonra ABD Dışişleri Sözcüsü Ned Price, ”ABD”nin deniz yetki alanlarının belirlenmesine ilişkin uyuşmazlıklarda taraf tutmadığını, bu politikalarında, bugün de herhangi bir değişiklik olmadığını” söyledi. Yunanlıların hevesleri kursağında kaldı. Yunanistan’a bir şok da kadim dostu Fransa’dan geldi. Anlaşmanın henüz mürekkebi kurumadan, Fransız Dışişleri Bakanlığı, 6 Ekim’de, EUROACTİV haber Ajansı muhabirinin sorusuna verdiği yazılı yanıtta, anlaşmanın ,” iki ülke topraklarıyla sınırlı olduğunu” belirtti. Savunma Bakanlığı tarafından 15 Ekim’de yapılan açıklamada da, anlaşmanın, münhasır ekonomik bölgeyi ve kıta sahanlığını kapsamadığı çok açık bir şekilde kayda geçirildi. Dışişleri açıklamasında, kapsama alanını kısıtlamak için kullanılan “territory” sözcüğünün karasularını içerip içermediği tartışma konusudur. Muhtemelen bu noktada, diplomaside yaratıcı belirsizlik olarak nitelenen yazım tekniği kullanılmıştır.15 Ekim tarihli Savunma Bakanlığı açıklamasının anlamı ise, “ihtilaflı bölgelere gidip başını derde sokarsan, benden yardım bekleme” demektir. İyimser bir değerlendirmeyle, bu anlaşmanın 15 Ekim açıklamasından sonra Yunanistan’ı cesaretlendirmekten ziyade, caydırıcı bir nitelik kazandığı bile söylenebilir. Oysa Yunanistan anlaşmanın saldırı halinde yardımlaşma öngören ikinci maddesine çok bel bağlamıştı.
Son Avrupa Birliği Zirvesinde Türkiye
Geçen hafta yapılan Avrupa Birliği Zirvesinde, Türkiye uzun bir süreden sonra ilk kez ayrı bir gündem maddesi altında görüşülmedi. Zirve sonuç bildirisinde de sadece yasa dışı göç bağlamında bir cümleyle önceki yükümlülüklere atıf yapılmakla yetinildi. Anlaşılan Yunanistan, AB içerisinde de herkesi bezdirmiş.
Yunanistan Türkiye’ye tehdit mi?
Yunanistan’ın yukarıdaki diplomatik girişimlerinin yanı sıra, ekonomik haline bakmadan silahlanmaya hız verdiği gözlerden kaçmıyor. Fransa’dan satın aldığı Rafale uçakları ve ısmarladığı fırkateynler, ABD’den almayı öngördüğü F-35’ler bu doğrultuda attığı son adımlar. Bu meyanda uluslararası anlaşmalara aykırı olarak bazı Ege adalarını da silahlandırmaya devam ediyor. Türkiye, haklı olarak itirazlarını her vesileyle dile getiriyor, kayda geçiriyor. Son olarak Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi Feridun Sinirlioğlu, Genel Sekreter’e gönderdiği bir mektupla, Yunanistan’ın uluslararası hukuka uymadığını bir kez daha dikkate getirdi. Bir yandan Ege’deki sorunların çözüm yolu için uluslararası hukuk diye tuttururken, uluslararası anlaşmalarla üstlenilen yükümlülükleri ihlal etmek tam bir çelişki. Bu adalardan Türkiye’ye yönelik ciddi bir güvenlik tehdidi doğar mı? Çok emin değilim. Yunanistan’ın Ege’de hak iddia ettiği ada, adacık ve kayalıkları korumak için her birine birer takım asker koymaya kalksa neredeyse ordusu yetmez. SAT komandolarının yüzerek çıkabileceği adalara, Yunan savaş gemilerinin ulaşması saatler sürer. Türkiye, savunma sanayisinin ulaşmış olduğu seviye itibariyle bugün modern teknolojiyle donatılmış savaş gemileri üretip ihraç edebiliyor. Yunanistan tek bir tüfek yapmaktan aciz. Yunan ordusunun, son yıllardaki askeri harekatlarıyla savaş deneyimini de artıran NATO’nun ikinci büyük ordusu karşısında hiç şansı yok.
Güç patlaması yapmayalım derken, kendi gücümüzü de küçümsemeyelim.