02 Haziran 2021

Ankara'da kılıç kalkan, Atina'da çiftetelli

Ankara'daki basın toplantısında bir tek yumruklaşmadıkları kalan iki bakan, Akropolis'teki akşam yemeğinde öyle bir kucaklaştılar ki, sanırsınız 40 yıldır birbirlerini görmeyen iki ahbap çavuş, yeniden bir araya geliyor

Korku tüneli gibi bir basın toplantısıyla sonuçlanan, geçen ayki Dendias'ın Ankara ziyaretinden sonra, gözler Çavuşoğlu'nun Yunanistan'a yapacağı iade-i ziyarete çevrilmişti. Ankara'daki düellonun, Atina'da rövanşının yaşanıp yaşanmayacağı merakla bekleniyordu. Bu kere korkulan olmadı. Beş yıllık bir aradan sonra, bir Türk Dışişleri Bakanı, ilk kez Yunanistan'a resmi ziyarette bulundu. Aslında Çavuşoğlu'nun bu ziyareti, geçtiğimiz hafta içerisinde iki ülke arasında gerçekleştirilen bir dizi toplantının son halkasıydı. Önce 25-27 Mayıs tarihlerinde 1926 tarihli Atina Protokolü ile belirlenen Meriç Nehri sınırında, modern tekniklerle harita çalışması yapıldı. 27 Mayıs'ta milli savunma bakanlıkları arasındaki güven arttırıcı toplantıların dördüncüsü çevrimiçi olarak düzenlendi. 29 Mayıs'ta da Bakan Yardımcısı Sedat Önal, Yunanlı karşıtı Konstantinos Fragogiannis ile ekonomik işbirliği konularını ele almak üzere, Mısır Hidivi Mehmet Ali Paşa'nın memleketi Kavala'da bir araya geldiler. Tüm bu toplantılar zinciri, Çavuşoğlu'nun 30 Mayıs'ta Batı Trakya'dan başlayıp 31 Mayıs'ta Atina'da sona eren iki günlük ziyaretiyle taçlandı.

Pozitif gündem modası

Bakan Çavuşoğlu, Batı Trakya yolunda uçakta gazetecilerle yaptığı söyleşide, Yunanistan'a pozitif gündemle gittiğini söyledi. Nedense bu aralar pozitif gündem deyimi, pek bir moda haline geldi. Herkes birbirine pozitif gündem önerip duruyor. AB bize, biz Yunanistan'a, ABD Rusya'ya.

Ziyaret öncesinde yunan medyası havayı bulandırmak için her zamanki gibi elinden geleni yaptı. Türkiye'nin Oruç Reis'in görev süresini uzattığı, Sakız ve Sisam adası yakınlarındaki Yunan kıta sahanlığı içerisinde yeni NAVTEX'ler ilan ettiği, Başbakan Mitsotakis'in Türkiye'ye tansiyonu düşürmesi çağrısında bulunduğu haberleri manşetlerden verildi. Muhalefet tarafından hükümetin Batı Trakya ziyaretine izin verilmesi eleştirilerek Gümülcine Başkonsolosluğu'nun kapatılması çağrıları bile yapıldı.

Batı Trakya Türk azınlığı

Batı Trakya ziyaretleri Yunan tarafı için her zaman bir çıban başı olagelmiştir. Türk liderlerinin Yunanistan'a yaptıkları ziyaretlerin hazırlanmasında, Batı Trakya bölümü, Atina Büyükelçilerini en fazla uğraştıran konuların başında gelir. Uzlaşı sağlanması, ancak uzun müzakereler ve pazarlıklar sonucu mümkün olur. Eminim bu defa da aynı senaryo tekrarlanmıştır. Bakan Çavuşoğlu, Gümülcine ve İskeçe'de katıldığı her programdan sonra attığı tweetlerde göze sokarcasına Türk azınlığı ifadesini kullandı. Yunan Dışişleri Sözcüsü Alexandros Pepaioannou da, aynı gün bir açıklama yaparak Yunanistan'da Türk değil, Müslüman azınlık bulunduğuna ilişkin resmi Yunan söylemini tekrar kayda geçirmekte gecikmedi.

Batı Trakya'daki azınlığın ne şekilde tanımlanacağına ilişkin görüş ayrılığı, iç politik nedenlerle olsa gerek, son dönemde neredeyse iki ülke arasındaki en önemli sorun haline geliyor. 2011 yılında Ahmet Davutoğlu'yla birlikte gittiğim Şahin köyünde, gecenin geç saatlerine kadar yağmur altında sokaklarda bekleyerek, lebalep doldurdukları balkonlardan avazları çıkarcasına "Türkiye, Türkiye" diye bağıran kalabalıkların çoşkusunu görünce, gözyaşlarımı tutamamıştım. Heyete eşlik eden Yunanlı korumaların neler hissettiğini tahmin edebiliyorum. "Sen Türk değil, Müslüman Yunanlısın" demekle Türk kimliğinin yok edilemediğini Yunanlı dostlarımız çoktan anlamış olmalılar. Semantik tartışmalara takılıp kalmaktansa, azınlığın sorunlarının çözümüne odaklanmak daha doğru olmaz mı? Sorunların çözülmesinin yolu da çatışmaktan değil, diyalogdan geçiyor. Unutmamak gerekir ki, İki ülke arasındaki ilişkilerin bozulmasından en fazla o ülkede yaşayan azınlıklar olumsuz etkileniyor.

Çavuşoğlu-Dendias basın toplantısı

Ankara'daki yüksek gerilimli basın toplantısından gerekli derslerin alındığı anlaşılıyor. Ankara'da 35 dakika süren basın toplantısı, bu kere sadece sekiz dakika sürdü. Bunun üç dakikası da Efes'in basketbolda kazandığı Avrupa şampiyonluğu muhabbetiyle geçti. Pozitif gündeme uyularak görüş ayrılıkları basın önünde uzun uzun dile getirilmedi. Kıbrıs sorununa hiç değinilmedi.

Ankara'daki basın toplantısında bir tek yumruklaşmadıkları kalan iki bakan, Akropolis'teki akşam yemeğinde öyle bir kucaklaştılar ki, sanırsınız 40 yıldır birbirlerini görmeyen iki ahbap çavuş, yeniden bir araya geliyor. Maskelerin fora edilerek mesafenin hiçe sayıldığı bu görüntüler, Bilim Kurulu üyelerini çok rahatsız etmiş olmalı.

Erdoğan-Mitsotakis zirvesi

Aşı sertifikalarının karşılıklı tanınması, 25 başlık altında işbirliğinin geliştirilmesi, istikşafi görüşmelere devam edilmesi kararı gibi ziyaretin bir dizi somut sonucu oldu. Ama kısa vadedeki en önemli netice, bu ay ortasında yapılacak NATO zirvesi marjında iki ülke liderlerinin bir araya geleceklerinin açıklanması oldu. Dünkü Kathimerani gazetesinin manşetinde belirtildiği üzere, top artık Erdoğan ile Mitsotakis'in sahasına geçmiş bulunuyor. Bu buluşmadan yeni bir Davos süreci çıkar mı? Bekleyip göreceğiz.

Yazarın Diğer Yazıları

Kadınların fendi Netanyahu’yu yendi

Kamuoyunda “Lahey’i basma yasası” olarak da bilinen “Amerikan Askeri Personelini Koruma Yasası”, (ASPA) ayrıca Amerikan askerlerini kurtarmak için ABD’nin her türlü önlemi alabileceğine ilişkin hükümler içeriyor. Trump yönetimi devraldığında hasbelkader bir Amerikan askeri UCM’lik olursa, maazallah, Trump bu yasaya dayanarak Lahey’i “cehenneme çevirmeye” kalkışabilir

“Amerika’yı seversen, İsrail’i sevmek zorundasın”

Kesin olan bir öngörü varsa, o da Trump 2.0’ın İsrail’e olan desteğinin her hâl ve kârda artarak devam edeceğidir. Türk-Amerikan ilişkilerinde önümüzdeki dönemde Türkiye’nin en fazla başını ağrıtacak konuların ilk sıralarında da İsrail ile ilişkiler, Filistin meselesi ve Hamas konusundaki görüş ayrılığı gelecek gibi görünüyor

 Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zirve maratonu

G-20 Zirvesi'nin bildirisinde sürdürülebilir kalkınma hedeflerinden BM güvenlik konseyi reformuna, iklim değişikliğinden kadın cinayetlerine kadar ne ararsanız var. Ama İsrail ve Rusya’nın saldırılarını sona erdirmeleri çağrısında bulunan tek bir cümle yok. Acaba tüm bu zirveler ne için yapılıyor?

"
"