15 Ocak 2014

Tayyip Erdoğan’la Abdullah Öcalan 17 Aralık’ın neresindeler?

PKK ile Gülen Cemaati birbirlerinden hoşlanmazlar. Cemaat, Kürt sorunu ile PKK’yı birbirinden ayırır ve PKK’nın yok edilmesini savunur. Bu konuda, Başbakan da farklı düşünmüyordu. Ama son bir iki yıldır bu yaklaşım, Erdoğan’la kurmayları tarafından arka plana itilmeye başlandı.

PKK ile Gülen Cemaati birbirlerinden hoşlanmazlar. Cemaat, Kürt sorunu ile PKK’yı birbirinden ayırır ve PKK’nın yok edilmesini savunur. Bu konuda, Başbakan da farklı düşünmüyordu. Ama son bir iki yıldır bu yaklaşım, Erdoğan’la kurmayları tarafından arka plana itilmeye başlandı.

Peki, Erdoğan yandaşı kalemlerde neredeyse güzellemeler yapıldığı dikkat çeken Öcalan ne istiyor? Oyun planında neler var? 17 Aralık’ta başlatılan yolsuzluk operasyonunu planına nasıl yerleştiriyor? ‘Yolsuzluk’lara inanmıyor mu? Elinde hangi kozları tutuyor? Bu sorulara benim yanıtlarım aşağıda…

PKK ile Cemaat öteden beri birbirlerinden hoşlanmazlar, hatta nefret ettikleri bile söylenebilir.

Kandil’de, 2009 yılı Mayıs ayı başında yaptığım uzun görüşmede Murat Karayılan’a Gülen Cemaati’yle ilgili bakış açısını sormuştum PKK’nın.

Karayılan, “Cemaat bize karşı üç dört yıldır neden saldırganlaştı?” diye bir soruyla konuşmaya başlamıştı:

Fethullahçılar devlet sistemine yerleşmek istiyorlar. AKP ile bunun için yakınlaştılar. Güç kazandılar. Amerika’dan da destek alıyorlar. Fethullahçıları İslam dünyasına sürüyor Amerika... ‘Biz de PKK’ye karşıyız, biz de devletçiyiz!’ diyerek devlete yerleşiyorlar. Belki bugün değil ama geleceğe dönük risktir bunlar... Güneydoğu’ya gelince... Güneydoğu’da varlar ama yoğun değiller. AKP içinden geliyorlar. Poliste, öğretmende yaygınlar. Dine sıcak bakan kesimlerde yaygınlar.”

Şöyle devam etmişti Karayılan:

“PKK’yi bastırmak olanaksız. Ama varsayalım PKK bastırıldı, bitirildi. O zaman ne olur bölge biliyor musunuz? Gericiliğin merkezi olur Güneydoğu... Zaten İran’ın da çabaları var. İslamcı hareketi alternatif olarak geliştirmek istiyorlar.” (Hasan Cemal, Barışa Emanet Olun, Everest Yayınları, Sayfa 60)

PKK’nın Cemaat’e dönük bu bakış açısı değişmedi, bugün de devam ediyor.

 

Cemaat’in temel yanlışı ve Erdoğan’ın dönüşü

Cemaat de öyle.

PKK’yı terör örgütü, Öcalan’ı terörist başı olarak görüyor.

Öte yandan Cemaat, Kürt sorunu konusunda Tayyip Erdoğan’a kıyasla daha ileri görüşlere sahiptir.

Ama bir de büyük hatası vardır.

Cemaat, Kürt sorunu ile PKK’yı birbirinden ayırır, PKK’yı ‘çözüm süreci’nden dışlar, yok edilmesini savunur.

Benim de öteden beri eleştirdiğim temel yanlışı budur Cemaat’in...

Bu konuda, yakın zamanlara kadar Tayyip Erdoğan da farklı düşünmüyordu. Cemaat gibi, o da, PKK ile Kürt sorununun birbirinden ayrılabileceğini, sorun demokratikleşmeyle çözülürken, PKK’nın silahla yok edilebileceğini sanıyordu.

KCK operasyonları’nı da hükümet-cemaat işbirliği ile başlatan bu bakış açısı, yıllar içinde Kürt sorunuyla PKK’nın nasıl içiçe geçtiğini yerli yerine oturtamayan bir bakış açısıydı.

Ama anlaşılan bu yaklaşım, Tayyip Erdoğan’la kurmayları tarafından son bir iki yıldır ufak ufak arka plana itilmeye başlandı.

Hele son zamanlarda, bu bakımdan, Tayyip Erdoğan yandaşı kalemlerde PKK’ya, özellikle Öcalan’a dönük ılımlı, olumlu, hatta güzellemeci üslup ve söylem dikkat çekicidir.

Bu durumun İmralı’da da dikkatle not edildiği konusunda herhalde kuşku yok.

 

Öcalan’ın oyun planında 17 Aralık’ın yeri

Öcalan ne ister?

Öcalan’ın özenle kurduğu bir ‘oyun planı’ndan söz edilebilir.

Bu bir ‘yeni yapı’dır aynı zamanda.

Kendisiyle Tayyip Erdoğan arasında öncelikle MİT aracılığıyla oluşturulmuş, ‘çözüm süreci’ne oturtulmuş, bir diyalog yapısı ya da kapısı...

Bir:

Öcalan, 17 Aralık’ın bu ‘kapı’yı kapatmasını ya da bu ‘yeni yapı’ya zarar vermesini haklı olarak istemiyor.

İki:

‘Yapı’nın bozulup silahların yeniden patlamasının, yani ‘savaş hali’nin, bir yandan yine en çok Kürtlerin canını yakacağını, öte yandan İmralı’da kendi manevra alanını daraltacağını görüyor.

Üç:

Bu yeni yapı içinde Öcalan, muhafazakar kitlelerin nezdinde, hatta genel kamuoyunda bugün artık terörist başı değil, bebek katili değil, bir ‘barış mimarı’na dönüşmeye başladığını görüyor ve 17 Aralık’ın bunu örtmesine de izin vermek istemiyor.

Dört:

Aynı zamanda Öcalan, öyle anlaşılıyor ki, o son sözü, “Erdoğan’la barış olmuyor!” kozunu elinde tutmaya devam etmek istiyor.

Bu dördüncü noktanın altını özellikle çizmekte yarar var.

 

Öcalan yolsuzluk iddialarına inanmıyor mu?

Ve sonra yine sormak lazım:

Peki, Öcalan ‘rüşvet ve yolsuzluk’lara inanmıyor mu?

İnanmadığına dair herhangi bir işaret yok. İnanıyor ve üstüne gidilmesini istiyor denilebilir.

Öcalan’ın bugün için Tayyip Erdoğan’a 17 Aralık mesajı şöyle özetlenebilir:

“Tamam, çözüm sürecini 17 Aralık dahil hiçbir şey bozmasın. Darbe ihtimali görüyorsan, darbe teşebbüsü diyorsan, bunun için de derhal başta anayasa olmak üzere topyekun bir demokratikleşme hamlesi başlat.”

İyi güzel.

Peki Öcalan, Erdoğan’ın böyle bir 'topyekun demokratikleşme' hamlesini seçimlerin kapıyı çaldığı böyle bir dönemde başlatabileceğine ihtimal verebiliyor mu?

HSYK girişiminin demokratik hukuk devletini nasıl tepeleyen bir gelişme olduğunu görmüyor mu?

Bu soruların yanıtlarını tahmin edebiliyorum ama spekülasyona girmekten de yana değilim.

Ama şu söylenebilir:

Öcalan hayal kurmuyor ve gerçekçi...

Bununla birlikte Apo’nun İmralı’dan Tayyip Erdoğan’a şöyle seslendiği sanki kulağıma çalınıyor gibi:

“Mursi olmak istemiyorsan, Mübarek olmak istemiyorsan, o zaman bunun yolu topyekun demokrasi hamlesinden geçiyor. Darbelerin gerçek panzehiri demokrasi ve hukuktur.”

 

Twitter: @HSNCML

 

Yazarın Diğer Yazıları

Demirel'i darbeyle devirecektim!

Demirel 100 yaşında! Pazar günü Ülke Politikaları Vakfı'nın Cevahir Otel'de düzenlediği bir toplantıda "BABA"yı andık. Özlemişim Demirel'i, itiraf edeyim, arada bir gözlerim doldu

Türklerin de, Kürtlerin de ortak çıkarı gerçek barış ve demokrasidir

Yeterince kan ve gözyaşı akmıştır, daha çok acı çekilmesin, ama... Bu AMA üzerinde düşünmek lazım, geçmiş tecrübeler bunu gerektiriyor

Dostluklar insanı ayakta tutar!

Benim de böyle bir dostum var, Şahin Alpay. İyi ki varsın kardeşim, iyi ki BİR HİKAYEM VAR'ı yazdın

"
"