25 Aralık 2013

Siyasete futbolla ara vermenin dayanılmaz mutluluğu...

Karşımda enfes Emirates Stadyumu. Yağmur hiç hız kesmiyor, rüzgar da. ‘Arena’da olsa, maç tatil edilebilirdi’ düşüncesi takılıyor aklıma. Ama burası İngiltere! Chelsea ve Arsenal karşı karşıya. Cimbom’un Devler Ligi’ndeki rakibi Jose Mourinho’nun Chelsea’si son dokuz maçtır yenilmemiş Arsenal’a. Ve benim yanımda iki Fenerli var!

Karşımda enfes Emirates Stadyumu. Yağmur hiç hız kesmiyor, rüzgar da. ‘Arena’da olsa, maç tatil edilebilirdi’ düşüncesi takılıyor aklıma. Ama burası İngiltere! Chelsea ve Arsenal karşı karşıya. Cimbom’un Devler Ligi’ndeki rakibi Jose Mourinho’nun Chelsea’si son dokuz maçtır yenilmemiş Arsenal’a. Ve benim yanımda iki Fenerli var! 

“Çok sıkıcısın Mourinho, çok sıkıcııı!” tazehüratları yükseliyor Arsenal tarafından. Savunma ağırlıklı oyunuyla kimya bozan Mourinho hiç aldırmıyor. Arsenal’ı orta sahada adeta boğuyor. Maç sıkıcı geçiyor fakat ben Cimbom’un Chelsea maçı öncesi alması gereken tedbirleri not düşüyorum. Futbol kaçıkları için hazırladığım o notlar aşağıda…   

LONDRA

Taksi şoförü bir şey söylüyor.

Anlamıyorum.

Kahkahayı atıyor:

“Ben İngilizce bilmem ki.”

“Nasıl yani?..”

“Ben Cockney’im, Doğu Londra’dan... İşçi sınıfıyız biz, emekçiyiz.”

Bir kahkaha daha patlatıyor:

“Çok çalışır, çok içer ve de futbol takımımızı çok severiz.”

“Hangi takım?”

Hafif bozuk atar gibi konuşuyor:

“Hangi takım mı?.. Bir Cockney olarak elbette West Ham United.”

Sağ elini havaya kaldırıyor, yumruğunu sıkıyor ve sallayarak söylemeye başlıyor bağıra bağıra:

 

                             Baloncuklar üflüyorum havaya,

                             Havada süzülüyorlar,

                             United United.

 

Nasıl buldun dercesine bakıyor.

Heyecan verici deyince hoşuna gidiyor:

“Bu bizim marşımız, West Ham United’ın...”   

Saçını kazıtmış.

Biraz holigan tipli.

Neşeli, kahkahası bol bir adam.

Kulüp üyelik kartını cebinden çıkarıp bana doğru sallıyor:

“Bak, bu West Ham United benim dinimdir, 48 yaşındayım, hiçbir maçını kaçırmadım kırk yıldır.”

Galatasaray’ı biliyor tabii.

“Cehenneme hoş geldiniz!”

Kaçıncı kahkahasını atarak devam ediyor:

“Müthiş bir seyirciniz var, korkutucu... Bu yaz Londra’da Arsenal’ı yenip Emirates Kupası’nı da kaldırdınız.”

Hoşuma gidiyor Cimbom’u biliyor olması...

Konuşkanlığım tutuyor:

“Şampiyonlar Ligi’ndeyiz yine. Juventus’u yenip turu geçtik. Ve Chelsea’yle eşleştik.”

Kahkahasını atıyor:

“Şu kendini beğenmiş Jose Mourinho’nun takımı değil mi? Bizim West Ham gibi değil bunlar, para babalarının takımları... Chelsea, Arsenal, City... Futbol artık para demek, çok ticarileşti her şey... Maalesef öyle... Ama yine de seviyorum, iyi ki futbol var!”

Ekliyor neşeyle:

“Gelecek perşembe bize, West Ham’a geliyor Arsenal, parçalayacağız Arsene Wenger’in o takımını...”

 

İki Fenerbahçeli ve ben…  

İngilizlerle futbol keyfi başka türlüdür.

Londra’yı severim.

Bir nedeni de bu ‘futbol’dur tabii...

Akşam vakti Arsenal’ın kutsal mabedi Emirates Stadyumu’na doğru yürüyorum, yanımda felaket iki Fenerbahçeli’yle birlikte:

Mustafa Oğuz, Mehmet Yılmaz.

Yağmur şakırdıyor, rüzgar uçuruyor.

Müthiş bir fırtına...

Ama biz futbol kaçıkları, büyük bir kararlıkla, Arsenal-Chelsea arasında oynanacak ‘Londra derbisi’ne doğru hızlı adımlarla yol alıyoruz.

Fenerli dostlara hava atıyorum:

“Chelsea’ye şöyle bir bakayım diyorum, nasıl bir takım... Devler Ligi’nde bizim rakibimiz de...”

 

Cimbom, Arsenal’ın barında 

Maça daha var.

Arsenal’ın eski bir kiliseden bozma koca ‘pub’ına maç biletlerimizi gösterip kabul ediliyoruz.

İğne atsan yere düşmez!

Öylesine renkli, gürültülü bir kalabalık.

Herkesin elinde koca bir bira bardağı, ‘futbol geyiği’nin en revnaklısı yapılıyor.

Ara sıra ben de katılıyorum.

Hoşlarına gidiyor.

Galatasaray deyince kulak kesiliyorlar.

Nereden baksan Cimbom!

2000 yılında, Kopenhag’ın Parken Stadı’nda Arsenal’ı devirip UEFA Kupası’nı kaldıran biz olmadık mı?

Daha geçen Ağustos ayında, üstelik kendi evlerinde, Emirates’te bir kez daha Arsene Wenger’in Arsenal’ını Büyük Drogba’yla yenip kupa kaldıran yine aslan Cimbom olmadı mı?

Galatasaray’ı elbette biliyorlar.

Keyifleniyorum:

“Bu kibirli Mourinho’nun takımı Chelsea’yi bu akşam siz, sonra da Şubat ayında biz yeneceğiz!”

Bana da bir bira ısmarlarken neşe içinde tezahürat yapıyorlar:

“Come on Arsenal, come on Arsenal!”

 

Karşımda enfes Emirates stadyumu, aklımda Arena

Heyecan dalgası kabardıkça kabarıyor.

Maç havasına giriyoruz.

Bakalım Arsene Wenger şeytanın bacağını kırabilecek mi? Jose Mourinho’nun Chelsea’sini son dokuz maçtır yenememiş.

Emirates enfes bir stadyum.

Arsenal’ın bir örnek kırmızı beyaz giyinmiş kızları, büyük salonda bizi Arsenal şarkıları ile karşılıyorlar.

Yerimiz de, Mustafa kardeşimiz sağ olsun, çok güzel. Tam ortada, yeşil sahaya hakim bir sırada oturuyoruz.

Mehmet Yılmaz da futboldan hani biraz anlar. Böylece, iyi bir destek üçlüsü oluşturuyoruz Arsenal için...

Yağmur hiç hız kesmiyor.

Rüzgar da öyle.

‘Arena’da olsa, belki maç tatil edilebilirdi’ düşüncesi, n’apayım, aklıma takılmıyor değil.

Ama burası İngiltere!

Fevkalade ıslak bir zeminde top da zıplıyor, futbol heyecanı da devam ediyor.

Üstelik hakem de İngiliz olunca, oyunu zırt pırt kesmiyor. Futbol erkek oyunudur dercesine idare ediyor maçı, kemik sesleri arasında...

 

Arsenal orta sahada boğuluyor!

Mourinho, beraberliğe oynuyor.

Savunmayı sağlam tutmuş, orta sahayı parsellemiş, kontrataklarla sonuç almayı amaçlıyor.

Bu savunma ağırlıklı oyun Arsenal taraftarının vücut kimyasını bozuyor, ara sıra bağırıyorlar:

“Çok sıkıcısın Mourinho, çok sıkıcııı!”

Kendini beğenmişin Allah’ı olan Jose Mourinho hiç aldırmıyor.

Derin savunması ile Arsenal’ı kilitliyor orta sahada.

Boğuyor adeta.

Lampard-Mikel-Ramires üçlüsü, Arsenal’ı neredeyse sahasına çakıyor. Sahayı öylesine parselliyorlar ki, doğru dürüst çıkamıyor Arsenal.

43 milyon poundluk transfer ücretiyle Real Madrid’den Arsenal’a transfer edilen Mesut Özil, bu nedenle olacak, sahada kayboluyor, etkisizleşiyor ne yazık ki...

Arsenal iyi oynamıyor.

 

Arena’da Willian’a dikkat

Mourinho’nun taktiği açık. Arsenal’ı derin savumasının içinde boğarken, kaptığı toplarla hızla çıkarak kontratak golü aramak.

Nasıl da hızlı çıkıyorlar.

Bir anda su gibi akıyorlar karşı kaleye...

Bu kontrataklardan birinde, Lampard’ın muhteşem volesi Arsenal’ın üst direğinde öyle bir patlıyor ki, aman Allah’ım...

Bir de 22 numarası var Chelsea’nin.

Adı Willian.

Lucescu’nun Ukrayna’daki başarılı takımından gelen bu genç Brezilyalı sağ kanattan öylesine hızlı çıkıyor ki atağa, müthiş müthiş...

Şubat ayında, Arena’daki maçımızda özel tedbir lazım bu Willian’a... Selçuk’a, Melo’ya, sol kanadımıza anlaşılan çok iş düşecek.

Bizim hücuma çıkarken kaptırabileceğimiz toplar, ki sık yapıyoruz bu hatayı, Willian’ın hızıyla birleşince, bizim savunmada ölümcül gol pozisyonlarına yol açabilir.

Ama Chelsea’de Willian yoksa, bir başka Brezilyalı var, Oscar. O da yoksa, İspanyol Mata var. Torres yoksa, Eto’o var gol yollarında...

Biri haklı olarak diyor ki:

“Bu Chelsea’den iki takım çıkar. Arsenal öyle değil. Kulübeden ancak bir takım çıkabiliyor. Liderliğe oynuyor ama o kadar iyi değiller.”

Nitekim, Arsene Wenger şeytanın bacağını yine kıramıyor ve onuncu kez yenemiyor Mourinho’nun Chelsea’sini...

Sıkıcı maç berabere bitiyor.

Mourinho, sonuçtan memnun.

 

Cimbom, Chelsea’yi geçebilir mi?

Dün sabah bu satırları yazarken, Mourinho’nun neden tekrar Chelsea’nin başına geldiğini okuyorum gazeteden. Takım için 12 yıllık bir proje geliştirdiğini söylerken şu noktaları vurguluyor teknik direktör:

“Bir kulübü yönetme ve başarıya götürme konusunda sihirli sözcük ‘istikrar’dır. Oyuncuların büyümelerini, kendilerini geliştirmelerini istiyorsan, onlara bu konuda yardımcı olabilmenin yolu istikrardan geçer. Fikirde, felsefede, oyun modelinde, liderlik tarzında istikrar yani... Kulüp yönetiminde, patronaj ve menajer dahil en üst düzeyde istikrar başarı açısından şarttır.”

Evet, Chelsea iyi takım.

Sağlam oynuyor, hızlı oynuyor.

İyi güzel de Hasan Cemal, sen değil miydin, kurada Chelsea çıkınca, “Dişimize göre bir takım!” diye tweet atan?

Evet bendim.

Başkalarıyla mukayeseden kaynaklanıyordu bu ilk tepkim.

Ama şunu da unutmayın:

Bizim de Mancini’miz var, Drogba’mız var, Sneijder’imiz var bu suları gayet iyi bilen...

Forma girmeye başlayan Burak’ımız, Umut’umuz var gol yollarında...

Kalede Muslera’mız, orta sahada Melo’muzla Selçuk’umuz var.

Biz de fena değiliz.

Sol kanada anlaşılan çok iyi, hızlı bir Brezilyalı geliyor 22 yaşında. Bir de savunmanın göbeğine bir takviye yapabilirsek, Chelsea’yi de geçebiliriz Şubat, Mart aylarında...

İtalya şampiyonu Juventus’u geçemeyeceğimizi sananlar nasıl aldandılar, unuttunuz mu?

Enseyi karartmayın!

Ben bu tahlili yapınca, Mustafa’yla Mehmet beni biraz kafaya alıyorlar ama aldırmıyorum.

Ne de olsa Fenerli ikisi de ve bizim Devler Ligi’nde oynuyor olmamızı kıskanıyorlar.

Siyasete birkaç gün de olsa, Londra’da ara vermekten dolayı o kadar mutlu oldum ki bilemezsiniz.

 

Twitter: @HSNCML

Yazarın Diğer Yazıları

Demirel'i darbeyle devirecektim!

Demirel 100 yaşında! Pazar günü Ülke Politikaları Vakfı'nın Cevahir Otel'de düzenlediği bir toplantıda "BABA"yı andık. Özlemişim Demirel'i, itiraf edeyim, arada bir gözlerim doldu

Türklerin de, Kürtlerin de ortak çıkarı gerçek barış ve demokrasidir

Yeterince kan ve gözyaşı akmıştır, daha çok acı çekilmesin, ama... Bu AMA üzerinde düşünmek lazım, geçmiş tecrübeler bunu gerektiriyor

Dostluklar insanı ayakta tutar!

Benim de böyle bir dostum var, Şahin Alpay. İyi ki varsın kardeşim, iyi ki BİR HİKAYEM VAR'ı yazdın

"
"