08 Eylül 2017

Şerif Mardin'in anısına...

"Size haksızlık ettiğim yılların hikâyesi...”

Kaybettiğimiz büyük hocanın, Şerif Mardin'in anısına, 1999'da çıkan Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım kitabımdan bir bölümü aşağıya alıyorum, (sayfa 136-138).

*   *  *

Bak, Fransız aydınlarını daha 1950’lerin hemen başlarında eleştiren Türk aydınları da yok değil.
Hem de can alıcı bir açıdan, totaliter bir ideolojiye yakın durmaları ve Moskova’yla “yol arkadaşlığı” ilişkileri açısından...
Şerif Mardin, Forum’daki bu makalesini, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde asistanken 1955’te yazmış. Ben ise 1991’de okudum. Makale, Simone de Beauvoir’ın o tarihlerde yeni çıkan Mandarinler isimli romanı üzerine. Şerif Mardin'in Fransız aydınlarındaki o kendini beğenmişliğe değinen satırların altını çizmişim:

Prof. Şerif Mardin (1927-2017)

Şerif Mardin’le karşılaştığımda, nefret ettiği Stalin’i “devrimci düşünce” adına savunabilen bir radikal idim     

Fransız aydını her şeyden evvel kendi kendini aldatmaktan sakınan bir insan olarak karşımızda canlanıyor. Fransız aydınlarının bu şayanı dikkat hareket tarzı hakikaten her memleketin aydını için bir misal teşkil edebilir.
Fakat asıl mühim nokta Les Mandarins’de tebaruz ettirildiği üzere, bunun, bir nevi gurur halini aldığı zaman yarattığı tezatlardır. Fransız aydını da nihayet bir insan olduğu için aldanacaktır ve bilhassa cevabını insicamlı bir fikir sisteminde aradığı için aldanacaktır.
Kitapta tasvir edilen zümrenin zenginlerle dolu kalabalık eğlence muhitlerine gitmek istemeyişleri, günlük lisanlarında kallavi küfürler serpiştirmeleri ve Amerika’nın müspet hareketlerinden daima şüphe etmeleri şeklinde beliren bu hakikati arayışın doğurduğu acaip tezatlar burada sarih bir şekilde önümüze serilmiştir.
Lüks eğlence mahallerini terk eden buentelektüeller, lükse yakın bir refah içinde yaşıyorlar ve Amerika’yı tenkit eden bu süper tenkitçiler bir türlü Sovyet rejiminin insan hayatına beş paralık bir kıymet vermeyen bir rejim olduğunu göremiyorlar, zira bu hareket tarzı kurdukları mücerret sistemin icabatına uymuyor.
Yazık ki bu gibi bir hareket tarzının insanın kendini bir ilah seviyesine yükseltmeye çalışmasına tekabül ettiği, bu Fransız kültürü Mandarinlerinin aklına gelmemiş. Oysa ki böyle bir mücerret kibrin doğurduğu neticeleri layıkiyle anlamış olan Pascal’ın eserleri kütüphanelerinden eksik olmasa gerek.

Haftalık Devrim gazetesi

"Size haksızlık ettiğim yılların hikâyesi...”

Hasan Cemal, Şerif Mardin’le Mülkiye’deki karşılaşmanı hatırlıyor musun ?
1969 yılıydı.
Yani bu makalesini yazmasından 14 yıl sonra.
Ben o tarihte Sovyetler’i, hatta Şerif Mardin’in nefret ettiği Stalin’i “devrimci düşünce” adına savunabilen bir solcu, bir radikal idim. Askerden dönmüş ve Doğan Avcıoğlu’yla birlikte Devrim dergisinin çıkış hazırlıklarında çalışıyordum.
Bu arada annemle babamı tatmin etmek için de Mülkiye’de doktoraya başvurmuştum.
Sınava girmiş ve çakmıştın.
Ümit Hassan da ben de çakmıştık. Hayal meyal hatırlıyorum.
İkinci Dünya Savaşı öncesinde Stalin-Hitler Paktı’nı konu alan bir soru sorulmuştu yazılı sınavda. Ben de bunu “Moskova” yörüngesine oturtan, gayet “Sovyetik” bir içerikte işlemiştim.

Yakın Doğu Üniversitesi Rektörü Prof. Ümit HassanDoktoraya kabul edilmediğini öğrenince canın çok sıkılmıştı.
Öyle. Mülkiye’de dekan o tarihte Prof. İlhan Unat’tı. Ümit Hassan’la beni sınav komisyonunun iki üyesine göndermişti. Biri Prof. Suat Bilge, diğeri Prof. Şerif Mardin.
İkisi de Ümit Hassan’la beni ayakta karşılamışlardı. İtirazlarımızı dinledikten sonra, bizlerin bilimsel çalışma yapamayacağımıza ilişkin görüşlerini tekrarlayıp ikimizi de kapı dışarı etmişlerdi.
Ümit aynı yıl bir başka sınavı kazanıp Prof. Bülent Daver’in yanına asistan olarak girdi sonra.
Sence haksız mıydı iki hoca?
Ümit’in kâğıdını bilmiyorum. Ama ben de olsam kendi kâğıdıma geçer not vermezdim!
Diyeceksin ki kimler doktora yaptı Mülkiye’de. Haklısın. Ama ben fena halde bilgi yoksunu idim o tarihlerde. İki hocanın “Sovyetik” görüşlere herhangi bir sempatileri olmadığı biliniyordu. Fakat benim durumda sağcılık solculuktan çok, büyük  ihtimalle cehaletten kaynaklanan bir vaziyet vardı.
Ama bu durum “devrimcilik” yapmanı engellemedi.
Ben mesleğimi seçmiştim artık.
Devrimci olmuştun!

*   *   *

Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım isimli bu kitabım 1999'da çıktığında, Şerif Mardin Hoca'ya da bir adet imzalayarak göndermiştim.
Sanıyorum iç kapağına, "Sevgili Hocam, size haksızlık ettiğim yılların hikâyesi" diye yazmıştım.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Demirel'i darbeyle devirecektim!

Demirel 100 yaşında! Pazar günü Ülke Politikaları Vakfı'nın Cevahir Otel'de düzenlediği bir toplantıda "BABA"yı andık. Özlemişim Demirel'i, itiraf edeyim, arada bir gözlerim doldu

Türklerin de, Kürtlerin de ortak çıkarı gerçek barış ve demokrasidir

Yeterince kan ve gözyaşı akmıştır, daha çok acı çekilmesin, ama... Bu AMA üzerinde düşünmek lazım, geçmiş tecrübeler bunu gerektiriyor

Dostluklar insanı ayakta tutar!

Benim de böyle bir dostum var, Şahin Alpay. İyi ki varsın kardeşim, iyi ki BİR HİKAYEM VAR'ı yazdın

"
"