Not defterimde iki sözcük; petrol ve barış! Biri şunları söylemiş: “Irak petrolü, Kerkük-Yumurtalık, Irak Kürdistanı petrolü de Taktak-Ceyhan boru hatlarından Akdeniz’e ulaşıyor. Kürdistan’la Türkiye arasında bir petrol, bir de doğal gaz hattının inşaatı sürüyor. Türkiye ile Kürdistan yönetimini bu kadar sıkı fıkı yapan da, Bağdat’ı ve Washington’u Ankara ve Erbil’le geren de bu boru hatları.
Irak'ta mayısın ilk haftasında yapılacak seçimleri El Sadr’ın Irak İslam Dava Partisi’nin kazanması bekleniyor. Maliki gibi Şii olan El Sadr daha sıkı İran yanlısı. El Sadr, iktidara gelirse Kerkük’ü bir 'Kürt şehri' olarak tanıyacaklarını söylüyor. El Sadr iktidar olursa Bağdat - Ankara ilişkileri ne olur? Kerkük Kürtlere bağlanırsa Türkiye’nin bölgeyle ilişkileri nasıl etkilenir? Soru soruyu doğuruyor...
KAMIŞLI, Rojava Cizre Kantonu
Not defterime bakıyorum.
Biri, haritamın üzerine bir hat çizmiş.
Türkiye ve Irak Kürdistanı’ndan başlıyor, Rojava’yı, yani Suriye Kürdistanı’nı geçiyor, Afrin tarafından Lazkiye’ye, Akdeniz’e ulaşıyor.
Bu hattın yanında notum var:
Kürtlerin denize açılma hayali...
Hattı çizen düzeltme yapmış:
Kürtlerin hayali değil hedefi!
Sonra da eklemiş:
“Afrin kantonunun ucundan Akdeniz’e sadece 30 kilometre kalıyor.”
1990’ların sonlarıydı.
Ankara’da üst düzeyde bir Türk istihbarat yetkilisi, Kürtlerin Akdeniz’e açılmasına ilişkin bir harita göstermiş, eklemişti:
“Bu bir eski İngiliz planıdır.”
Sonra benzer bir haritayı, Cumhurbaşkanlığı döneminde Demirel’in elinde gördüm.
Bu konuya yeni baskısı yapılan Kürtler isimli kitabımda da (Everest Yayınları) değinmiştim.
'Bir yandan sıkı fıkı yapan, bir yandan geren hat'
Not defterimin bu bölümünde iki sözcük daha var:
Petrol ve barış!
Bu konuda sohbet ederken biri şunları söylemiş:
“Irak petrolü, Kerkük-Yumurtalık boru hattından Akdeniz’e akıyor. Bu petrol daha çok Amerika’ya gidiyor, savaş borçlarını ödemek için... Irak Kürdistanı’nın petrolü, Taktak-Ceyhan boru hattından yine Akdeniz’e ulaşıyor. Kürdistan’la Türkiye arasında bir petrol, bir de doğal gaz boru hattının inşaatı sürüyor.”
Şunları da eklemiş:
“Türkiye’yle Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni birbirine bu kadar sıkı fıkı yapan, yakınlaştıran bu boru hatları... Buna karşılık, Bağdat’ı ve Washington’u Ankara ve Erbil’le geren de yine aynı konu...”
Türkiye-Kürdistan ticareti
Bağdat’la Washington, anlaşılan o ki, Kürdistan petrolünü Türkiye’ye bırakmak istemiyor. Ankara da bunu sadece Amerika’ya yedirmekten yana değil.
Bağdat’taki Maliki yönetimiyle Kürt Yönetimi Başkanı Barzani’nin ilişkileri, arada bir savaş tehditlerine varacak kadar gerilmiş durumda.
Bağdat, tepki olarak merkezi bütçeden yüzde 17’lik payı beş aydır Erbil’e göndermediği için Kürdistan’da aylardır maaşlar ödenemiyor, ödenekler kesintiye uğruyor. Bu yüzden hem esnaf, hem şirketler kan ağlıyor.
Sohbet sırasında, Türkiye’yle Barzani yönetiminin son yıllardaki yakınlaşmasıyla ilgili olarak biri şu notu düşüyor:
“Türkiye’yle Kürdistan arasındaki resmi ticaret 12 milyar dolar civarında... Bir süre sonra burada çıkan doğal gaz Türkiye’nin bütün doğal gaz ihtiyacını karşılayabilecek. Bu da, Türkiye’nin İran ve Rus doğal gazına olan bağımlılığını kıracak. Ve 12 milyarlık ticaret hacmi bir süre sonra 25 milyar dolara çıkabilecek.”
Ve şu ilginç notu veriyor:
“Sadece ticaret de değil... Tonlarca İran altını da son yıllarda Kürdistan üstünden gitti Türkiye’ye...”
Türkiye'ye boru hattı bağımlılığı
Biri de beyin fırtınası yapıyor:
“Biri ham petrol, diğeri doğal gaz olmak üzere iki boru hattı da, İran’dan başlayıp Kürdistan ve Rojava üzerinden Cizre, Kobani ve Afrin kantonlarını geçerek Lazkiye dolaylarından Akdeniz’e ulaşsa iyi olmaz mı? Bu arada Türkiye’nin sınır kapısı Habur’un kurmuş olduğu tekel de sona erse...”
Yanıtı şöyle toparlıyor:
“İyi olur. Türkiye’nin Akdeniz’e dönük boru hatlarına, sınır kapısına bağımlılık kırılır. Bundan da İran’ı, Bağdat’ı, Irak Kürdistan yönetimi ve Amerika’sı memnun kalır, öyle değil mi?”
Talabani-Barzani ayrılığı
Bu coğrafya böyle bir yer.
Hiç kimse, yumurtaları tek bir sepete doldurmak istemiyor.
Celal Talabani’yi anımsıyorum.
Mam Celal, Mesut Barzani’nin Türkiye’ye fazla yaslanmasından pek memnun değildi. İran’la da, Bağdat’la da dengelerin kollanması gerektiğini bir defasında bana, yazılması kaydıyla, diplomatik bir üslupla söylemişti.
Şimdi de, bir başka görüş ayrılığı, Rojava dolayısıyla su yüzüne vuruyor.
Bu görüş ayrılığı, yalnız Talabani’nin partisinde değil, Barzani’yle koalisyon hükümeti kurmakta olan Noşirvan Mustafa’nın Goran’ında da dikkati çekiyor.
Bu görüş ayrılıkları Hendek’i de kapsıyor, hatta bu mesele Barzani’nin KDP’si içinde rahatlıksızlara yol açıyor.
Kerkük'ü bir 'Kürt şehri' olarak tanıma vaadi
Irak genelinde genel seçimler var mayıs ayının ilk haftasında.
El Sadr’ın Irak İslam Dava Partisi’nin milletvekili seçimlerini kazanması bekleniyor. Geçen sefer de kazandığı, ama Amerika Maliki’nin başbakanlığını desteklediği için hükümeti bıraktığı belirtiliyor.
Maliki gibi El Sadr da Şii.
Ve Maliki’ye göre daha sıkı İran yanlısı.
Maliki’den farkı, Kerkük konusunda. El Sadr partisinin iktidar olması halinde Kerkük’ü bir Kürt şehri olarak tanıyacaklarını söylüyor.
Bu arada, KDP ile koalisyona adım atan Goran (Değişim) partisinin lideri Noşirvan Barzani de, iktidara gelince ilk işlerinin Kerkük’ü Kürdistan’a bağlamak olacağını açıklamış durumda...
Maliki’nin buna tepkisine gelince:
“Böyle bir gelişme, Arap-Kürt savaşı demektir.”
Peki, El Sadr’ın partisi iktidar olursa, Bağdat’la Ankara ilişkileri ne olur?
El Sadr, Kerkük’ü Kürt şehri olarak tanıdığında, Irak Kürt yönetimiyle Bağdat’ın arası yeniden düzelir mi?
Düzelirse, bu gelişme Türkiye-Irak Kürdistanı ilişkilerine nasıl yansır?
Bağdat’ta Maliki gider, beklendiği gibi, El Sadr’ın partisi iktidara gelir, bu arada Kerkük de Kürtlere bağlanırsa, bütün bu gelişmelerden Türkiye’nin bölgeyle ilişkileri nasıl etkilenir?
Bu bölgede soru sormaya başladığın vakit sonu kolay gelmiyor.
Soru soruyu doğuruyor.
Yanıtlar daha çok varsayımlara dayanıyor.
Çünkü o kadar çok iç içe denge var ki.
O kadar çok bıçak sırtında denge var ki.
Biri kulağıma eğiliyor:
“İran’la Türkiye Rojava konusunda anlaşmış...”
Diğeri yorumluyor:
“PKK, yumurtaları tek sepete hiç koymadı bugüne kadar...”
Emperyalizmin giydirdiği giysiler parçalanırken...
Kafasının içinde kırk tilki dolaştıran devlet adamları bile olsa -ki bugün sahnede böyleleri yok- bu düğüm düğüm denge ve çelişkilerin yerli yerine oturması yine de uzak ihtimal olarak kalır.
Birinci Dünya Savaşı’yla birlikte Batı emperyalizmi bölgede sınırları kendi çıkarlarına göre çizmiş.
Arapları yapay sınırlarla bölmüş...
Kürtleri, Türkiye, İran, Irak ve Suriye arasında dört parçaya ayırmış...
Filistin-İsrail sorununu sahneye çıkarmış...
Ve petrol kavgasıyla kan ve gözyaşını oluk gibi akıtmış...
Yüzyıldır trajediye bir türlü doymuyor bu topraklar...
Irak üç parçaya bölündü ama durulmadı.
Şimdi bölünme sırası vahşi bir iç savaşı yaşayan Suriye’de...
Kısacası:
Emperyalizmin tepeden giydirdiği giysiler çoktan beri orasından burasından parçalanmaya başladı, kan ve gözyaşıyla...
Rojava yazılarının 10'uncusu yarına.
Twitter: @HSNCML