08 Aralık 2014

Muhafazakâr demokratlıktan radikal İslamcılığa, devlet eliyle toplumu dindarlaştırmaya...

'Biliyorum, iktidardan çok korkuyorsunuz. Sahi hâlâ ‘tehlikenin farkında değil misiniz?..’

Cumhurbaşkanı Erdoğan dün Beşinci Din Şûrası’nda bir konuşma yaptı.
Bu konuşma, Türkiye’nin nasıl devlet eliyle dindarlaşma yörüngesine oturtulmakta olduğunun yeni bir göstergesidir.
Türkiye’nin nasıl Batı’dan Doğu’ya döndürülmekte olduğunu, Erdoğan’ın ‘Batı değerleri’ne dönük nefretinin gün geçtikçe nasıl açığa çıktığını, radikal İslamcılık yolunda nasıl kararlı adımlarla yüründüğünü sergileyen bir konuşmadır.
Erdoğan’ın bu konuşması, Türkiye’yi bekleyen son derece tehlikeli altüst oluşların yeni bir habercisidir.
Tayyip Erdoğan’ın, “İsteseler de istemeseler de bu ülkede Osmanlıca öğrenilecek ve öğretilecek. Bu dinin bir sahibi var. 200 yıldır sorulmayanları artık soruyoruz. Bize dayatılan ezberleri bozuyoruz” cümleleri bu tehlikenin altını kalın olarak çiziyor.

AKP, 14 Ağustos 2001'de, Milli Görüş çizgisinden Erbakan'a isyan ederek kopan Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Abdüllatif Şener öncülüğünde 'muhazakâr demokrat' kimliğe vurgu yapılarak kuruldu

 

Yolun başında 'İslamcı etiketler' reddedilmişti

Özellikle Batı platformlarda AKP'nin kimliğinin ‘muhafazakâr demokrat’ diye açıklanmasına özen gösterilmiş, İslamcı etiketler reddedilmişti

Oysa, AKP kurulurken bir ara kendini, Avrupa’daki Hıristiyan demokrat partilerden de esinlenerek, Müslüman demokrat diye tarif etmeyi düşünmüştü.
Ama sanıyorum İslamcı parti, dinci parti gibi çağrışımlar uyandırır düşüncesiyle bundan vazgeçilmiş, ‘muhafazakâr demokrat’lıkta karar kılınmıştı.
AKP yönetimi özellikle Batı platformlarında kendi kimliğinin ‘muhafazakâr demokrat’ diye açıklanmasına özen göstermiş, İslamcı etiketler reddedilmişti.
AKP’nin muhafazakâr demokratlığı, Batı başkentlerinde de genel olarak kabul görmüştü.
İslam’la ‘demokrasi’nin buluşabileceği, demokrasinin bir ‘İslam ülkesi’nde de gerçek olabileceği görüşüne güç kazandıran AKP ya da Türkiye örneği İslam âlemine model olarak gösterilmeye başlanmıştı.
Bu konuda ABD ve AB’nin önde gelen liderleri, Erdoğan-Gül ikilisinin arkasına ciddi destek koymuşlardı.
Türkiye’de, asker içindeki 2003-2004 darbe tezgâhlarının çöpe gitmesinde, özellikle Washington’un ‘muhafazakâr demokrat’ AKP hükmetine dönük desteğinin önemli payı vardı.
Amerika’nın bu desteği Obama’nın başkan seçilmesiyle birlikte daha da belirginleşmişti.
Avrupa Birliği’yle 2005 yılı sonunda tam üyelik müzakerelerinin açılması, AKP hükümetinin bununla ilgili demokratikleşme adımlarını atması, İslam ve demokrasi konusunda Türkiye’nin modelliğini biraz daha ön plana çıkarmıştı.
O muhafazakâr demokrat döneminde AKP’yi benim gibi destekleyenler arasında Nuray Mert de vardı.
Sevgili Nuray, eleştirel yanı da olan bu desteğini zaman içinde -ve sanıyorum benden önce- çekmeye başlamış, sonra da tümüyle kesmişti.

Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı'nda halef-selef olan Gül ile Erdoğan, kurulduktan yaklaşık 1,5 yıl sonra katıldığı ilk seçimde iktidara gelen AKP'nin TBMM'deki ilk grup toplantısında

 

Muhazakâr demokratlıktan radikal İslamcılığa

Nuray MertNuray Mert geçen hafta Diken’deki yazısına şu başlığı koymuştu:
Muhafazakâr demokratlıktan radikal İslamcılığa: Tehlikenin farkında mısınız?..”
Evet, farkında mısınız?
Değilseniz, Nuray Mert’in şu satırlarını lütfen okuyun:

 

Türkiye’de giderek daha belirginleşen otoriter siyasetleri ve ‘yeni düzen’i, uzunca bir süredir, Batıcı-laikçi otoriter düzenin yerini muhafazakâr otoriter düzen’in alması olarak tanımlıyorum.
Bu süreçte, iktidar çevresi muhafazakâr kavramını zorlar bir anlayışla öne çıkmaya, koyulaşan otoriter siyaset de muhafazakâr tanımının dışına taşmaya başladı.
Zira muhafazakârlık sanıldığının aksine otoriter, devletçi, tek tipleştirici siyasetlerden belli bir noktadan sonra farklılaşan bir siyaset üslubudur.
Muhafazakârlar, toplumda yaygın değerler dünyasına, tarihsel, kurumsal birikime karşı radikal, yıkıcı değişim siyasetlerine karşıdır.
Her tür radikalizme karşı dururlar.
İslamcılık ise farklı tonlarda da olsa, ‘modernizm’e karşı radikal bir tepki. Ama tam da bu nedenle kendisi de modern bir ideolojidir.

MUHAFAZAKAR DEMOKRAT
DEĞİL, İSLAMCI…

'Biliyorum, iktidardan korkuyorsunuz.  Ama bir toplumun savruluşunun getireceği yıkım daha korkutucu değil mi? Sahi hâlâ ‘tehlikenin farkında değil misiniz?..’

Giderek daha net bir şekilde anlıyoruz ki mevcut iktidarın siyaset perspektifini artık muhafazakâr demokratlık değil, İslamcılık düşüncesi belirliyor.
Daha önce de yazdım.

İnsanlar istedikleri görüşe, ideolojiye inanabilirler.
Ancak kendilerini uzunca bir süre muhafazakâr demokrat diye tanımlayıp mutlak güç sahibi olma yolunda belli bir mesafe aldıktan sonra İslamcılık siyasetine soyunmaları, maalesef laikçi çevrelerin dindar/muhafazakâr siyaset ve siyasetçilere karşı, yıllarca karşı çıktığımız önyargılarını doğrular bir hâl alıyor.
Böylesi bir durum, muhafazakâr/dindar kesim için de son derece rahatsız edici olmalı.
Eğer öyle değilse, biz toplumun bir kısmının, diğer bir kısmını kandırmayı meşru bulduğu, bizim gibi hak mücadelesi yapanları amaçlarına ulaşmak için kullanmaktan hiç rahatsız olmayan bir ülkede yaşıyoruz demektir.
İnanın, böyle bir toplumun sonu hayırlı olmaz.

MÜTHİŞ BİR KAVGA İHTİMALİ…

İktidarın perspektifi belli oldu.
Artık belli ki amacı devlet eliyle toplumun dindarlaştırılmaya çalışılacağı, eğitimin ve devletin diğer baskı araçlarının bu amaca hizmet etmek üzere devreye sokulduğu/sokulacağı bir iktidar perspektifine sahibiz.
Beni kimse ‘Türkiye İran olacak’, ‘Bu adamlar din devleti kuracak’ gibi ‘peşin fikirler‘le doğru bildiklerimi savunmaktan alıkoyamadı, korkutamadı.
Nitekim mesele din devleti kurulması bile değil.
Ben asıl bu toplumun, bu gidişle kendini  müthiş bir kavganın içinde bulmasından kaygılıyım.
Bugün sesini çıkarmayan, sorgulamayan, tartışmayan, demokratik tavır koymayan herkes bu gidişten sorumlu olacak.
Biliyorum, iktidardan çok korkuyorsunuz.
Ama bir toplumun savruluşu, o savruluşun getireceği çözülme ve nihayet yıkım çok daha korkutucu değil mi? 
Sahi hâlâ ‘tehlikenin farkında değil misiniz?..

 

Yazarın Diğer Yazıları

Demirel'i darbeyle devirecektim!

Demirel 100 yaşında! Pazar günü Ülke Politikaları Vakfı'nın Cevahir Otel'de düzenlediği bir toplantıda "BABA"yı andık. Özlemişim Demirel'i, itiraf edeyim, arada bir gözlerim doldu

Türklerin de, Kürtlerin de ortak çıkarı gerçek barış ve demokrasidir

Yeterince kan ve gözyaşı akmıştır, daha çok acı çekilmesin, ama... Bu AMA üzerinde düşünmek lazım, geçmiş tecrübeler bunu gerektiriyor

Dostluklar insanı ayakta tutar!

Benim de böyle bir dostum var, Şahin Alpay. İyi ki varsın kardeşim, iyi ki BİR HİKAYEM VAR'ı yazdın

"
"