01 Kasım 2013

Meclis’te başörtüsü: Normalleşme, olgunlaşma evet ama...

Kadınlar, kendi inançlarını özgürce yaşarken, ‘hayat tarzları’nın da saygı görmesi demokrasinin bir gereğidir

Başörtüsünün Türkiye’de bir sorun olmaktan çıkarılması, eşit yurttaşlık açısından önemli bir adım. Tarihi olarak da nitelenebilir.

 

TBMM'de bu gelişmenin gürültüsüz patırtısız yaşanmasını, -Kılıçdaroğlu CHP’sinin payını teslim ederek- hayırlı bir gelişme sayıyorum.

 

Şimdi diyebilirsiniz ki: İyi güzel de, yazının başlığında yer alan "ama" sözcüğü ne oluyor? Kısaca anlatmaya çalışayım.

\

 

Başörtülü milletvekillerinin dün Meclis çatısı altında nihayet yerlerini almış olmaları, bu ülkede siyasal olgunlaşma ve normalleşme yolunda önemli bir adım.

Tarihi olarak da nitelenebilir.

Bazı temel taşların yerli yerine oturması açısından olumlu bir gelişme.

Bu konuda kuşkum yok.

Ayrıca, TBMM çatısı altında bu gelişmenin fazla patırtı gürültü olmadan yaşanmış olmasını da, -bu konuda Kılıçdaroğlu CHP’sinin payını teslim ederek- hayırlı bir gelişme sayıyorum.

 

Şimdi diyebilirsiniz ki:

İyi güzel de, yazının başlığında yer alan  ama sözcüğü ne oluyor?

Kısaca anlatmaya çalışayım.

Evet, demokrasiyle ilgili olarak bazı temel taşlar ‘başörtülü vekiller’le birlikte yerli yerine oturuyor.

Ama daha yerli yerine oturması gereken o kadar çok taş var ki sırada...

AK Parti’nin bu gerçeği gözardı etmekten kaçınması çok öncelikli bir konu.

 

Özgürlükler sadece başörtüsüyle sınırlı değil

Özgürlükler sadece başörtüsü ile sınırlı değil, olamaz da.

İnanç özgürlüğü dediğinizde, örneğin akla hemen Aleviler ve onların sorunları geliyor.

\

Başörtüsünün Türkiye’de bir sorun olmaktan çıkarılması, hiç kuşkusuz, eşit yurttaşlık açısından önemli bir adım.

Ama yeterli değil.

Alevilerin de inanç sorunları var.

Kadınlar, kendi inançlarını özgürce yaşarken, ‘hayat tarzları’nın da saygı görmesi demokrasinin bir gereğidir.

Ama öte yandan başörtülü olmayanlar da, inançlı ya da inançsız olanların da, hayat tarzları konusunda aynı saygıyı görmeleri gerekir, eğer demokrasiden söz ediyorsak...

Kaç çocuk yapıp yapmayacaklarına, parklarda, trenlerde nasıl oturup kalkacaklarına, neyi içip neyi içmeyeceklerine kadar hayat tarzlarına ‘siyasi otorite’nin karışamayacağı bir ülkede yaşayabilmelidir başörtüsüz yurttaşlar da.

Başka türlü demokrasi olmaz.

 

Bu ülkede yalnız başörtüsü özgürlüğü değil, kadınla erkek arasında eşitlik de, lafta kalmayacak şekilde sağlanmalıdır.

İfade özgürlüğü de tam olmalıdır.

Fikrinden dolayı hapishanelerinde kimselerin yatmadığı bir Türkiye’de yaşanmalıdır..

Terörle Mücadele Yasası ve Türk Ceza Kanunu, özgürlükleri kuşa çeviren tüm hükümlerden bir an önce temizlenmelidir.

Yargı düzeni hukukun üstünlüğüne, demokratik hukuk devletine layık hale getirilmelidir.

 

Türkiye 'sadece kendine demokrasi' zihniyetinden çok çekti

Hiç unutmayın:

Tarih hâlâ paçalarımızdan çekmeye devam ediyor.

Bakın, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana 90 yıl geçti, biz daha hâlâ başörtüsü ile uğraşıyoruz.

Din ve inançları devlet denetimi altında tutmayı öngören otoriter laiklik anlayışından daha yeni yeni kurtulmaya çalışıyoruz.

Ahmet Kaya’ya Cumhurbaşkanlığı Büyük Ödülü verildiği için sevinebiliyoruz.

Sevinelim tabii, devletin tepelerinden güzel, anlamlı bir jest...

Ama aynı zamanda unutmayalım.

Sevgili Ahmet Kaya Kürtçe şarkı söylemekten söz ettiği için devlet ve devletçiler tarafından cadı kazanına atılmıştı.

Daha dün yaşadık bu acıyı...

Ve unutmayalım:

Daha hâlâ kökleri 90 yıl öncesine giden Kürtçe sorununu da, Kürt sorununu da çözebilmiş değiliz.

 

Başörtülü vekiller dahil AK Parti kurmaylarının konuya bu pencerelerden de bakmaları temenni edilir.

Yoksa bir şeyler eksik kalır.

Bu ülke, sadece kendine demokrasi zihniyetinden fazlasıyla çekmiştir.

Çekmeye de devam ediyor.

Başörtülü milletvekilleri dün Meclis Genel Kurulu’nda yerlerini alırken biri BDP’li, diğeri CHP’li iki kadın milletvekili, benim yukarıda belirtmeye çalıştığım konuları, Türkiye’nin özgürlükler ve hayat tarzları meselesini TBMM kürsüsünden çok iyi özetlediler.

Yazımı onların bu konuşmalarından alıntılarla noktalıyorum.

 

ŞAFAK  PAVEY’DEN

 

CHP İstanbul Milletvekili Şafak Pavey:

“Size bu konuşmayı; her şeyin yasak olduğu Genel Kurul'da yapıyorum. Ortalama yaşın 50 olduğu bir Meclis'te su içmenin dahi yasak olduğu bir Genel Kurul'da çalışıyoruz. Yaşlı haklarının, hasta haklarının bile düşünülmediği bir Genel Kurul'dan söz ediyorum. Turist olarak bile gitmediğiniz coğrafyalarda, Afganistan’da, Yemen’de, İran’da yıllarca türban kullanmaya mecbur edilmiş biri olarak yapıyorum. Meclis'te pantolon giymesi, bir erkek vekil tarafından engellenmiş, bir kadın vekil olarak yapıyorum. Olmayan bacağı, erkekler tarafından siyaset sohbetine dönüştürülen biri olarak yapıyorum. Ve artık AKP’nin başı açık vitrin vekillerinin; emanet oyları gerçek sahibelerine geri verme zamanının gelip çattığını düşünüyorum. AKP’yi iktidara taşımış asıl kadınlarının Meclis koltuklarını almalarının hakları olduğuna inanıyorum."

 

'Türbanlı kadın polise yasak gelmesine şaşırmıştım'

"Elbette ülkemde sekülerizmin geleceği ile ilgili muazzam endişelerim var. Ama kaygım türbanla kırmızı ruj arasına sıkıştırılmış semboller değildir. Demokrasi paketinde aynı ideolojiyi paylaşan erkek polis doğal karşılanırken; türbanlı kadın polise yasak gelmesine çok şaşırmıştım. Daha vahim bir cinsiyet ayrımcılığı olabilir mi? Ben polisin başındaki türbandan değil, bana vaat ettiği şiddet geleceğinden korkarım. Meclis'te, cemevi açmak için Diyanet'ten fetva isteyen anlayıştan korkuyorum. Yani bir inancın ibadet hakkını diğer inancın iznine bağlayan anlayıştan korkuyorum. Hukukun karşısına dini koyan anlayıştan korkuyorum."

\

 

'Türbanla özgürlük ilişkisi bıçak sırtı gibidir'

"Kadın özgürlüklerinden asla korkmam. Söylemek isterim ki; özgür bir hayat çok yavaş kurulur, ama çok hızlı yıkılır. Tam da bu nedenle, çiçekli başörtüsü ve daracık pantolonuyla, Çamlıca parkının kuytularında, sevgilisiyle öpüşen genç kıza, özgürlüğünü Mustafa Kemal’e borçlu olduğunu hatırlatmak istiyorum. Türbanla özgürlük ilişkisi bıçak sırtı gibidir. Bir yandan inanç özgürlüğünü temsil eder, öte yandan inanç baskısını. Birçok kadın inanarak örtünürken, birçok kız kendilerini kontrol eden aile güçleri tarafından zorla kapatılırlar."

 

'Dekoltesi için linç edilenlerin güvenlikleri bu kadın vekillere emanettir'

"Bundan böyle; mini etek giydiği için işten atılan, sol kulağı küpeli olduğu için dövülen, dekoltesi bakanın hoşuna gitmediği için linç edilen, oruç tutmadığı için öldürülen, Hıristiyan olduğunu gizlemek için isimlerini değiştirenlerin güvenlikleri, herkesten çok bu kadın vekillere emanettir. Artık, türbanı bir insan hakları ihlalinden, bir insan hakları kazanımına dönüştürmek, onların sorumluluğudur... İnanç özgürlüğünün en büyük güvencesi, geleceğimizi dini rehberlikle kontrol etmek değil, kusursuz bir sekülerizmdir."

 

Başı açık olanlar kirlenmiş midir?'

"Oldukça merak etiğim bir ayrıntı var. İnanç gösteri için kullanılabilir mi? Büyük bir ruh temizliğinden doğan muhteşem bir tevazu ile yaşanması emredilmiyor mu? Buraya gelmeden önce, türbanlı vekillerimizin konuşmalarını taradım. Başkalarının özgürlüklerine dair tek bir kelime kullandıklarına rastlayamadım. Kendi inanç özgürlüklerine gösterdikleri hassasiyeti, Ruhban Okulu, azınlık okulları, cemevleri, bir inanç biçiminin mundar olarak ilan edilmesi gibi sorunlu inanç alanlarında göremedim. Mesela bilimin özgürlüğünü kelepçeleyen YÖK hakkındaki fikirlerini de bilmiyorum. Ama şu hakareti bütün haberlerde duydum: 'Başımı açarak, bir daha kirlenmeyeceğim.' Bu durumda başı açık olanlar kirlenmişler midir? İnanç üstünden öbürünü kirli ilan edebilmek kimin haddi olabilir?"

 

'Cezalandırılan biziz, ama her nasılsa mağdur sizsiniz!'

"Görülüyor ki bir arada yaşama efsanemiz çökmüş.. Kibirden küfelik olmuşsanız, size benzemeyenin çığlığını nasıl duyacaksınız? Bir taraf, bir arada yaşamanın yolunu ararken; öbürü sindirmek, dönüştürmek, özgürlüklerini birer birer yok etmek istiyorsa; bizi yok ettiğinizde; gelecek olimpiyat tanıtımına kimi koyacaksınız? Biz Sivas’ta yakılan, Gezi'de vurulan, evlerine işaret konulan, hayat tarzından ötürü cezalandırılanlarız.. Ama her nasılsa kronik mağdur sizsiniz. Azınlığın çoğunluğu ezmesi sürdürülemez. Ama çoğunluğun azınlığı ezmesi sürdürülebilirdir. Gerçekten bu ülkeyi korkunç bir akıbete sürüklemekten kaçınmaya niyetliyseniz; adaletle öç almak arasındaki farkı en kısa zamanda öğrenmelisiniz."

 

PERVİN  BULDAN’DAN

 

BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan:

“Başörtüsü konusundaki sorunun çözülmüş olmasından duyduğumuz mutluluğu ifade etmek isteriz. İkinci bir Merve Kavakçı olayı yaşanmadığı için partileri ve grupları kutluyorum.

\

Bugün dört kadın vekil arkadaşımızın başörtü takarak gelmelerindeki en büyük sebep, kadınların vermiş olduğu bir mücadelenin sonucudur.

Ancak, özgürlükler sadece türban meselesinde olmamalıdır. Sadece türban ve başörtüsü yasaklı değildir. Diller, inançlar, kültürler yasaklı haldedir.

Yasakların olmadığı, özgürce yaşanacak bir Türkiye’yi yaratmak zorundayız.”

 

Twitter: @HSNCML

 

Yazarın Diğer Yazıları

Demirel'i darbeyle devirecektim!

Demirel 100 yaşında! Pazar günü Ülke Politikaları Vakfı'nın Cevahir Otel'de düzenlediği bir toplantıda "BABA"yı andık. Özlemişim Demirel'i, itiraf edeyim, arada bir gözlerim doldu

Türklerin de, Kürtlerin de ortak çıkarı gerçek barış ve demokrasidir

Yeterince kan ve gözyaşı akmıştır, daha çok acı çekilmesin, ama... Bu AMA üzerinde düşünmek lazım, geçmiş tecrübeler bunu gerektiriyor

Dostluklar insanı ayakta tutar!

Benim de böyle bir dostum var, Şahin Alpay. İyi ki varsın kardeşim, iyi ki BİR HİKAYEM VAR'ı yazdın

"
"