Yoksa her şey komplo mu? Rüşvet, yolsuzluk, kara para aklamak... Hiçbiri yok mu? Hepsi psikolojik savaş mı? Ayakkabı kutularında, yatak odalarında paralar; bütün o görüntüler, tapeler... Tümü tertip mi? Karanlık örgütlerin marifeti mi? Devlet içinde devlet olan çeteler, Gezi’den sonra ikinci kez harekete mi geçtiler? Her şey bu kadar basit mi?
Erdoğan ve yandaşlarına göre öyle. Ama şimdiye kadar yolsuzlukları haberleştiremediği söylenen medyada ‘korku duvarı’ yıkılmaya başlıyor. Bu açıdan Gezi ilk kırılma noktasıydı. Şimdi ikincisi yaşanıyor. Gezi döneminde artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak sözü sloganlaşmıştı. Bugün de öyle… Peki Başbakan'ın ‘kirli operasyon' diye bağırması hangi soruları gündeme getiriyor, bizlere düşen görev ne? Yanıtları aşağıda...
Sizin burnunuza pis kokular gelmiyor mu?
Yoksa her şey komplo mu?
Rüşvet, yolsuzluk, kara para aklamak...
Hiçbiri yok mu?
Öyle mi?
Hepsi psikolojik savaş mı?
Ayakkabı kutularında, yatak odalarında paralar...
Para sayma makinaları...
Bütün o görüntüler, tapeler...
Tümü tertip mi?
Kirli senaryo mu?
Kökü dışarıdaki karanlık örgütlerin marifeti mi hepsi?
Tayyip Erdoğan’ın deyişiyle, devlet içinde devlet olan çeteler hükümeti devirmek için Gezi’den sonra ikinci kez harekete mi geçtiler?
Her şey bu kadar basit mi?
Erdoğan ve yandaşlarına göre öyle.
İyi güzel de, bir yargı süreci başlamadı mı?
Başladıysa, yargı bağımsız değil mi?
Bağımsız yargıda savcı düğmeye basar, onun emrindeki polis harekete geçer.
Öyle değil mi?
Başbakanlar da, bakanlar da, yani yürütme de buna karışmaz, karışamaz.
Karışırsa anayasal suç işlemiş olur.
Kuvvetler ayrılığı bunu gerektirir çünkü...
Kuvvetler ayrılığı olmayan rejime demokrasi denmez çünkü...
Görevden almalar hukuk devletiyle bağdaşıyor mu?
Peki, şimdi bizdeki durum böyle mi?
İstanbul’da, savcıların emrinde ‘operasyon’u yürüten polislerin apar topar görevlerinden alınması ne demektir?
‘Hukuk devleti’yle, ‘hukukun üstünlüğü’yle bağdaşır mı bu görevden almalar?
Sanmıyorum.
İçişleri Bakanı’nın oğlu içeride; Sayın Bakan koltuğunu korurken, operasyoncu polisler koltuklarından uçuruluyor.
Bunu kime anlatabilirsiniz?
Dünyanın herhangi bir yerinde aklı başındaki bir hukukçuyu, bu işin hukukiliğine inandırabilir misiniz?
Yargı süreci başlıyor.
Siz Başbakan olarak, Başbakan Yardımcısı olarak televizyon kameralarının karşısına geçip bağırmaya başlıyorsunuz:
“Kirli operasyon!”
“Hükümeti yıkmaya yönelik psikolojik savaş!”
“Devlet içinde devlet olan çeteler!”
Oldu mu?
Nerede kaldı yargı bağımsızlığı?
Bu tavrınızla yargıya karışmış olmuyor musunuz? Yargıya açıktan sopa göstermiş olmuyor musunuz?
Bununla da yetinmiyorsunuz.
30 küsur ilde, çoğunluğu yolsuzluk, rüşvet, kaçakçılık, kara para aklama gibi parasal dalavere operasyonlarıyla doğrudan ilgili polis şeflerini görevden almaya başlıyorsunuz.
Neden?..
‘Yeni operasyonlar’ın yolunu kesmek için olabilir mi? Bu soru akıllara takılmaz mı?
Bir başka soru:
‘Operasyon’da çocukları gözaltına alınmış bakanların hâlâ koltuklarında oturmaları etik bir davranış olabilir mi?
Klasik deyişle, soruşturmanın selameti bakımından derhal istifa etmeleri gerekmez miydi bu bakanların?
Etmedilerse, onları görevden almak Başbakan Erdoğan’a düşmez miydi?
O kadar çok soru var ki.
Acaba başka ‘operasyon’ların yolu mu kesilmek isteniyor?
Yargıya, emniyete gözdağı mı verilmek isteniyor?
Acaba delillerin karartılması mı var gündemde?
Medyadaki ‘korku duvarı’ yıkılıyor
Bir noktayı vurgulamakta yarar var.
Yolsuzluk konuları kaç yıldır kapalı kapılar arkasında konuşuluyordu.
Deniliyordu ki:
Medya, iktidar tarafından korkutulduğu için yolsuzlukları haberleştiremiyor, kamuoyuna yansıtamıyor, görevini yapmıyor.
Bunda gerçek payı büyüktür.
Ama şimdi bu ‘korku duvarı’nın yıkılmaya başladığı görülüyor.
Kısacası :
Artık bir şeyler yırtılmaya başladı.
Başbakan Erdoğan’la iktidar odakları acaba bu ‘yırtılma’yı bir yerde önlemek, ‘korku duvarı’nın tümüyle yıkılmasını engellemek için mi her yana gözdağı vermeye gayret ediyorlar?
Tıpkı Gezi sırasında olduğu gibi, muhalefeti sindirmek mi tüm amaçları?
Eğer öyleyse, nafiledir bu.
Boşuna uğraşmasınlar.
Çünkü Tayyip Erdoğan’ın yanında saf tutmuş ‘yandaş medya’dan ibaret değil artık medya düzeni.
Kendilerini Erdoğan iktidarıyla özdeş kılarak gazetecilik mesleğine ihanet edenler her devirde görüldü.
Bugün de ne yazık ki var.
Ama bugün artık, demin belirttiğim gibi, bir şeyler yırtılmaya, korku duvarı aşılmaya başlıyor.
Bu açıdan Gezi ilk kırılma noktasıydı.
Şimdi ikincisi yaşanıyor.
Bu konuda kuşkum yok.
Gezi döneminde artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak sözü sloganlaşmıştı.
Bugün de öyle.
Zorbalığa karşı demokrasiyi savunmak zorundayız
‘Pis kokular’ın yükseldiği bir dönemde, aşağıda sıraladığım demokratik değerlere sarılmaktan başka çaremiz yok.
Hukukun üstünlüğü...
Yargı bağımsızlığı...
Kuvvetler ayrılığı...
Soruşturmanın selameti...
Hukuk devleti...
Siyasette istifa kurumu...
Siyasette etik...
İnsan hakları...
Medya özgürlüğü...
Şeffaflık...
İfade özgürlüğü...
Tüm zorluklarına rağmen, demokrasiyi demokrasi yapan bütün bu değerleri iktidardan gelebilecek her türlü zorbalığa karşı korumak, savunmak zorundayız.
Twitter: @HSNCML