29 Mart 2015
Haberciliğin ana mecrası hâline gelen internette gazeteciliği yasaklarla sınırlandırma ve baskı altına alma yönündeki adımlar sürüyor.
Türkiye'de haberciliğin ve toplumsal muhalefetin temel zemini olan internet, her adımda yeni bir sınırlamayla cendere altına alınıyor.
Son torba yasayla, Anayasa Mahkemesi'nin daha önce verdiği iptal kararına rağmen, Başbakanlık ve bakanlıklara da, internet yayınlarına doğrudan, yargı kararına gerek duymadan, engelleme yetkisi tanındı.
AKP hükümetleri döneminde 2007 yılından beri internet yayınlarına peş peşe getirilen sınırlamalarla kurulan denetim düzeninde en temel yaklaşım bu:
Devlete ve hükümete, yargı kararına bile gerek duymadan internette yayın durdurma / içeriğin erişimini engelleme yetkisinin tanınması!
Devlet ve hükümet; sekiz yılda yapılan düzenlemelerle, bu yetkiyi "müstehcenlik"ten, "kamu düzeninin korunması"na, "milli güvenlik"ten "genel sağlığın muhafaza edilmesi"ne uzanan ve sınırları "keyfiliğe" zemin hazırlayacak kadar belirsiz kriterlerle kullanabilir hâle getirildi.
Ve internet yayınlarına karşı bu yargısız infaz yetkisini kullananlara yargı dokunulmazlığı getirildi, görevleri nedeniyle işledikleri suçların soruşturulması izin sistemine bağlanarak engellendi.
Bugün Türkiye'de internette yayımlanan haber, dosya ve yazılar "görünmez bir el" tarafından yayından kaldırılıyor, internet siteleri bu durumdan sadece tesadüfen haberdar olabiliyor. T24'ün yayımladığı, Charlie Hebdo dergisinin Paris'teki katliamdan sonra çıkan ilk sayısının yayından kaldırılması gibi!
AKP iktidarı veya bir başka deyişle 'Erdoğan devleti' döneminde haberciliğin nasıl bir yasaklama dalgası karşısında bulunduğunu anlamak için, internette basın ve ifade özgürlüğüne son torba yasayla getirilen yasaklamalardan önceki sınırlama ve baskı dalgalarına da bakmak gerekiyor.
İnternete ilişkin olarak 2007'den beri yapılan sınırlamalarda temel yaklaşım aynı: Önce yasakla, sonra yargıya götür!
Türkiye'de internet yayınlarına ilişkin ilk yasal düzenleme Mayıs 2007'de yapıldı.
"5651 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun" adını taşıyan bu düzenlemede, internet sitelerinin hangi durumlarda kapatılacağı da hükme bağlandı.
Yasanın 8. maddesinde düzenlenen site kapatmalarına ilişkin hükümler, önemli ölçüde Türk Ceza Kanunu (TCK) ile paralellik taşıyordu.
"Katalog suçlar" denilen bu listeye ayrıca Atatürk Aleyhinde İşlenen Suçlar Hakkında Kanun da "kapatma sebebi" olarak eklendi. Bu kanun dışında sadece TCK'daki suçlara atıf yapan "katalog suçlar" listesinde sayılan fiillerin işlendiğine kanaat getirilmesi durumunda idare ya da yargıya internet sitesi kapatma, bir başka ifadeyle erişimi engelleme yetkisi verildi.
Kanunun "Erişimin engellenmesi kararı ve yerine getirilmesi" başlığını taşıyan 8. maddesinde "katalog suç" olarak sayılan 8 fiilin TCK'den aynen nakledilen 7'si şöyleydi:
1- İntihara yönlendirme
2- Çocukların cinsel istismarı
3- Uyuşturucu ve uyarıcı madde kullanımını kolaylaştırma
4- Sağlık için tehlikeli madde temini
5- Müstehcenlik
6- Fuhuş
7- Kumar oynanması için yer ve imkân sağlama.
5651 sayılı yasada, idareye de doğrudan erişim engelleme/site kapatma yetkisi tanındı.
2007'den beri yürürlükte olan bu yasa uyarınca, "çocukların cinsel istismarı" ya da yargının bile standart bir içtihat geliştiremediği "müstehcen" içerikli yayın yapıldığını düşündüğünde, idare, yani Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) doğrudan, yargı kararına ihtiyaç duymadan, internet sitelerinin yayınını durdurma yetkisine sahip kılındı.
Torba kanunla, Başbakanlık ve bakanlıklara da, internet yayınlarını, yargı kararına gerek duymadan engelleme yetkisi tanınıyor
Hükümete uzanan yolsuzluk iddialarına dayanak olan ve mahkeme kararıyla dinlenmiş telefon konuşmalarının internette yaygın olarak yayımlandığı 17-25 Aralık 2013 sürecinin hemen ardından, 5 Şubat 2014'te kabul edilen ilk torba yasa ile yeni sınırlamalar getirildi.
İnternet yayınlarına yeni kısıtlamalar getiren bu torba yasa dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün "bazı düzeltmeler yapılması" şerhiyle onaylanarak yürürlüğe girdi.
Hükümetin, yasa değişikliği sırasında öne sürdüğü "yeni düzenlemeyle artık internet sitelerinin tamamen kapatılması uygulamasından vazgeçiliyor, sitelerden sadece şikâyet/dava konusu olan içerikler çıkarılacak" iddiası, kısa süre sonra Twitter'ın tamamen kapatılmasıyla çöktü.
Yeni düzenleme ile idarenin doğrudan, yani yargı kararına ihtiyaç duymadan içerik engelleme yetkileri artırıldı. Yargının bile standart bir içtihat geliştirmekte zorlandığı "özel hayat ihlali" ile "kişilik haklarının ihlali" durumları da idarenin doğrudan içerik çıkarma yetkilerine dahil edildi.
5651 sayılı ilk yasaya eklenen değişiklikler uyarınca, TİB'in, özel hayat bilgilerinin ya da kişilik haklarının ihlal edildiğini düşünenlerin başvurularını Erişim Sağlayıcıları Birliği'ne göndermesi, şikâyet konusu içeriklerin yayından kaldırılması için yeterli görüldü.
Ancak hakkındaki içeriği yayından çıkarttıran kişi ve kurumların, bu işlemi 24 saat içinde ilgili sulh ceza hâkimliğine götürmesi, mahkemenin de 48 saat içinde hüküm vermesi bu sürece eklendi.
Böylece, internet sitelerinden içerik çıkarılması, sadece bir şikâyet ve bu başvurunun TİB tarafından Erişim Sağlayıcıları Birliği'ne gönderilmesiyle mümkün hâle getirildi, yargı kararı bu adımın sonrasına bırakıldı!
Şubat 2014'teki torba kanunla idarenin kendiliğinden içerik çıkarma yetkileri de artırıldı. 5651 sayılı yasanın 9. maddesine yapılan ekle TİB Başkanı'na, "özel hayatın gizliliğinin ihlaline bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde erişimi doğrudan engelleme” yetkisi tanındı.
Yasa değişikliğinin Cumhurbaşkanı Gül'ün uyarısından önceki ilk hâlinde, TİB'e, doğrudan içerik çıkarma kararını yargıya götürme zorunluluğu da getirilmemişti. Ancak, bu yasa değişikliğini de değiştiren bir hafta içinde yapılan ikinci yasa değişikliğiyle, TİB'e de, internet sitelerinden doğrudan çıkardığı içerikler için durumu yargıya götürme yükümlülüğü getirildi. Fakat burada da, yargı kararını, yasaklama sürecinin ikinci adımında devreye sokma yaklaşımı korundu.
Peki, hükümetin, "yapılan yasa değişikliği ile artık internet sitelerinin kapatılmayacağı, sadece şikâyet konusu içeriklerin yayından kaldırılacağı" iddiası doğru muydu?
Birisi uygulamadan, diğeri yasa değişikliğinin içindeki bir hükümden kaynaklanan iki nedenle, hayır! "Artık internet siteleri kapatılmayacak" iddiasına rağmen yasa değişikliğinin ilk uygulaması, dünyanın en büyük iki sosyal paylaşım sitesinden biri olan Twitter'ı ve dünyanın en büyük video paylaşım sitesi olan Youtube'u kapatmak yönünde oldu! Malum, Erdoğan tarafından "ihanet"le suçlanan Anayasa Mahkemesi iptal edene kadar, bu yasaklar sürdü.
Ayrıca yasa değişikliği ile "içeriğe erişimin engellenmesinin ihlali önlemeyeceğine kanaat getirirse yargıya internet sitesinin tümünün erişimini engelleme" yetkisi de tanındı.
Özel hayat', 'kişilik hakları', 'milli güvenlik', 'kamu düzeni' gibi gerekçeler öne sürülerek yolsuzluk haberleri temizleniyor
Velhasıl, Şubat 2014'teki torba kanun değişiklikleriyle, örneğin, hükümet üyelerinin de adının karıştığı yolsuzluk iddialarına ilişkin telefon konuşmalarının dökümlerini içeren haberler "kişilik hakları" ve "özel hayat" ihlali gerekçe gösterilerek idare ve/veya mahkemeler tarafından haber sitelerinden kaldırılmaya başlandı.
Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin "yasadışı telefon dinlemeleri" için bile "gazetecilik görevi ve kamunun bilgi alma hakkı" kapsamında değerlendirdiği benzer haberleri yayımlamaya devam eden siteler "ihlalin başka türlü önlenemeyeceği kanaati" gerekçe gösterilerek kapatılma ihtimali ve tehlikesiyle karşı karşıya bırakıldı!
Yani Şubat 2014'te yasakları genişleten düzenlemenin "özel hayatları koruma" iddiasıyla gerekçelendirilmesi ve itiraz edenlerin "internette porno özgürlüğü istiyorlar" iddialarıyla suçlanması doğru değildi. Bu iddiaların doğru olmadığı, "özel hayat" ve "kişilik hakları" adı altında yolsuzluk suçlamalarına konu olan tape ve haberlere erişimlerin peş peşe engellenmesiyle ortaya çıktı.
Diğer yandan, Mayıs 2007'de çıkan yasanın ilk hâlinde, bırakın "pornografik" yayınları, "müstehcen" bulunan yayınlar için bile zaten idareye -yargı kararına ihtiyaç duymadan- doğrudan erişim engelleme yetkisi tanınmıştı.
Yeni torba kanun, yeni yasaklar
Şubat 2014'te yolsuzluk ve benzer haberler üzerinde inşa edilen bu yasaklar da yetmedi.
9 Eylül 2014'te TBMM'de kabul edilen ve Tayyip Erdoğan'ın "Cumhurbaşkanı" olarak onayladığı ilk yasa olan ikinci bir torba kanunla yasaklar ve medya özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar artırıldı.
146 maddelik bu torba kanunla;
- Tanıtıcı bilgilerine usulüne uygun olarak internet sitesinde yer vermeyen içerik, erişim ve yer sağlayıcılara verilecek para cezasının üst sınırı 10 bin liradan 50 bin liraya çıkarıldı.
- Erişimin engellenmesi kararının gereğinin yerine getirilmesinde azami süre 24 saatten 4 saate indirildi.
- TİB'e, internette trafik bilgilerini toplama yetkisi de tanındı.
- Ve TİB'e mahkeme kararı olmadan tanınan erişim engelleme yetkilerinin alanı, sınırları son derece -tartışmalı kriterlerle genişletildi. TİB'e, yani idareye, bir başka deyişle hükümetin atadığı memurlara "milli güvenlik", "kamu düzeninin korunması" ve “suç işlenmesinin önlenmesi” gerekçeleriyle de, mahkeme kararı olmadan internet sitelerine erişimi engelleme yetkisi tanındı. Burada da "önce yasakla, sonra yargıya götür" yaklaşımı korunarak, TİB'e, yasaklama kararını 24 saat içinde sulh ceza hâkiminin onayına sunması hükmü getirildi.
- Bu arada TİB Başkanı hakkında soruşturma ilgili bakanın, TİB çalışanları hakkında soruşturmalar da TİB Başkanı'nın iznina bağlandı, böylece TİB'e yargı dokunulmazlığı sağlandı.
Ancak Anayasa Mahkemesi, Ekim 2014'te, yeni düzenlemede "TİB Başkanı'na verilen 4 saat içinde yayın durdurma" yetkisini iptal ederek site kapatma ve erişim engellemeyi "yargı kararı" koşuluna bağladı.
Yüksek mahkeme ayrıca, TİB'in, internetteki trafik bilgilerini toplama yetkisini de iptal etti.
İnternet yayınlarına karşı 'yargısız infaz' yetkileri artırılırken gazetecilik engelleniyor, toplumun bilgi alma hakkı yerle bir ediliyor
Mayıs 2007'den itibaren internette haberciliği kısıtlamaya, yasaklamaya yönelen AKP iktidarı, bugüne kadar getirdiği sınırlamalarla yetinmedi ve son olarak 26 Mart Perşembe günü TBMM'den geçirilen üçüncü torba kanunun içine yerleştirilen hükümlerle internet yayınlarına getirilen kısıtlamalar daha da artırıldı.
Yeni hükümler şöyle özetlenebilir:
- Yeni yasa değişikliğiyle hükümet, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın (TİB) internette sakıncalı bulduğu yayınları 4 saat içinde kapatmasını düzenleyen ve geçen yıl ekim ayında Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilen hükümleri, araya Başbakanlık ve bakanlık kademelerini yerleştirerek yeniden getirdi!
- Düzenlemeye göre, TİB Başkanlığı’nca internet ortamında yer alan yayınlarla ilgili içeriğin çıkarılması veya erişimin engellenmesi kararı jet hızıyla verilebilecek. Bunun için Başbakanlık veya bakanlıkların talebi gerekecek.
- "Yaşam hakkı" ile "kişilerin can ve mal güvenliğinin korunması", "milli güvenlik ve kamu düzeninin korunması", "suç işlenmesinin önlenmesi" veya "genel sağlığın korunması" gibi sınırları son derece tartışmalı olan nedenlerden birinin varlığını öne süren Başbakanlığın talebiyle yayın engelleme kararı alınacak.
- "Milli güvenlik ve kamu düzeninin korunması", "suç işlenmesinin önlenmesi" veya "genel sağlığın korunması" ile ilgili olarak internet içeriklerine erişimin engellenmesiiçin bakanlıkların talebi de yeterli olacak.
- Erişim engelleme kararı, TİB tarafından derhal erişim sağlayıcılara ve ilgili içerik ve yer sağlayıcılara bildirilecek. İçerik çıkartılması veya erişimin engellenmesi kararının gereği, derhal ve en geç kararın bildirilmesinden itibaren "4 saat içinde" yerine getirilecek. İçerikler çıkarılıncaya kadar erişimin engellenmesi tedbirine devam edilecek.
- Başbakanlık veya ilgili bakanlıkların talebi üzerine verilen içeriğin çıkarılması veya erişimin engellenmesi kararı, TİB tarafından, 24 saat içinde sulh ceza hâkiminin onayına sunulacak. Hâkim, kararını 48 saat içinde açıklayacak; aksi hâlde, karar kendiliğinden kalkacak. Burada da "önce yasakla, sonra Başbakanlık veya bakanlıkların talebiyle alınan yasaklama kararını yargıya götür" yaklaşımının korunduğunun altını çizelim.
- Bu düzenleme kapsamında verilen erişimin engellenmesi kararları, ihlalin gerçekleştiği yayın, kısım, bölüm ile ilgili olarak içeriğe erişimin engellenmesi yöntemiyle verilecek. Ancak, "teknik olarak ihlale ilişkin içeriğe erişimin engellenmesi yapılamadığı veya ilgili içeriğe erişimin engellenmesi yoluyla ihlalin önlenemediği durumlarda, internet sitesinin tümüne yönelik olarak erişimin engellenmesi kararı" verilebilecek.
- Düzenleme kapsamındaki "suça konu" internet içeriklerini oluşturan ve yayanlar hakkında TİB tarafından, cumhuriyet başsavcılığına -ayrıca bir ceza davası için- suç duyurusunda bulunulacak. "Bu suçların faillerine" ulaşmak için gerekli olan bilgiler içerik, yer ve erişim sağlayıcılar tarafından hâkim kararı üzerine adli mercilere verilecek. Bu bilgileri vermeyen içerik, yer ve erişim sağlayıcıların sorumluları, "fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı" takdirde, 3 bin günden 10 bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılacak.
- Verilen içeriğin çıkarılması veya erişimin engellenmesi kararının gereğini yerine getirmeyen erişim sağlayıcılar ile ilgili içerik ve yer sağlayıcılara 50 bin liradan 500 bin liraya kadar idari para cezası verilecek.
- Ayrıca, içeriğin çıkarılması veya erişimin engellenmesi kararının uygulanmaması sonucunda devlet veya kişiler zarara uğramış ise, zararın niteliği ve derecesine göre başkanlığın talebi üzerine kurum tarafından yetkilendirmenin iptaline de, yani erişim ve yer sağlayıcılık faaliyetinin durdurulmasına da karar verilebilecek.
Erdoğan'ın "dünyanın medyası en özgür ülkesi" dediği, internet sitelerinin hangi haberlerinin yayından kaldırıldığını bile tesadüfen öğrenebildiği Türkiye'de vaziyet bu...
Gazetecilik her adımda yeni baskı ve engellemelerle karşı karşıya bırakılırken toplumun bilgi alma hakkı yerle bir ediliyor.
İyi pazarlar!..
Demirel 100 yaşında! Pazar günü Ülke Politikaları Vakfı'nın Cevahir Otel'de düzenlediği bir toplantıda "BABA"yı andık. Özlemişim Demirel'i, itiraf edeyim, arada bir gözlerim doldu
Yeterince kan ve gözyaşı akmıştır, daha çok acı çekilmesin, ama... Bu AMA üzerinde düşünmek lazım, geçmiş tecrübeler bunu gerektiriyor
Benim de böyle bir dostum var, Şahin Alpay. İyi ki varsın kardeşim, iyi ki BİR HİKAYEM VAR'ı yazdın
© Tüm hakları saklıdır.