İçişleri Bakanı Efkan Ala, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ı eleştirmiş.
Yüksek Mahkeme Başkanı’nın “zihninde demokrasiye saygı açığı”nın bulunduğunu söylemiş...
Bunu söyleyen Efkan Ala.
Erdoğan’ın eski Başbakanlık Müsteşarı.
Düne kadar devletin en yüksek bürokratı.
Bugünün İçişleri Bakanı...
Unutmadınız değil mi o ses kayıtlarını?
Tapeleri...
Efkan Ala, Başbakanlık Müsteşarlığı koltuğunda otururken açar telefonu ve şöyle buyurur İstanbul Valisi’ne:
- Kırın kapısını, alın o gazeteciyi, Mehmet Baransu’yu!
Vali mırın kırın edince de:
- Savcı arama izni vermiyorsa, savcıyı da atın içeri... Gerekirse yasa çıkartırız, diye bastırır.
Hatırladınız mı?
Ala buyurur: Baransu’nun sitesini kapatın!
Kırın kapısını, alın o gazeteciyi, Mehmet Baransu’yu!
Yine Efkan Ala, Başbakan Erdoğan’ın en yüksek bürokratı, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) Başkanı’nı arar.
Buyurur:
- Mehmet Baransu’nun sitesini kapatın!
Muhatabı duraksar:
- Mahkeme kararı yok ama...
Efkan Ala devlet benim havasındadır:
- Bundan hiç çekinmeyin. Ya kardeşim, biz yasa yapan yeriz, gerekirse hangi yasa yapılıyorsa onu yapar, sizin yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız.
Ve devam eder:
- Koca yüzde 50 oy almış partinin iradesini söylüyorum ben. Boş ver gerisini. Siktir et affedersin, diye ekler.
Hatırladınız mı bu ses kayıtlarını?
Tapeleri…
Ala’dan ‘O polisleri açığa alın’ emri!
Yine Erdoğan’ın en yüksek bürokratı, Efkan Ala, İstanbul Valisi’ne açar telefonu. Konu, 17 Aralık yolsuzluk operasyonunu gerçekleştiren şube müdürleri ve yardımcılarıdır.
Vali Bey’e der ki:
- O polisleri derhal açığa alın, uzaklaştırın!
İstanbul Valisi:
- Sabah yapsak olmaz mı?
Efkan Ala yine bastırır:
- Onlar ifade mifade aldılar, o zaman bir anlamı kalmaz. Hemen toplayın, bir saat içinde yapın, geçin. (…) Ondan sonrasını siz buraya bırakın, yasa ne lazımsa çıkar kardeşim.
Bunların hesabını yargı önünde vermeli
Bugün değilse yarın, bunların hesabı kendilerinden sorulacak
Şimdi söyleyin lütfen.
Bir an düşünün.
Devlet demokrasilerde ‘hukuk’la bağlıdır.
Demokratik hukuk devletinde kim olursa olsun, hukuk kurallarına uymak ve saygılı olmak zorundadır.
Devlet benim zihniyetine demokrasilerde yer yoktur.
Eğer devletin en yüksek bürokratı, hukuku ayaklar altına alan talimatlar verebiliyorsa…
Kişiye özel kanun çıkarmaktan söz edebiliyorsa…
Yargı bağımsızlığını hiçe sayabiliyorsa…
Bunları yapan bir Başbakanlık Müsteşarı’ysa…
Önce bunların hesabını yargı önünde vermesi gerekir.
Evet öyledir.
Ve bugün değilse yarın kendisinden bunların hesabının sorulacağı konusunda herhangi bir kuşkum yok.
Efkan Ala halen İçişleri Bakanlığı koltuğunda oturuyor. Anlaşılan, Başbakanı’yla kader birliği yapmış durumda.
Ama tekrar ediyorum.
Bugün değilse yarın, Türkiye’nin kapısını demokrasi ve hukukun üstünlüğü yeniden çalınca, bunların hesabı kendilerinden sorulacak.
Erdoğan’ın bakanından
başka ne beklenirdi ki?
Erdoğan’ın hukuku hiçe sayarak, demokrasi yolunu açmakta olduğu zırvasını kimseye inandırmanız mümkün değil
Diyebilirsiniz ki:
Bir telefonla, bir işadamı hakkındaki beraat kararını mahkûmiyete dönüştürmek isteyen…
Bir telefonla, devlet ihalesini bir işadamından öbürüne verdiren…Bir telefonla, Danıştay’a kendi istediğini başkan seçtiren…
Bir telefonla, televizyondan haber attıran…
Bir telefonla, gazeteci kovduran…
Bir telefonla, televizyon programına hangi gazetecinin çıkacağını buyurabilen…
Bir telefonla, medya patronu ağlatan…
Twitter’ı, Facebook’u kapattıran…
Bütün bunları yapabilen, bütün bunların altına devlet benim diye imza koyabilen bir Başbakan’ın, Tayyip Erdoğan’ın Müsteşarı’ndan, İçişleri Bakanı’ndan başka ne beklenirdi ki?
Haklısınız.
‘Devlet benim’ zihniyetinin
temelinde despotluk yatar
Yine de yazmadan duramadım.
Hukuku hiçe sayan bir eski Müsteşar’ın, İçişleri Bakanı’nın kalkıp da, hukukun üstünlüğünü savunmuş bir Yüksek Mahkeme Başkanı’nı “zihninde demokrasiye saygı açığı var” diye eleştirmesi gerçekten canımı sıktı.
Peki, siz hiç mi rahatsız değilsiniz?
Bugüne kadar bu konularda tek satır kalem oynatmadınız, tek bir bir söz etmediniz.
Devlet benim zihniyetinin temelinde despotluk yatar.
Bu despotluk ‘darbe’yle de gelir, seçim sandığından da çıkar.
Seçim sandığından çıkana ise çoğunluk despotluğu adı verilir.
Şunu iyi bilin:
Ne kadar gayret ederseniz edin, bu hukuk tanımaz despotluğu demokrasi ve özgürlük adına yutturamazsınız.
İnandırıcı olmanız imkânsız!
Bir de şu var:
Tayyip Erdoğan’ın demokrasi ve hukukun temel değerlerini hiçe sayarak, tepeleyerek bu memlekette demokrasi yolunu açmakta olduğu zırvasını da aklı başında kimseye yutturamazsınız.
Daha fazla gülünç olmayın.
Acemoğlu: Basın ve yargı
ciddi darbeler aldı
Ve bugünkü yazımı Cengiz Çandar’ın Radikal’deki dünkü yazısından bir alıntıyla noktalıyorum:
Radikal’de hafta başında Ezgi Başaran’ın Daron Acemoğlu ile yaptığı söyleşi, son dönemlerin en önemli söyleşileri arasındadır. Aslında, bu günleri anlamak ve anlatabilmek için, nice zamandır Daron Acemoğlu üzerine yazmak istiyordum. Çok geciktim. Radikal benden daha hızlı davranmış oldu.
Daron Acemoğlu, Nobel Ekonomi Ödülü alması beklenen dünyanın en önde gelen ekonomi kuramcılarından biri. 'Why Nations Fail - The Origins of Power, Prosperity, and Poverty' (Uluslar Niçin Düşer - İktidar, Refah ve Yoksulluğun Kökenleri) adını taşıyan ve James A. Robinson ile birlikte kaleme aldıkları 2012’de yayımlanmış kitabı, dünyanın genelini ve özel olarak ülkeleri ve ulusları anlayabilmek için bir 'anıt-kitap' niteliğinde.
1990’lı yıllarda Jared Diamond’a Pulitzer Ödülü kazandırmış olan 'Guns, Germs, and Steel and Collapse' adlı kitabı, nasıl bir döneme damgasını vurduysa Daron Acemoğlu - James A.Robinson’un 'Why Nations Fail'i de 2010’ların en önemli kitaplarının başında geliyor.
15 yıllık bir çalışma ve araştırmanın ürünü olan kitap, ekonomi ile siyaset arasındaki çok güçlü ilişkiden hareket ediyor ve ulusların ve ülkelerin başarısını 'kurumlar'a bağlıyor. 'Kapsayıcı kurumları olmayan' ülkeler ve ulusların, 'düşme'sinin mukadder olduğu tezini işliyor. 'Kapsayıcı kurumlar'ı, 'hukuk devleti'nin kurumları ve 'hukukun üstünlüğü'nü güvence altına alan kurumlar olarak anlayabilirsiniz.
AB’nin 'Kopenhag Kriterleri'nde 'hukukun üstünlüğü' vurgusunun anlamı ve mahiyeti de anlaşılıyor. Başta ifade özgürlüğünü kapsayan basın özgürlüğü olmak üzere, özgürlükler, 'kurumlar'a sahip olmanın anahtarları.
Daron Acemoğlu, Ezgi Başaran’ın "Sizce Türkiye daha kapsayıcı kurumlara sahip olma yolunda mı ilerliyor yoksa aksi yönde mi" sorusuna "Bunu bana 2006’da sorsaydınız, 'kapsayıcı kurumlar yönünde emin adımlarla hareket halinde' derdim. Şu anda o kadar emin değilim. Genel olarak Türkiye’de birçok kurumsal sorun var. Özellikle ifade ve basın özgürlüğü, yargının tarafsız ve bağımsızlığı alanlarında. Bu alanlar son dönemde ciddi darbeler aldılar" cevabını veriyor.
Acemoğlu terminolojisinde, 'kapsayıcı kurumlar', ülkelerin 'yükselişi'nin, 'dışlayıcı kurumlar' ise ülkelerin 'düşüşü'nün gerekçeleri. Ve şöyle diyor Acemoğlu:
"Çoğunlukçu demokrasiler ya da kontrol mekanizmaları olmayan demokrasiler dışlayıcı kurumların ortaya çıkmasına ve kemikleşmesine neden olur."
Yani, böyle ülkeler ve uluslar 'düşer'ler.