Bunun böyle olduğunu biliyorduk,
ama bu sefer "suç üstü" yakalandılar!
Evet, suç üstü...
Gerçekten çok yazık.
Gazeteciliğin bu hallere düşebileceği
aklıma gelmezdi.
Gazetecilik soru sormakla vardır.
Başka türlüsü olmaz.
Önce kıymetli meslektaşım
Faruk Bildirici yazdı:
Erdoğan'a uçakta sorulan sorular
saatler öncesinde bana geldi;
İletişim Başkanlığı,
hazır soru vermiyorsa
nasıl saatler önce
sorulara ulaştım.
Bu konuda, Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici,
şunları söyledi:
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçağının Washington’dan havalanmaya
hazırlandığı saatlerde gazetecilerin
uçakta soracakları sorular
liste halinde bana geldi.
Türkiye saatiyle 22.10’du.
Hem de soruların altında
kimin o soruyu soracağı da yazıyordu.
Bu soruları, tanık olmaları için
iki gazeteci arkadaşımla
daha Erdoğan ile sohbetin açıklanmasından
saatler önce dün gece
ve bu sabah erkenden paylaştım.
İletişim Başkanlığı’ndan Erdoğan’a
sorulan sorular ve yanıtlarının
medyaya gönderilmesinden sonra
bendeki metinle karşılaştırdım!
Gerçekten de bana saatler önce gelen
sorular -sözcüğü sözcüğüne olmasa da-
aynı şekilde Erdoğan’a sorulmuştu.
Hatta soruların sıralaması da uyuyordu.
Bu sabah da Murat Yetkin,
"medya skandalı" başlıklı yazısında
şu satırlara yer verdi:
Kıdemli gazeteci Faruk Bildirici, uzunca bir süredir Medya Ombudsmanı sıfatıyla
habercilik dünyasındaki çelişkiler, tutarsızlıklar, yanlışlar üzerinde çalışıyor.
Bunları hem internet sitesinde hem de sosyal medya hesaplarında yayınlıyor.
Medya Ombudsmanı Bildirici’yle konuştum.
Önce bu durumu nasıl işleyeceğini düşünmüştü.
“O saatte açık noter bulsam, notere onaylatmak isterdim” dedi.
O da bunun yerine,
saat 23.00 gibi güvendiği bir gazeteci arkadaşına,
yayınlamaması ama tanık olarak tutması için göndermişti.
Sabah erken saatte bir gazeteciyle daha aynı koşullarla paylaşmıştı.
Peki neden öğle saatlerine dek beklemişti?
Çünkü Cumhurbaşkanlığınca uçağa kabul edilen gazetecilerin hepsinin,
Cumhurbaşkanının uçakta söylediklerini
aynı anda, öğle saatlerinde,
genellikle de 13.00’te yayınlayacakları
artık yazılı olmayan kural haline gelmişti.
Nitekim 26 Eylül öğle saatlerinde,
Erdoğan’ın 25 Eylül’de Türkiye’ye dönerken
yolda söyledikleri, uçaktaki gazetecilerin
tamamı tarafından aynı anda yayınlandı.
Çok yazık!
Gazeteciliğin bu hallere düşebileceği
aklıma gelmezdi.
56 yıldır bu mesleğin içindeyim.
Olağanüstü dönemlerde de,
askeri darbe günlerinde de
Demirel'in, Ecevit'in, Özal'ın, Erbakan'ın
başbakanlıklarında,
cumhurbaşkanlıklarında da
gazetecilik yaptım.
Ama böylesini hatırlamıyorum.
Bütün bu liderlere uçaklarda,
basın toplantılarında,
televizyonlarda
çatır çatır soru sorulur,
hatta kendileriyle tartışılırdı.
Eyy gazeteci milleti!
Gazetecilik soru sormakla vardır.
Gazeteciliğin bugün
içine düşürüldüğü
duruma isyan edin!