Dedim ki “Kendine iyi bak” çalıyor. “Şafak türküsü”, “Yakamoz”, “Kum gibi” falan...
Dedi ki “Beni tarihle yargıla” var onu da dinle, kendimi buluyorum onda, “Hani benim gençliğim” bir de...
Penceresiz kaldım anne...
Tipik bir gece yaşanırken içeride, bizde; dışarıda Cumhuriyet gazetesinin önü, içi, bir yerleri basılmakta...
Kutsal** twitter’ı okuyorum:
- Kendilerine oy vermeyen kitleleri, cehaletle suçlayan elitizm, bu halkı hiçbir zaman anlayamayacak CharlieDeğil OsmanlıTorunuyuz
- Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 11 parti birleşti, hepsini sandığa gömdük CharlieDeğil OsmanlıTorunuyuz
- Minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız, müminler asker CharlieDeğil OsmanlıTorunuyuz
- Charlie Hebdo’ya destek olanın da, alanın da, aldıranın da, özgürlük diyenin de canı cehenneme, bu da benim özgürlüğüm CharlieDeğil OsmanlıTorunuyuz
- Bu şerefsizliğin altında bir gün ezileceksiniz, batı ve batı hayranı şerefsizler CharlieDeğil OsmanlıTorunuyuz
- Hz. Muhammed’in karikatürünü basan Cumhuriyet’e, “peygamberi kamyon kasasına bindiren cemaat” sahip çıktı CharlieDeğil OsmanlıTorunuyuz
- Müslümanlar imanını sorgulamalı, bu aşağılık kişiler, bu densizliğe cesaret ediyorlarsa, bu bizim ayıbımız CharlieDeğil OsmanlıTorunuyuz
Çoğunluğa göre daha az gülen bir insanım ben. Siz, sahi, neye gülüyorsunuz? Beyninizin kıvrımlarını nasıl bir mizah okşuyor? Değerlerinize iğneler ve belki ötesi batırıldığında -gidin öldürün denemez asla ama- yerinizden hopladığınız oluyor mu?
Mizahtan azıcık uzağım. Hiç gülemiyorum Penguen’lere falan da. Az gülüyorum işte. Vardır bunun da bir nedeni. Ama, şunu biliyorum; onu incitmeyeyim, bunu kırmayayım derken, bir ara konuşamaz hale gelmiştim. Dil öyle bir şey ki... Hem de, böyle, ağzımı açtığım an, birilerinin incinmesi an meselesi iken, pembe bulutlu pamukların üstünde, parmak uçlarıma basıp yürümeye çalışırken, Charlie Hebdo’nun kışkırtıcılığını sevgiyle kucaklayamıyorum.
Cumhuriyet gazetesi önündeki baskın... Önceki akşam olan şey... Orada beddualar okuyanlara “gericiler” denmiş. “Gerici” isimlendirmesine de üzüldüm. Yine sevgisiz... Bazen sofistike eylemler/saldırılar ile iyi niyetli/bireysel ifadeler karışıyor. Zaten ne karışmıyor ki? Birileri saldırıyorsa, orada fena halde bir yaralanmışlık var; onu biliyorum.
“Müslümanlar teröristtir” oldu yine. Uçağa binerken, uzaklara giderken yine çizmelerimi çıkartmak zorunda kalacağım... Çıkar diyecekler o dıt dıt’lardan geçerken havaalanında... Şüphelenecekler benden...Türkiye’den geldiğimi görünce iyice bir elleyip yoklayacaklar ve ben, bir sinek vızıltısı*** olacağım yine... Etiketler yapıştı. Gruplara aidiyetsiz kalınabilecek bir yer var mıdır acaba?
Yukarıdaki twitter entry’lerinin her birinin önünde, elimi çeneme dayayıp öylece kalakaldım. “Sandığa gömdük” diyor mesela... Öbürü, “aşağılık kişiler” diyor... “Batı hayranı şerefsizler...” diyor... Azıcık üstüme alınıyorum. Şerefsizin teki değil miydim ben zaten (!)**** oldum olası?
Modernleşen Türkiye’nin Tarihi’ne***** dönüp duruyoruz hep. Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat kokuyor. Batının imansızlığı konuşulur oluveriyor. Birey olamamış, kendini bir türlü değerli hissedememiş; öldürünce, yakıp yıkınca kahramanlaşacak intihar bombacıları v.b. haberleri yankılanıyor.
Sonra işte, eylemleri yüzbinlerce kişiye mal etmek... Aynı topraktasın diye, aynı soyadını taşıyorsun diye, ne biliyim, oralı-buralısın falan diye... Hep bir stigma... Dozu değişse de...
Su içiyorum ama kahve de vardı... “Osmanlı’nın torunuyuz” demişler.
Sen birinin torunu musun? Sarılınca geçer mi?
Ben susamadım yumoş bebeğim...
Bugünkü lolipop: Misal, twitter entry’lerini okurken iki saniyede bir küfür patlatıyorsanız; direnç göstermek yerine, “size karşı olan taraf” -artık neresiyse- dinleyin onu... Ne diyor? Gözünüzü kapatıp kendinizi ötekinin yerine koyun. Onun değerleri ile büyümüş olduğunuzu varsayın; minik bebekkenki halini düşünün. Neler yaşadı da böyle oldu? Size geldiğini, misafiriniz olduğunu varsayın... Düşüncelerini desteklemeseniz dahi, sizin yaptığınız çorbanın ona iyi geldiğini, bunun için teşekkür ettiğini; sonra bir gün, hiç bilemeyeceğimiz bir gün, onun da, sizin de, diğerlerinin de bu dünyadan gideceğini hatırlayın.
Belli ki kaynaklar kısıtlı ve bu paylaşılamıyor. Hardcore eleştiri ve can yakmak üzerinden değil de, daha başka türlü olabilecek sevmeler/dilemeler/dokunuşlarla bir arada duramaz mıydık? Ha bir de, şu dokundu epey bana, tekrar aktarayım:
- Kendilerine oy vermeyen kitleleri, cehaletle suçlayan elitizm, bu halkı hiçbir zaman anlayamayacak CharlieDeğil OsmanlıTorunuyuz
Tamam, susuyorum... Tüm dünyadaki, vampir/jaws gibi resmedilen Müslüman imajı beni incitiyor. Öldürenlerin sevgisizliği/düşüncelere dalmamışlığı... Ölenlerin aniden anlamsızca çekip gidişleri ve geride bıraktıkları... Tüm bunları birileri planlıyorsa aşk olsun size kuzum... Gidiyorum artık. “Oku” dedi hem... “Yaratan rabbinin adıyla oku...” Okumaya devam edeceğim öyleyse... “Bir yanağınıza tokat atana öteki yanağınızı da uzatın”****** mı demiştiniz?
______________________________________________________________
* Ona Çarli diyebilir miyim? Şarli diye okunuyormuş ama ben Çarli’yi tercih ediyorum. (Bu açıklamaları da buraya işin yoksa yaz dur!)
** Benim “kutsal”ım çok sesli twitter olsun bugün... Sizin kutsalınız var mı?
*** Hayvanlar üzerinden yürüyen küfürler ya da aşağı çekişler de problemli; çok hem de! Derrida’nın bu konuda yazdıkları, rafta beni bekliyor.
**** Ünlem koyayım da maazallah gerçek falan sanılmasın.
***** Erik Jan Zürcher’in, Sabancı Üniversitesi’ndeki tarih derslerinde okutulan kitabının adıydı...
****** Lol!