02 Şubat 2018

Kabus metro ve mutlu macaronlar nerede yaşar?

Güvercinler tek tip değil, farklı farklı renkteler

Paris metrosundaki yürüyen merdivenlerin yanına ilan yapıştırmamışlar. Görüntü kirliliğini önlüyor.

Havaalanından 27 Euro’ya alınan haftalık kartla hemen her yere gidiliyor.

Çocuklar ayda 100 Euro gibi bir rakama özel okulda okuyabiliyor.

Güvercinler tek tip değil, farklı farklı renkteler.

Bazı restoranların tuvaletine 20 cent atılıyor. Üst katta bunun için 1 Euro alan ticaret kafalılara denk geldim.

Kapıda homme ile femme, H ile F yazılı. F’ye girmem bekleniyor; H’yi Hande’lere özel tuvalet ilan edip oraya giresim var.

Notre Dame’da kambur arıyorum.

Pigalle, Paris’in Red Light’ı diyorlar. Bana öyle gelmedi.

Quartier Latin’de mutlu caz albümleri buldum.

Soğan çorbası en leziz şey. Sümüklüböcek de iyi. Noir (film noir’dan biliyorum) çikolatanın bitteri. Fransa rakısı pastis. Eh. Ördek kalbi. Oysters. Şöyle böyle.

Louvre Müzesi dünyanın en büyük müzelerinden. Bileti internetten alsanız bile en az bir saat kuyrukta beklersiniz ki bu korkunç. Mona Lisa’yı görecek olmak bile sakinleştiremez. Huysuz bir nine gibiyim. Plastik Sanatlar Derneği üyeleri sırada beklemiyormuş.

April in Paris aklıma gelen tek Parisli şarkı.

İngilizce soruma Fransızca cevap verdiler, bu şehir efsanesi değilmiş.

Barbès-Rochechouart’daki bit pazarı, Yves Saint Laurent çiçekli kokularından sonra tokat gibi.

Aziz Michel, Şehitler Sokağı, Vaftizci Yahya sokak isimleri. Ülkelerin birini al vur ötekine.

“Bu sokağın adı Rue” dedim. Rue zaten Fransızca sokak demekmiş. Yeni bir dil öğrenme isteği ve deneyimsiz olanın masum cazibesi.

Amerika’daki kitapçı Barnes & Noble, İngiltere’deki Waterstones, Fransa’daki Gibert Joseph.

Kedi filmini Fransa’da sinemada izlemek iyi. Reklamların sesi kısık. Fransa’da kedi görmedim. Maya Deren’in kedili filmini** buldum, şahane: Private Life of a Cat (1947).

Metroda silahlı görevliler var. Beklemiyordum.

Bazı metrolardaki sandalyeler oturulamaz halde. Dilenciler uyumasın diyeymiş. Yazık.

Turnikelerin üzerinden atlayan dört kişi gördüm bir haftada. Metro koltuklarında bavullar oturuyor.

Ve metroda çıldırmış birileri bizimle konuştu. Tam olarak konuşmak değil. Bulaşmak için monolog. İnsanların müdahalesizliği tuhaf. Metroda sigara içtiler. Paris’in başı fena halde dertte.

O kadar ki, Yenikapı metrosunda, olay çıktığında araya giren Ayşe teyze, Osman amca ve Ahmet dayıyı görünce nasıl sevindim, anlatamam.

Prison’lı caz bara geldik. La La land’in geçtiği Caveau de la Huchette. Dans. Swing. Yaşadığımı hissettiriyor.

Kedilerin kütüphanesi, piyanosu, buzdolabı yok.

Gökyüzüne bakıyorum. Ay her yerde aynı ay.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Otoetnografi: Bildiğimizi nasıl biliriz?

Akademik yazılardan her ne kadar belirli bir ciddiyete sahip olması beklense de, bu durum yaratıcı ifade biçimlerinden tamamen uzak durmayı gerektirmez. Otoetnografi, ‘ben dili’ ile teoriyi buluşturmak isteyenlerin, öğrencilerin ve araştırmacıların ilgisini çekebilir

Akademik sinema dünyasından dört önemli konferans

Bu konferansların, oluşumların ve dergilerin köklü bir geçmişe sahip olduğunu düşünüyorum ve dünya genelindeki çalışmalara bakmak için iyi bir başlangıç noktası ve referans kaynağı olabileceğine inanıyorum

İran’ın cesur kadınları: Jin, Jiyan, Azadi!

Çoğu İranlı temel özgürlükler ve demokrasi uğruna canını feda etti

"
"