26 Ocak 2017

Almanya'da 'Genç Akademisyen’ ödülü alan Melis Uluğ: Yaptığım çalışmalar neye yarıyor ki?

"Türkiye için dileğim barışın gelmesi!"

Dr. Melis Uluğ’u uzaktan sevgi ve saygıyla takip ediyorum. Onu, akıllı, profesyonel ve güzel buluyorum. Toplumun farklı kesimlerinin Kürt sorununu nasıl algıladığını anlamaya çalıştığı doktora tezi ile aldığı ödülden haberdar olunca bu haberi yayma isteği duydum. Almanya’da çatışma ve barış alanında verilen Peter-Becker ödülleri kapsamında “Genç Akademisyen” ödülüne layık görülen Dr. Uluğ, Barış İçin Akademisyenler bildirisine imza atmıştı. “Doktora çalışmalarım sadece kuramsal katkıları olan akademik bir tez olmaktan ziyade aynı zamanda çatışma çözümüne dair pratik katkıları da olan uygulamalı bir tez oldu” diye söz ettiği çalışması ile aldığı ödülü, gözyaşları içinde pırıl pırıl, Barış İçin Akademisyenler’e adadı. Türkiye’de hakkında soruşturma açılıp işlerinden edilen akademisyenler varken yurt dışında aynı grubun üyesi başka akademisyenler anlaşılıp ödül alıyor, destek buluyor. Tüm kalbimle kutluyorum. Yeni çalışmalarını bekliyorum. Verdiği umut için teşekkür ederek Dr. Melis Uluğ’a sordum:

University of Massachusetts Amherst'te doktora sonrası araştırmacı olarak çalışıyorsun değil mi? Ne kadar süredir oradasın?

Evet, 2016 Eylül ayında University of Massachusetts Amherst'te doktora sonrası araştırmacı olarak çalışmaya başladım. 2018 yılının Eylül ayına kadar Amherst’te olacağım.

Daha önceki eğitimin?

2010 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde siyaset çalışmaları alanında yan dal, psikoloji alanında lisans diplomamı aldım. Aynı yıl Kuzey İrlanda’da Queen’s University Belfast’ta politik psikoloji alanında yüksek lisansa başladım. 2011 yılında yüksek lisans diplomamı aldıktan sonra, aynı üniversitede sosyal psikoloji alanında doktora çalışmalarıma başladım. Fakat danışmanım bir yıl sonra Almanya’daki Jacobs Üniversitesi Bremen’e gitmeye karar verince ben de onunla birlikte Almanya’ya taşınarak doktora çalışmalarıma Bremen’de devam ettim. 2016 yılında doktoramı tamamladıktan sonra aynı yılın Eylül ayında Amherst’te doktora sonrası araştırmacı olarak çalışmaya başladım.

Doktora tez konunu paylaşabilir misin?

Doktora tezimde toplumun farklı kesimlerinin Kürt sorununu nasıl algıladığını anlamaya çalıştım. En basit kelimelerle toplumu bir piramit şeklinde düşünürsek, piramidin en üstüne politikacıları ya da siyasi elitleri, piramidin ortasına akademisyen ya da gazeteciler gibi uzmanları, piramidin en altına da farklı etnik gruplardan oluşan halk tabanını yerleştirebiliriz. Doktora tezimde barışın uzun soluklu ve kalıcı olabilmesi için bu piramide yerleştirdiğim toplumun tüm kesimlerinin barış süreçlerine katılması gerektiğini iddia ettim. Bu sebeple, birinci olarak TBMM’de dört partinin özellikle Kürt sorununda öne çıkan ve bu konuda demeçler veren milletvekilleriyle bir çalışma yürüttüm. İkinci olarak Ankara ve İstanbul’daki farklı üniversitelerden Kürt sorununa dair araştırmalar yürüten akademisyenlerle ve farklı medya kuruluşlarından Kürt sorununa dair haberler yapan gazetecilerle bir çalışma daha yürüttüm. Üçüncü olarak da farklı şehirlerden ve farklı etnik gruplardan insanlarla başka bir çalışma gerçekleştirdim. Her bir kesimle görüşürken aynı yöntemleri kullandığım için politikacıları, uzmanları ve halk tabanını Kürt sorununu algılama biçimleri bakımından karşılaştırma imkânına sahip oldum. Böylece bir yandan toplumun her kesiminde Kürt sorununa dair ortaya çıkan öncelikleri, kaygıları belirlerken, bir yandan da bu kesimlerde çatışma çözümüne dair uzlaşılan ve ayrışılan noktaları da ortaya çıkarmış oldum. Bu sebeple doktora çalışmalarım sadece kuramsal katkıları olan akademik bir tez olmaktan ziyade aynı zamanda çatışma çözümüne dair pratik katkıları da olan uygulamalı bir tez oldu.

Peki doktora tez konuna nasıl karar verdin? Neden bu konu?

Kuzey İrlanda’ya taşınmadan önce aklımda zaten çatışma ve barış üzerine çalışmalar yapmak vardı. İlk gittiğimde acaba Kuzey İrlanda üzerine mi çalışmalar yapsam diye düşündüm. Daha sonra ise Kuzey İrlanda ile Türkiye’yi karşılaştırmalı olarak ele alayım dedim. En sonunda kendi çalışma alanım olan sosyal psikolojinin Kürt sorununu çalışmak konusunda diğer sosyal bilim alanlarına göre sınıfta kaldığını gördüm; çünkü sosyal psikoloji alanında Kürt sorununu anlamaya çalışan neredeyse bir elin parmağını geçmeyecek sayıda çalışma vardı. Oysa sosyal psikoloji kimlik, çatışma, gruplar arası ilişkiler, ayrımcılık ve önyargı gibi birçok konuda çok zengin bir literatüre sahipti. Kürt sorununun özellikle gruplar arası ilişkiler bakımından anlaşılması için olanaklar da sağlıyordu. Bu sebeple ilk başta karşılaştırmalı bir çalışma yapmaktan ziyade, Kürt sorununun daha ayrıntılı bir şekilde anlaşılabilmesi için özellikle sosyal-psikolojik bir perspektifle yapılacak bir çalışmaya ihtiyaç olduğunu düşündüm ve sadece Kürt sorununa odaklandım. Elbette bu konuya odaklanmamda Türkiye’de doğup büyümüş olmamın ve dünyanın diğer bölgelerinde yaşanan çatışmalara kıyasla bu çatışmanın dinamikleriyle ilgili daha çok bilgi sahibi olmamın etkisi de vardı diyebilirim.

Önceki araştırmaların?

Çatışma ve barış alanları dışında kolektif eylemlerle ilgili de son dört yıldır çalışmalar yürüttüm. Özellikle Gezi Parkı protestoları üzerine Türkiye’den ve Almanya’dan meslektaşlarımla birlikte hem nitel hem de nicel çalışmalar gerçekleştirdim. Gezi Parkı üzerine gerçekleştirdiğimiz bir çalışmayı Özyeğin Üniversitesi’nden Dr. Yasemin Acar’la birlikte Dipnot Yayınları’ndan “Bir Olmadan Biz Olmak: Farklı Gruplardan Aktivistlerin Gözüyle Gezi Direnişi” adında bir kitapta da topladık.

Kolektif eylemlerle ilişkili olarak toplumsal cinsiyet meselesi ilgili de çalışmalar yürüttüm ve yürütmeye devam ediyorum. Özellikle kadınların cinsiyetçilikle mücadelede ne gibi araçlar kullandığını, neden kolektif eylemlere katıldığını irdeliyorum. Hatta şu anda Amerika’daki meslektaşımla birlikte Amerika’da yaşayan feministlerin kolektif eylemlere katılımı ilgili de bir araştırma yürütmeyi planlıyoruz.

Sosyal psikoloji alanında Kürt sorunu üzerine yazdığın doktora tezin Almanya'da çatışma ve barış alanında verilen Peter-Becker ödülleri kapsamında "Genç Akademisyen" ödülüne layık görüldü. Neler düşünüyorsun, hissediyorsun?

Bu ödül elbette ki beni inanılmaz mutlu etti. İnsanın çalışmalarının ve çabalarının karşılık bulması ve takdir görmesi elbette ki çok sevindirici bir şey. Bu ödülün beni şimdiden yeni çalışmalar yapmak için teşvik ettiğini de söyleyebilirim. Biliyorsunuz akademisyenlik yaptığınız işlerin sık sık ödüllendirildiği bir meslek değil. Zaman zaman ürettiğiniz şeylerin meyvelerini yiyebiliyor olsanız da zaman zaman da “yaptığım çalışmalar neye yarıyor ki” diye düşündüğünüz olabiliyor. Özellikle barış sürecinin çökmesinden sonra bu konu üzerine çok düşünmüş, bu durumu sorgulamış, doktora tezimin ardından Kürt sorununa dair bir süre başka çalışmalar yapmayacağıma dair kendime söz vermiştim. Hem doktora sürecinin kendisi hem de çatışmanın yeniden tırmanması hem de Barış için Akademisyenler’e yapılanlar beni duygusal olarak oldukça yıpratmıştı. Böyle uzun ve sıkıntılı bir doktora sürecinden sonra böyle bir ödüle layık görülünce yaşadığınız tüm sıkıntılara değdiğini düşünüyorsunuz. Şu anda doktora sürecinde aklımı kurcalayan akademik sorular üzerine yeniden düşünmeye başladım ve önümüzdeki aylarda yine bu alanda çalışmalar yürütmek istiyorum. 

Ödülü Barış İçin Akademisyenlere adadın değil mi? Ödül töreninden bahsedebilir misin?

Evet, ödülümü Barış İçin Akademisyenler’e adadım. Ödülü almaktan dolayı çok heyecanlıydım. Ödül töreninde konuşmamı yaparken heyecanım daha da arttı. Özellikle Kürt sorununa dair yaşanan gelişmelerden bahsederken ve ödülümü Barış için Akademisyenler’e adarken gözyaşlarımı tutamadım. Ödülümü Barış için Akademisyenler’e adıyorum dediğimde salonda büyük bir alkış koptu. Daha konuşmamı bitirmemiş olmama rağmen insanlar uzun bir süre alkışlamaya devam etti. Konuşmam bittikten sonra ödül törenine gelmiş birçok Alman gelip konuşmamın onları çok etkilediğinden ve duygulandıklarından bahsettiler.

Şu anda hangi konu üzerine çalışıyorsun?

Şu anda Amerika’da birden fazla çalışma yürütüyorum. Örneğin Amerika’daki meslektaşlarımla birlikte Siyahiler ve Beyazlar ile ilgili dayanışma deneyimleri; kolektif eylemlere katılımlarda ayrıcalıklı konumlara dair farkındalık, Beyaz müttefiklerin Siyahilerle ilgili dayanışma içerisinde olurken ne gibi rolleri olması gerektiği gibi konuları sosyal-psikolojik perspektiflerle çalışıyorum. Türkiye’deki meslektaşlarımla ise Alevilerin geçmişte yaşanan Alevi katliamları ile ilgili değerlendirmeleri, Türkiye’deki çatışma algılarının Suriye’de yaşanan gelişmelerle ilişkisi, kadınların evlendikleri zaman soyadlarını değiştirmek zorunda kalmalarıyla ilgili algıları gibi birçok alanda farklı farklı çalışmalar yürütüyorum.

Yurt dışındasın. Türkiyeye oradan bakış nasıl? Neler gözlemliyorsun?

Hem Amerika’da hem de Almanya’da takip edebildiğim kadarıyla özellikle son yıllarda insanlar yurt dışından Türkiye’yi kaygı dolu gözlerle izliyorlar. Barışın çökmesiyle, çatışmanın yeniden alevlenmesiyle, art arda bombaların patlamasıyla sık sık Türkiye’ye giden insanlar artık Türkiye’ye gitmekten nasıl çekindiklerinden bahsediyorlar. Aktarmalı uçuşlarda her zaman İstanbul’u tercih eden insanlar özellikle havaalanında yaşanan saldırıdan sonra İstanbul’a gitmemek için nasıl güzergâhlarını değiştirdiklerini anlatıyorlar. Özellikle darbe sonrası yaşananlar, hükümet karşıtı insanların/grupların nasıl bastırıldığına dair tüm gelişmeler yurtdışında da elbette yankı buluyor ve insanları korkutuyor.

Sen de imzacılardansın. Akademisyenlerin ihracı sürecinde neler yaşadın/hissettin?

Barış için Akademisyenler barış talebiyle ortaya çıktıklarında asla böyle şeyler yaşanacağını düşünmedim. Özellikle akademisyenlerin hedef gösterilmesi sonrası yaşanan süreçte Türkiye’de yaşayan birçok akademisyen arkadaşımın başına bir şey gelecek diye elbette çok korktum. Bazı arkadaşlarım ihraç edildi, bazıları ise yaşadıkları küçük şehirlerde şiddete maruz kaldı. Yaşananlar çok korkunç elbette. Bilimle ilgilenmesi, akademik çalışmalar yürütmesi, öğrencileriyle vakit geçirmesi gereken akademisyenler disiplin suçlarıyla, tacizlerle, iş bulmakla, şiddetle uğraşıyorlar. Barış için Akademisyenler olarak biz de elbette bu süreçte birbirimize destek olmak için uğraşıyoruz, dayanışma içerisinde bugünleri de atlatmaya çalışıyoruz.

Türkiye için dileğin?

Barışın gelmesi! 

Yazarın Diğer Yazıları

İran’ın cesur kadınları: Jin, Jiyan, Azadi!

Çoğu İranlı temel özgürlükler ve demokrasi uğruna canını feda etti

Mad Pride ya da ‘Delilerin’ Onur Yürüyüşü

Mad Pride’ın amacı stigma ile mücadele etmek, ‘delilerin’ haklarını savunmak, çeşitli politikalara etki etmek, beraberce güçlenmek, bazen biraz eğlenmek ve misal ‘psikopat’, ‘manyak’, ‘şizo’, ‘deli misin nesin’ demeden önce bir kez daha düşünmeyi hatırlatmak

LGBTİQA+ hakları insan haklarıdır!

Kendimiz dışındaki insanların var oluşlarını öldürmeye yeltenmekle övün(e)memeliyiz, bundan olsa olsa utanç duyulur.