Büyük çoğunluk kalkamaz. O zaman?
Ya, varsa, aileden, eşten dosttan kalma yerlere sığınmayı kabul edeceksin, ya bankadan kredi alacaksın, ya da Egeli, Akdenizli tatil planlarını rafa kaldıracaksın!
2022 yazı tatil yapamadığınız yaz olarak belleklerimize yazılacak!
Hatta belki de daha fazlası. 1950'li yıllardan sonra uygar yurttaşların hakkı olduğunu kabul ettiğimiz yaz dinlencesi, sınıfsal bir mali operasyon sonucunda tarihe karışacak.

Bir operasyon
Sınıfsal bir operasyon diyorum… Birinci hedefinin de tatil yapma hakkını yaşam tarzına dönüştürmüş olan Türk orta sınıfı ve özellikle "Beyaz Türkler" olduğunu düşünüyorum. Hani yaz gelince şu Ege ve Akdeniz kıyılarına salkım saçak yayılanlar, her yıl biraz daha kısalan şortlarıyla, bikinileriyle, rakı bardaklarıyla Instagram'larda Facebook'larda arzı endam edenler…
Onlar için bu yaz tatil çok zor.
Niçin mi? Çünkü bu kesimlerin "batıl", pardon "Batılı" yaşam tarzı Türkiye'ye egemen olan dinci zihniyetin öteden beri zıddına gidiyordu. Son seçimlerde iktidar partisine oy vermeyerek –ve daha bile fenası, bir daha oy vermeyeceklerini belli ederek– cezayı hak ettiler. Oy yoksa tatil de yok!
Dinci kesimin kendi yakınları ya henüz tatil kültürünü benimsememişti, ya da mali operasyonlarla dolarize edilmiş, yani dolar zengini yapılmıştı. Son bir yılda, tüm uyarılara rağmen, "inadına" atılan adımlarla Türk lirasının değeri daha da düşürüldü, sınıfsal dengeler daha da kötüleşti, yaz tatilini bir hak sayan yaşam tarzı "olabilemez" hale getirildi.
Bir şeyi "olabilemez" yapmak yasaklamaktan daha etkilidir!
Oysa, bu kesimin alışkanlıkları, doların değil Türk Lirası'nın güçlü olmasını gerektiriyordu: Seyahat ve yaz tatili bunlar arasındaydı. Adım adım gerçekleştirilen parite ile bu kesimin adım atması çok zordu.
Yaz tatilleri nasıl başladı?
Benim kuşağım, Türkiye'nin yaz tatiline alışması sürecini baştan sona yaşadı.
Çocukluğumda, yani 1940 ve 1950'li yıllarda, okul tatili vardi, ama ailecek gidilen yaz tatilleri yoktu. Çocuklar tatil aylarında ya çırak verilir, Kur'an kurslarına gönderilir, ya akrabalarının yanına gider, ya da sokaklarda oynarlardı…
Derken aileler deniz kenarında çadır kurmaya, mayo giymeye başladılar…
Biz Bursalı çocuklar yüzmesini Mudanya'nın Burgaz'ında ya da Gemlik'in Kumla'sında öğrendik. Ankaralılar Erdek, Akçakoca ve Amasra tarafının yolunu tuttular. Sayfiyesi kentin içinde olan rüya kentin, yani İstanbul'un insanları da, gözlerini daha uzaklara çevirip Kumburgaz, Kilyos, Yalova'ya doğru uzandılar…
Her kent kendi "sayfiyesini" icat etti. Ardından, yaz kampları, tatil kentleri, kooperatif evleri, devre mülkler, villalar, oteller sökün etti…
Üç dört kuşak içinde "yaz tatili" Akdenizlileşen Türklerin hayatının ayrılmaz bir özelliği, beklentisi ve "hakkı" haline geldi.
"Siz yazın nereye gidiyorsunuz?" sorusu olağanlaştı.
Halkımız Akdenizliliği sevdi
Halkımız, Akdeniz tarzı hayatın birçok özelliği gibi yaz tatillerini de sevdi. O aylara adeta "asıl yaşanacak günler" olarak gözüyle bakmaya başladı. O günleri hak etmek için kışın gece gündüz çalıştı.
Kışın hayaller yaz günlerine uzanıyor, akıllar Ege'de kalıyordu.
Şimdi onlara deniyor ki, "Yok arkadaş, bu yaz tatil yapamazsın! Tatil yapmak zenginlere ve parasını dolarla kazananlara özgüdür. Sen Türk lirası kazanıyorsun. Paran yetmez. Sana tatil yok! Mali operasyonlarla iptal edilmiştir!"
Belki de şunu da diyecekler: Atalarımız yaz tatili mi yapıyorlardı?
Haklılar, yapmıyorlardı! Ancak reklamcıların çok iyi bilip, onların unuttukları bir şey var: En zor bırakılan alışkanlıklardan bazıları, en son edinilmiş olanlardır!