18 Ağustos 2022

"Ben zaten her şeyi biliyorum"

Okula başlayacak olan torunum akıllı telefonu ve tableti sayesinde gerçekten pek çok şey biliyor. Peki, ya bilmedikleri? Onları ona kim öğretecek?

İşte zamanımızın en önemli sorularından biri.

Altı yaşındaki küçük torunum önümüzdeki günlerde ilkokula başlayacak. Meraklı, cin gibi bir çocuk olmasına rağmen okula gitmek istemediğini söylüyor. Nedeni sorulduğunda:

"Ben zaten her şeyi biliyorum!" yanıtını veriyor.

Bunu ciddi olarak, inanarak söylüyor. Çok haksız da sayılmaz aslında. "Her şey" derken neyi kastettiğinize bağlı. Elindeki akıllı telefona ve tablete bilmediklerini sorabiliyor. Daha üç yaşındayken Siri’ye seslenerek oynadığı oyunları değiştirebiliyor, örneğin kuşlarla ilgili bir oyun yerine atlarla ilgili bir oyuna geçebiliyordu. Kalemle yazmasını bilmese de, tuşlara basarak ya da ekrana dokunarak iletişim kurabiliyor. Her şey oracıkta.

11 yaşındaki büyük torunum ise internet üzerinden yabancı dil öğreniyor. Kullandığı uygulamada ses, görüntü, yazı "her şey" var. Öğretmenleri aksansız konuşabiliyor, yaptığı yanlışları düzeltebiliyor.

Bu listeyi böylece uzatabiliriz. Eskiden okuldan öğrendiğimiz pek çok şeyi artık internetten, bilgisayardan, televizyondan, telefondan interaktif olarak öğrenebilmemiz mümkün.

Pandemi dönemi bu listeyi daha da genişletti. "Her şey" okula gitmeden öğrenilebilir hale geldi.

 

Okulsuz topluma doğru

Aslında "hemen hemen her şey" demek daha doğru olur.

Nelerin okulda nelerin başka yerde öğrenileceği konusunu baştan sona yeniden düşünmemiz gerekiyor.

Bu alanda değişim başlayalı epey zaman oldu ama artık iyice kaçınılmazlaştı: Yepyeni bir eğitim anlayışına ve örgütlenmesine ihtiyaç var!

İletişim filozofu Marshall McLuhan 1967 yılında yazdığı bir yazıda, televizyon çağında çocukların okula gittikleri zaman eğitimlerine ara verdiklerini öne sürmüştü. 1971 yılında düşünür Ivan Illich "Deschooling Society" (Toplumu Okulsuzlaştırmak) adlı kitabında yeni iletişim teknolojileri nedeniyle "öğrenenler"le "öğretenler"in yeniden tanımlanması gerektiğini savunmuştu.

"Bilen", okulda olmasa da, öğrenmek isteyene öğretebilmeliydi. Yeni iletişim ağları bunu mümkün kılıyordu. İnsanlar oradan buluşabilir, birbirlerine öğretebilirlerdi.

Dijital teknolojisinin yaygınlaşması sonucu şimdi bu süreçlerin çok daha ileri aşamalarındayız. İnsanlar günde 24 saat süreyle hem dijital veri üretiyor, hem de tüketiyorlar. Bu ikincisi, tüketim, veri-enformasyon-bilgi haline alındığından eğitim kategorisine giriyor.

Evet, onlar sayesinde "her şey"i biliyor ya da bildiğimizi sanıyoruz.

Ve çelişkin olarak, o her şey dışındaki bilgilerin nasıl alınacağı sorusu daha da önem kazanıyor.

Artık "okullar" tarafından asıl öğretilmesi gerekenler onlar! Örneğin neler?

Asıl öğrenmemiz gerekenler

Bence bunların başında retorik geliyor. Hitabet, yani kendini iyi ifade etme becerisi bunların birincisi; ben iletişim etiğini de bu başlık altında görüyorum.

Mademki artık herkes iletişimci: madem ki isterse gazeteci ya da hatip olabiliyor, o halde tüm iyi iletişimciler gibi ne zaman, nasıl konuşacağını, nelere saygı göstereceğini bilmek zorunda.

Birisi bunları ona öğretecek!

Benim her şeyi bildiğini öne süren küçük torun bunu bilmediğini bilmiyor; gittiği okul ona bunu öğretmeli!

Tıpkı şiir yazmasını, bir müzik aleti çalmasını, dans etmesini, doğayı korumasını, bahçede çiçek yetiştirmesini, hamur açmasını, yıldızların ve rüzgarların adlarını öğrettiği gibi.

Asıl eğitim o zaman başlıyor!

Yazarın Diğer Yazıları

Dibe vurmak... Ve ayağa kalkmak...

31 Mart seçimlerinde birçok kişi hayatının doruğuna çıktı ya da dibe vurdu. Şimdi, özellikle dibe vuranların ne yapacaklarını merak ediyor, ilgiyle izliyoruz

31 Mart’ta Türkiye Akdeniz’e doğru kaydı, haritanın rengi kırmızı değil mavi olmalıydı: Akdeniz Mavisi!

Hafta boyunca 31 Mart seçim sonuçlarına bir, çok açı ve plandan bakıldı. Ben bugün geriye çekilip açılarak, sinema diliyle “zoom out” ederek, büyük resme bakmak ve sormak istiyorum: Aslında ne değişti?

1 Nisan sabahı

Yüzyıllarca Avrupa'da da bulunan Türk halkı demokratik özgürlüklerin güvence altında olduğu bir sosyal devletin şemsiyesi altında kardeşçe bir arada yaşamak istiyor. 1 Nisan sabahının Orta Doğu saplantılı AKP'ye kötü şakası bu mesajdır!