30 Ağustos 2015

Zalim Kostok’u haklayan Tarkan’dan İrlandalı turistten dayak yiyen esnafa yolculuk

Böyle kalleş, böyle yalancı, böyle korkaktır Avrupalı Hun Türklerinin bugünkü uzak akrabaları

Bilal İnci (Kostok) kötüydü, çok kötüydü.

Kartal Tibet’e (Tarkan) ve ailesine, hatta bütün Avrupalı Hun Türklerine yapmadığı kötülük kalmamıştı.

Gümüş Eyer filminin sonunda nefeslerimiz kesilirdi.

Bilal İnci garip bir çöl tepesine doğru kaçmaya çalıştığında, Kartal Tibet tüm beceriksizliğiyle elinde tuttuğu bıçağı artık nasıl fırlattıysa, yüz metre yüksekteki Bilal’i bacağından vurmuş, üstelik bu arada tepenin eğimini de mükemmel hesaplayarak onun bir sonraki sahnede kendi ayağının dibine kadar yuvarlanıp gelmesini sağlamıştı.

İntikam saati çatmıştı.

Kartal Tibet dev bir çatalmış gibi tuttuğu fiyakalı kılıcını yerdeki Bilal İnci’ye saplarken şöyle haykırıyordu:

“Bu, anam Tuğba Hatun için!..”

“Bu, yiğit babam Altar için!..”

“Bu, kardeşim Tan için!..”

“Bu da bütün Hun Türkleri için!..”

 

*    *    *

 

Tarkan bu dört vuruşla yerdeki Kostok’un vücudunda nedense üç kanlı delik açtıktan sonra atına atlayıp giderken, bizim o sıralarda neredeyse millî marş sandığımız Sovyet besteci Dmitri Şostakoviç’in senfonisinden bir bölüm çalardı.

Hepimiz heyecan, mutluluk ve adalet duygularıyla dolu olurduk.

Hak yerini bulmuş, zalim cezalandırılmıştı işte!

Çocukluğumuzda kim bilir kaç kez izlemiştik bu filmi.

Gerçi ben daha çok Cüneyt Arkın’ın Bizanslıları ve Rusları beşer-onar dövdüğü filmlere bayılırdım. O daha iyi dövüşürdü.

Ama sonuçta hepsi “Türk”tü; hepsi mertti, hepsi adaletliydi ve hepsi ezilenlerden, yoksullardan yanaydı.

Bizim ilkokulun bahçesinde bu filmlerden bölümler oynardık.

Hemen hepimiz Malkoçoğlu, Tarkan, Karaoğlan, Kara Murat ve Battal Gazi idik.

Kimse Bilal İnci’nin yerinde olmak istemezdi; bizim “Sümüklü Kemal” hariç.

O kötü adam rollerini zevkle oynar, hep bir kalleşlik yapardı.

Sonunda da “Türkün gücü” karşısında dayanamayıp yenilir, dayağını yedikten sonra küsüp yanımızdan ayrılırdı.

 

*    *    *

 

Aksaray esnafını epeyce bir pataklayıp “dağıtan” Mohammed Fadel Dobbous adlı Kuveyt asıllı İrlandalı turisti izlerken hep beraber keyif aldık.

Garip!

Adam yabancı!

Dayak yiyenler Türk!

Hani şu Avrupalı Hun Türklerinin, Attila’nın, Tarkan’ın falan uzak akrabaları.

İlgili videoyu izleyenlerin herhalde yüzde 90’ı, aynen dayak yiyen esnaf gibi, milliyetçi bir linç kampanyasına rahatlıkla katılabilir, özellikle de zafer garantili gibiyse.

Kalabalık halinde hücum etmeye ve –bu arada zaten pek var olmayan kişiliğinin bir sürü “türdeş”inin arasında iyice eriyip giderek sorumluluktan uzaklaşmasından da yararlanarak- ucuz kahraman olmaya bayılır.

Ulusal azınlıklara yıllar boyunca kalabalık halinde saldıranlar ve saldırabilecek olanlar, mesela...

Onlar, adı üzerinde, “az” oldukları için...

Rumlara, Ermenilere, Kürtlere, Alevilere Türklük ve Sünnilik sloganlarıyla cümbür cemaat, risksiz, hatta devlet korumasında taarruzlar gerçekleştirebilir.

Kahramanmaraş’ta veya Sivas’ta insanları yakabilir, kesebilir, örneğin.

Ya da ne bileyim, Eskişehir’de polisten kaçmaya çalışan Ali İsmail’e hep birlikte tekme tokat girişebilir.

Eşcinsellerin veya toplumun yaygın değerlerini kabul etmeyen bir başka azınlığın üstüne “çoğunluk” olarak büyük bir hırsla çullanabilir.

Kolay bir zafer kazanıp salyalarını akıtarak bir süre bununla övünebilir.

*    *    *

 

İrlandalı turist Aksaray esnafını döverken neden herkes zevk alıyor, çok tuhaf!

İzleyenlerin çoğu hayatında hiçbir zaman İrlandalı turist gibi tutum almadı ki...

Oysa o sürü halinde davranan Aksaray esnafı gibi davrandığı birçok durum oldu.

En azından susarak...

Yanı başında (veya aynı memleketin bir başka ucunda) yapılan haksızlığa ve zulme karşı çıkmayarak...

İnsanlar katledilir, devlet güçlerince taranır, yerlerinden yurtlarından sürülür, hapislere atılırken başını öteki yana çevirerek...

Niye kahramanlaştırıyorlar ki “yabancı boksör”ü?

Yok söyleşiler, yok birlikte fotoğraf çektirmeler, yok “turistik özürler”, yok tekrar Türkiye’ye davetler falan...

Bunun yerine kendi aralarında organize olup İrlandalıyı öyle 15-20 kişi değil, 150-200 kişi bir köşede kıstırmaları daha mantıklı değil mi?

Hazır adam daha Türkiye’yi terk etmemişken?

Ha?..

Galiba zor.

Çünkü 150-200 değil, 1500-2000 kişi de saldırsan İrlandalı ilk 5-10 kişiyi indirebilir.

Ama basınçlı su veya biber gazı sıksanız, TOMA’yla ya da tankla saldırsanız, keskin nişancılarla avlasanız, olmadı sonradan “bir yanlışlık oldu” deyip dosyayı kapatmak üzere askerî uçaklarla bombalasanız?..

Haydi, biraz cesaret, kişiliksiz, kalleş, ödlek sürüsü!

 

*    *    *

 

O videoların “ikinci kahramanı” var ya, hani kenardan “bir dalmak” ve üzerinde pek sistemli çalışmadığı tarzda bir yumruk atmak için şansını deneyen?

Dövüş sanatlarından pek anladığı yok ama...

Ne umutlarla yaklaşıyor “düşman”ın yanına...

Ya “denk getirirse”?..

Yıllarca anlatacak kahve köşelerinde...

“Bir baktım, adam 2 metre; bir dudağı yerde bir dudağı gökte; mahvetmiş bizimkileri. Hemen atladım üzerine. Allah ne verdiyse bir çaktııııımmm!..”

I-ıh!..

Allah pek bir şey vermemiş, usta!

Yok öyle şansına “denk gelirse” falan diyerek kalabalığın arasından süzülüp atak yapmak!

Bak sen “Ya Allah bismillah!” falan diyene kadar eloğlu öyle bir denk getirdi kiiii...

Kaç dişin vardı, kaçı gitti, kaçı kaldı?

 

*    *    *

Bir de utanıp sıkılmadan televizyonlara çıkıyor (“öyle” meşhur olamadı, “böyle” olmayı deniyor):

“Diyorum ben, niye başım ağrıyor? ‘Meğersem’ dişim kırılmış. Tabii ben kendime geldiğim zaman ‘sersemlendim’ yani. Beklenmedik bir yumruk geldi...”

Beklenmedik mi?

“Adama da helal olsun yani! O kadar sopaya karşı dayandıysa... Sonra ben görüntüleri izledim. Adam makineli tüfek gibi. Yani karşı karşıya da gelsek helal olsun derim ben!”

Bakın siz şu “dişsiz kahraman”ın medyatik dillerine!

Her zaman bir şekilde üste çıkıyor, gündem olmaya çırpınıyor.

Alt tarafı plastik şişeler düştü diye kavgayı başlatan ve linç sürüsünü toplayan dükkân sahibi de bir başka martavalcı:

“İki arkadaşıyla geldi, içki istedi, ben İNANÇLARIM GEREĞİ İÇKİ SATMAM, kavga çıkardı” gibi yalanlarla gözümüzün içine bakarak gülümsüyor.

Haklısın, usta, haklısın; bilmez miyiz?

Zaten tecavüze uğrayanların da hep kendi rızaları vardır bu ülkede.

Vurularak öldürülenler de aslında intihar etmişlerdir.

Böyle kalleş, böyle yalancı, böyle korkaktır Avrupalı Hun Türklerinin bugünkü uzak akrabaları.

Onun için “Tarkan” ve “Malkoçoğlu” rolleri için yurt dışından aktör bulmamız gerekmiştir.

Kalanlar, bizim ilkokuldaki “Sümüklü Kemal” gibi, birer Bilal İnci’ye dönüşmüştür.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Cihatçılar Halep’e saldırdı, Rus basını Erdoğan’a ateş püskürdü

Rus Tsargrad sitesinin başlığı: Erdoğan Putin’i kandırdı: Kremlin suskun, Türkiye Cumhurbaşkanı yine ihanet yolunu seçti

Savaşın yayılma eğilimi Türkiye için bir tehdittir

Toprak ve insan hayatı: Ben ikincisini daha çok önemserim, siyasiler ise genellikle toprağı seçer

Hayat ve ölüm üzerine biraz karamsar bir yazı

Almodovar’ın ölümü kabullenmek konusunu işleyen Yandaki Oda filmi ve T24'ün bir haberi

"
"