29 Ocak 2012

Yaşasaydı, yaşasaydı keşke…

Tarih ve politika, bir ok gibi yüreğimize saplandığı zaman “bir takım büyük laflar” olmaktan çıkıyor; hayatımızın ve duygularımızın bir parçası haline geliyor.

Tarih ve politika, bir ok gibi yüreğimize saplandığı zaman “bir takım büyük laflar” olmaktan çıkıyor; hayatımızın ve duygularımızın bir parçası haline geliyor.


12 Eylül ve Evren tartışmalarının benim yüreğimde kanattığı yaralardan biri de O’dur. Sevgili arkadaşım… Ölüm haberini, sararmaya yüz tutmuş bir dergide tesadüfen gördüğüm dostum…


12 Eylül döneminde tutuklanmış, uzun işkencelerden geçirilmiş. İşkencelerin etkisiyle akli dengesi bozulmuş. Yakınları bile yaklaşamamışlar ona yıllar boyu. Bir gün odasında ölü bulmuşlar. İntihar etmiş…


Kaç yıl geçti son görüşmemizden bu yana? Kaç asır? Kaç hayat?..


Dürüsttü, dosttu, tertemiz bir gençti. “Bir gün mutlaka” Moskova’ya gitmeyi çok isterdi. Görmeden savunanlardandı Sovyetler’i. Hiçbir zaman da göremedi. Yüreğiyle inandığı ilkeler uğruna yaşamını defalarca tehlikeye attı. Sonra bir gün vazgeçiverdi yaşamaktan. Oysa öyle hayat doluydu ki. Ölümünden çok önce öldürülmüştü besbelli.


Yaşıttık. O genç kaldı. Ben yaşamaya ve yaşlanmaya devam ediyorum.


Annesi - sağ ise eğer - mezarını ziyaret edip ağlıyordur. Ben de anneme çile çektirdim vaktiyle. Ama hasretli gözyaşlarımız çok geride kaldı. O meslek lisesi mezunuydu, ama meslek sahibi olamadı. Benim mesleğim de oldu, işyerimi seçme imkânım da.


O yaşayabilirdi. Ben ölebilirdim. Yıllar önce benim yerime Moskova’ya O gidebilirdi, ben zindana düşebilirdim. O Leningrad Üniversitesi’nde okurken, ben işkence görüyor olabilirdim. O kızlarla gezerken, ben kederlere dalabilirdim. O ağız dolusu kahkahalar atarken, ben sinir krizleri geçirebilirdim. O gazetecilikte önüne yeni hedefler koyarken, ben ilmiği kendi ellerimle boynuma geçirebilirdim.


Yer değiştirebilirdik. Yazgılarımızı değiş-tokuş edebilirdik. Her şey tersine olabilirdi.


Ama olmadı. Her şey böyle gelişti. O genç kaldı. Ben yaşamaya ve yaşlanmaya devam ediyorum.


Onunla ortak arkadaşlarımız vardı. (Herhalde, arkadaşları içinde onun ölümünü en son duyan ben olmuşumdur.) Şimdi çoluğa-çocuğa karıştı hepsi. Bir kısmı iş kurdu, zengin oldu. Bir kısmı hâlâ belini doğrultamadı. Kimisi geçmişinden utanmaya karar verdi, “çocukluktu” diyerek gülüp geçmeyi uygun gördü. Kimisi ders çıkardı, ama boş vermeyi de seçmedi. Kimisiyse, çaresizlikten “davadan dönmemeye, her şeye inat ayak diremeye” mahkûm oldu.


İşkenceler akli dengesini bozmasaydı ve yaşasaydı, o hangi gruba girerdi acaba?


Belki Moskova’ya giderdi. Aklında, daha doğrusu yüreğinde çizdiği sosyalist modelin oradaki gerçeklere hiç uymadığını görürdü. Rusya’daki gelişmeleri izleyebilseydi, herhalde on sekiz yaşında katıldığı mitinglerde bağırdığı bazı sloganları hatırlayıp acı acı gülümserdi. Hayal kırıklığına uğrardı. Ama gemisini kurtaran kaptan olmaya heveslenmezdi sanırım, yalnızca kendi bacağından asılacağını sanan koyun gibi de hissetmezdi kendini. İnsancıllığı ve ahlakı elden bırakmazdı bence. Belki kimi konularda, harcadığı yılların etkisiyle bir parça hırçınlaşırdı zaman zaman. Ama kızgınlığının hemen ardından bir çocuk gibi gülmeyi becerirdi yine de.


Belki de başka türlü olurdu. Bilemiyorum ki artık…


Yıllar önce, sararmaya yüz tutmuş bir dergide raslantıyla gördüğüm ölüm haberini çok uzun sürede okuyup bitirebilmiştim. Okumaya otomatik olarak devam etsem de, anlamaya ara veriyordum sık sık. Aklım gerilere gidiyordu. Bazen de gelecekle ilgili imkânsız düşlere dalıyordum. Rengim sararmış mıydı, hatırlamıyorum, ama ellerim titriyordu. Gözyaşlarından yardım istemek beni korkutmuyordu.


O sararmış dergi hafızama çakıldı kaldı. Ve ağlayarak okuduğum satırların beni nasıl durmadan yerden yere vurmuş olduğu. “Yaşasaydı, yaşasaydı keşke!” diye tekrarlayıp durduğum çaresizliğim…


Ama nafileydi her şey işte.


O genç kalmıştı. Bense yaşamaya ve yaşlanmaya devam ediyordum.


 

Yazarın Diğer Yazıları

Cihatçılar Halep’e saldırdı, Rus basını Erdoğan’a ateş püskürdü

Rus Tsargrad sitesinin başlığı: Erdoğan Putin’i kandırdı: Kremlin suskun, Türkiye Cumhurbaşkanı yine ihanet yolunu seçti

Savaşın yayılma eğilimi Türkiye için bir tehdittir

Toprak ve insan hayatı: Ben ikincisini daha çok önemserim, siyasiler ise genellikle toprağı seçer

Hayat ve ölüm üzerine biraz karamsar bir yazı

Almodovar’ın ölümü kabullenmek konusunu işleyen Yandaki Oda filmi ve T24'ün bir haberi

"
"